“Ne yersen o’sun” sözü aldığımız besinlerin vücudumuza etkilerini anlatmakla kalmaz aynı zamanda sağlıklı beslenme konusunda da yol gösterir.

Yalnız bu sözü sadece fizyolojik beslenmeyle sınırlı tutmak gerekmiyor. Çünkü beslenme ruhsal ve düşünsel gıdamızı nereden ne şekilde aldığımızla da bağlantılıdır.

İnsanın hayat içindeki duruşunu belirleyen de esasında budur. İnsanın duygu ve düşünce dünyasını besleyen gıdayı nereden aldığı onun karakterinin oluşmasında belirleyici önemdedir.

İnsanın nereden beslendiği ve bünyesinde var ettiği enerji ile nelerin peşinde koştuğu, nasıl işlere emek harcadığı onun toplumsal yaşam içindeki kendini gerçekleştirme eyleminin niteliğini belirler. O nedenle insanların iş yapış tarzları ve onları harekete geçiren duygular çok önemlidir.

Herkes insanları belli kategorilere ayırıp kendince bir tasnif yapar. Kimisi etnik, dini, siyasi, kültürel, sınıfsal aidiyetine göre insanları belli yerlere oturtur, kimisi iyi-kötü olarak ayırır, kimisi ise insanların iş yapış tarzlarına göre kategorilendirir.

Aslında bir insanın yaşadığı toplum içindeki varoluşu onun ne olduğunu da en iyi şekilde anlatır. Toplum içindeki iyi-kötü insan tasnifi de aslında kendini en yalın şekilde burada gösterir. Toplumdan çalanlarla, toplum için çalışanlar olarak insanlara ayna tuttuğumuzda kimin ne olduğu daha iyi açığa çıkar kanaatindeyim. Yani, siyasetinden, ideolojik formasyonundan, dünya görüşünden, etnik, dini, kültürel aidiyetinden bağımsız insanların toplum karşısındaki konumlanması aslında onun niteliğini göstermesi bakımından turnusol işlevi görür.

Bir insanın güne uyandığında onu motive eden duygu durumları, o gün yapıp edeceği etkinlikler toplum yararına mı toplumdan bir şeyler aşırmaya yönelik mi bunlar üzerinde durmak gerekiyor. Özellikle bireysel olarak yaşamını idame ettirme telaşında olan insanların gündelik geçim kavgasından ziyade toplum içinde yönetsel kademeleri tutan insanların güne hangi motivasyonla uyandıkları toplumsal gelişme açısından çok önem kazanıyor.

Toplum içinde üretilen zenginliklerin topluma bölüştürülmesi noktasında yöneticilerin toplum karşısında aldıkları pozisyonu iyi görmek gerekiyor. Malum yerel seçimler geride kaldı ve bayram sonrası belediyelerde görev alan başkanlardan tutalım, meclis üyelerine, daire başkanlarına, ilgili sorumlulara kadar yerel yönetimlerde yer alan kişiliklerin toplum karşısında ne pozisyon alacaklarına yakından bakmak gerekiyor. Sonuçta kentte üretilen zenginliklerin paylaşılması, topluma bölüştürülmesi anlamında onların yapacakları işlerin niteliği önemlidir. Bulundukları alanı toplum yararına işlerle mi yoksa toplumdan beslenen bir noktada kendi yandaşlarına çıkar sağlama peşinde mi koşacaklarına bakmak gerekiyor.

Evet, icraatları neler olacak diye merak ediyoruz. Ama peşinen şunu söylemek gerekiyor. İş yapış tarzları, neler yapacaklarına da ışık tutar bunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Burada 2 şey önem kazanıyor. Birincisi liyakat, ikincisi ise görevlendirilen, sorumluluk verilen kişilerin toplum karşısındaki duruşları. Dürüst, topluma hizmeti esas alan nitelikli kadrolarla mı yola çıkılıyor yoksa her dönem rant peşinde koşan her devrin yancıları ile mi işe başlanıyor bu dikkat edilmesi gereken bir nokta. Görevlendirilen, atamaları yapılan, sorumluluk verilen kimselerin işinin ehli olması ve topluma hizmeti esas alıp almadıkları ileride yapılacak işler açısından da bir fikir veriyor. Mesele toplumdan çalanların el değiştirmesi değil, mesele toplum yararına bir zihniyet ve kadro değişiminin yaşanmasıdır. Görevlendirme yapılırken aceleci davranmamak gerekiyor ama aynı zamanda yanlış tercihler yapıldıysa da yol yakınken gerekli değişiklikleri yapmaktan kaçınmamak da gerekir. Yoksa yapılan hataları telafi etmek de toplumsal faydaya zarardır.

Meselenin özü özeti kimin kime yakın olduğundan ziyade doğru insanı doğru yerde konumlandırma becerisini gösterebilmektir. Başka türlü çıkar gruplarının kümelenmesinin ve toplumdan çalmalarının önüne geçmek mümkün değil. Evet, belediyeler ayrım yapmadan bütün bir topluma hizmet etmek zorundadır. Ama bunu güvenceleyecek tek şey de liyakati ve toplumsal yararı gözetecek dürüst bir kadrolaşma ve görevlendirmedir. Yandaş siyaseti yerine toplumsal yararını önceleyecek bir zihniyetin artık yerel yönetimlerde hakim olması gerekiyor. Bunun sağlanamadığı yerde ne yazık ki, işlerin eski tas eski hamam yürümesinin de önüne geçilemez.

Toplumdan aldığını kendi bünyesinde emeğiyle, yeteneğiyle yeniden üreterek topluma daha iyi bir hizmet olarak sunmayan kimselere herhangi bir sorumluluk vermemek gerekiyor. Toplumdan çalanlara değil, toplum için çalışanlara alan açmak gerekiyor. Hele ki, geçmiş dönemlerde sicili bozuk kimselere alan açmak bu topluma verilecek yeni zararlara peşinen onay vermek demektir. Yolun başında bunlara dikkat etmenin tüm topluma yararı olacaktır. Topluma hizmet etmenin başında doğru görevlendirmelerin geldiğini unutmamak gerekiyor.