Seni, arzularıma köle edinmek midir; yoksa güzelliğinin karşısında, kendimden geçmek midir âşk?

Bu kutsal kelime neyi ifade etmek için vardır? Herkeste aynı anlama gelen bir mefhum mudur aşk? Bu kadar çok istemek, arzulamak; onsuz var olamamak, nefessiz kalıp kederlere duçar olmak mıdır aşk?

Şu tabiatın içinde insandan gayrısında bulunmayan bir duydu olduğuna göre; âşık olabilen tek canlı insandır, diyebiliriz, değil mi? O halde akletmeyle de bir alakası olsa gerek bunun. Akletmek, yüksek bir tasavvur gücü olduğuna göre ki, insan akletmekle en mükemmele ulaşır. En mükemmel olduğuna iman etmek midir, âşk.'' Sanmıyorum ki, insan zihninin derinlerinde yeşermek üzere bekleyen bir tohum olmasın. Hiç tesadüflere tekabül edebilir mi ki âşk.' Belki, her bilincin derinliklerinde yeşermek üzere olan, bu en mükemmele iman ile ilgili tohuma verilen ilk can suyu; bu tohumu gövertecek olan ilk ışık, ilk sarsıntının en başta bile duyulan acısı, bu acının vuslatsız dinmemesi olabilir bu ilk hareket, ama bu asla bir tesadüf değildir…

Olmayana özlem gibi; eksik kalan tarafımızı tamamlayacak olan, bizi en mesut, en bahtiyar edecek olanın gönle düşmesi, ateşinin tutuşmasıdır âşk ve âşık olmak!

En ideal olana duyulan, sınırsız ve sonsuz olan; her ne varsa uğruna feda edilmeye değecek olan, en büyük idealdir âşk.

Âşık olmak; en büyük arzusunun tutsağı olmak, asla köleliğinden vazgeçemeyeceği efendisine ulaşmak ya da ulaşınca asla ayrılmak istemeyeceği efendisinin kölesi olmaktır.

Ne var ki; insan denen şu ucu bucağı olmayan eşsiz yaratık, bir yerde kendisini, en ideal olarak görebilmekte; kendisini, en elzem, en vazgeçilmez sanabilmektedir. Bu durumda arzu ettiğini köle edinmek ister. Aslında genelde de olan budur. Çünkü âşkın gerçek mahiyetine ulaşabilecek bir tasavvurdan yoksun olan insan sayısı çoktur.' Kendi bencilliğini ideallerin yerine koyarak, neredeyse tanrılaşmak isteyen ve her şeyi, hatta en sevdiğini bile, kendisine feda etmek, kurban etmek isteyen bu insanların, âşk sanarak yaşadığı hastalıklı, müptela halleri âşk değildir.

İnsan ırkının yok ediciliği işte bu âşk olmayan, âşka tutulma halidir. Oysa âşk; yaşatmak, değerli kılmak, değerli olana daha içten saygı ve sevgi duymaktır.

Gerçek insan olanların zihinlerinde ütopyalar bulunur. Korunmuş bir doğada, çevreye zarar vermeyen güzel kentler; bilimin en iyi ve faydalı şekilde öğretildiği üniversiteler; adaletin hiç şaşmadığı sosyal düzenler; bitkilerin susuz, topraksız kalmadığı, hayvanların gıdasız ve barınaksız kalmadığı; insanların sefalet çekmediği, refah ve adaletle yönetildiği ütopyalar gibi…

Sadece iki cinsin şehevi arzuları değildir âşk… Birbirinin teninde, bedeninde tatmin edilecek bir yoksunluk ve bu yoksunluğun giderilmesi sonucunda duyulacak olan haz değildir âşk. Belki âşkın en çok kullanılan, ama ÂŞK’a en uzak olan tanımı; iki cinsin arzulamasını tanımlar şekilde anlaşılmasıdır. Elbette ki bu duygu yok değildir. Birini çok sevmek, bütün hayatını onunla yaşamak arzusu da vardır. Hatta bu arzu bir insanın hayatını dahi ele geçirebilir, ama sanmıyorum ki âşkın insanda mevcudiyetinin amacı bu olsun. Öyle sanıyorum ki evrensel olan her güzelliğe, bütün insanların özlem duyduğu en ideale ve bu uğurda hissedilen en büyük arzudur âşk.

Belki bir gün, en güzel şeyler imkânsız hale gelmeden; insan, âşkın ne olduğunu anlar. Her ne kadar insan, bütün güzellikleri kaybettikten sonra, güzel olanın kıymetini anlıyor olsa da!!!