Diyarbakır’da binler konserde buluştu Diyarbakır’da binler konserde buluştu

SUR AJANS- Türkiye tarihinin karanlık ve utanç sayfalarından biri de 6-7 Eylül pogromudur. 1955 yılının 6-7 Eylül’ü, başta Rumlar ve Ermeniler olmak üzere Müslüman olmayan topluma yönelik gerçekleştirilen linç ve yağma hareketinin yaşandığı tarihtir.

Etnik bir gruba yönelik örgütlü bir saldırının yaşandığı 6-7 Eylül, Türkiye tarihinin utanç sayfalarından biri. Binlerce Rum Türkiye’den göç etmek zorunda kaldı.

Binlerce Rum göç etmek zorunda kaldı!

Pogromda resmi verilere göre 11 kişi öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı. Kadınlar cinsel saldırıya uğradı. Bunun yanı sıra 4 bin 214 ev, bin 4 işyeri, 73 kilise, 2 manastır, 1 sinagog, 26 okul ile fabrika, otel ve bar gibi yerlerin bulunduğu toplam 5 bin 317 mekân da faşist saldırıya uğradı.

6-7 Eylül Pogromu sonrası Türkiye’de yaşayan binlerce Rum, geride evlerini, işyerlerini, yaşamlarını bırakarak Türkiye’den göç etmek zorunda kaldı.

6-7 Eylül’de yaşananlar: Pogrom!

6-7 Eylül’de yaşananlar için kullanılan terim: Pogrom! Rusça kökenli bir kelime olan ‘pogrom’, ilk olarak 19. yüzyılda Yahudilere yönelik şiddeti adlandırmak için kullanılmış. Yaşananlar ise Türkiye tarihinde “6-7 Eylül olayları” olarak anımsanıyor.

‘Pogrom’ ise şöyle tanımlanıyor: Etnik bir gruba yönelik kolektif şiddet. Kitlenin şiddet uygulayıcısı olarak seferber edilmesi ise pogromun temel özelliği. Kolektif şiddetin içinde yağma, linç, hırsızlık, tecavüz ya da cinayet olabiliyor. 6-7 Eylül 1955’te olan kolektif şiddetin ana hedefi İstanbul Rumlarıydı. Ama Ermeniler ve Yahudiler de bu şiddetin hedefi oldular.

TBMM 25, 26 ve 27. dönem Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan 2022 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunduğu kanun teklifi ile “6-7 Eylül 1955 Pogromu Hafıza Günü” ilan edilmesini talep etmişti.

Paylan kanun teklifinde şu ifadelere yer vermişti:

“100 bin insanın katıldığı tahmin edilen bir pogromda bu sayı fiilen cezasızlık demektir. Ayrıca, 6-7 Eylül Pogromu sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli Sabri Yirmibeşoğlu’nun “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi, amacına da ulaştı” açıklamasının işaret ettiği tertibin devlet içinde görevli faillerine yönelik soruşturma ve kovuşturma hiçbir zaman yapılmamıştır. Aksine, pogromun fitilini ateşleyen Oktay Engin ve pogrom sırasında görevini yerine getirmeyen Hayrettin Nakipoğlu gibi isimler, Cumhuriyet dönemindeki pek çok menfi olayda olduğu gibi devlette üst düzey görevler alarak taltif edilmişlerdir.

Pogrom sırasında mağdurları korumaya çalışan onurlu devlet yetkilileri ve güvenlik güçleri de olmuştur. Cesur vatandaşlar, komşularını korumak için büyük kitlelerin karşısına dikilmiştir. Pogromun ardından TBMM çatısı altında dönemin milletvekilleri yaşananlar karşısında teessürlerini açıkça dile getirmişlerdir. Bu, toplumsal çabayı unutmamak gerekir. Yine de, 6-7 Eylül 1955 Pogromu, Türkiye tarihindeki diğer suçlar gibi yüzleşilmemiş, failleri cezalandırılmamış ve hasarı tazmin edilmemiş bir suç olarak kalmıştır.”

Paylan teklifinde, 6-7 Eylül 1955’te yaşananların ‘Pogrom olarak tanınmasını, 6-7 Eylül 1955 Pogromu Hafıza Müzesi ve çeşitli hafıza mekanları kurulmasını, pogromun faillerinin tespit edilmesini ve pogromun sebep olduğu zararların tam anlamıyla tazmin edilmesini talep etmişti.

Paylan’ın kanun teklifi ‘kaba ve yaralayıcı’ bulunmuştu

Paylan‘ın geçtiğimiz yıllarda pogroma ilişkin TBMM’ye verdiği araştırma önergesi, “kaba ve yaralayıcı” bulunduğu gerekçesiyle işleme konmamıştı.

Paylan’ın, “Ermeni Soykırımı’nın Tanınması, Soykırım Faillerinin İsimlerinin Kamusal Alandan Kaldırılması” başlıklı kanun teklifini de TBMM Başkanı Mustafa Şentop, TBMM İçtüzüğü’ne aykırı olduğu gerekçesiyle iade etmişti.

Kaynak: PİRHA