Bilim: Bir olgunun, deney sonucunda, her seferinde, aynı sonucu vermesine denir. Suyun, toprak ile karıştırıldığında, her seferinde, çamur olması gibi. Eğer bir olgu her seferinde, aynı sonucu vermiyor ise, eğer olgu, deneyden geçirilmemiş ise, eğer olgunun, deneyden geçirilmesi imkanları yok ise, söz konusu olgu, bilimsel değildir denilir. Bu anlamda bilimsellik, deneysel sonuçlardır.
Bu olgular, teknik olgular olduğu kadar, aynı zaman da ekonomik, siyasi, sosyal, ideolojik, dini, olguları da kapsar.
Bilimsellik, teknik olarak, tenkit, eleştiri, şüphelenmek ve değişimdir.
Bu yöntemlerin dışında, olguları yorumlamak, bilim dışıdır. 
Bilim, kutsalları reddeder. Kutsalların ve değişmez prensiplerin olduğu alanlarda, bilim zehirlenir ve gelişmez. Mitoloji ve hurafelik, esas ideoloji ve metot olur. Bu anlamda, bilim, yerli ve milli değil, evrenseldir.
Yerli ve millilik, bilimi boğan ve sessizce reddeden bir ideolojik anlayıştır. Bilimde olguların, hacmi, kütlesi, çekim kuvveti, katı, sıvı, buharlaşma özelliği, özgül ağırlığı, içindeki enerji miktarı gibi özellikler bilinmek zorundadır ve bunları içeren bir tanımlanma yapılır. Bu tanımlanma üzerinden bilim kendini devam ettirir. Eğer olgunun bu özellikleri yok veya bilinmiyorsa, bilim olguyu yok hükmünde sayar. Bilim insanı, bu tür bilimsel çalışmaları ve deneyleri yapıp, varılan sonuçları kayıt altına alanlara denir.
Bu çalışmalar yüzlerce yıl, süreklilik gösterir.
Kısacası, sonsuz çalışmalardır.
Her deneysel çalışmaların kayıtları, ciltler, üniversiteler haline gelip, gelecek nesillere aktarılır.
Ve gelecek nesiller, kendilerine bırakılan, bilimsel miras üzerinden deney ve çalışmalarına devam eder.
Nesillerin gelişmişliği ve bilim dünyasındaki yerleri, bir önceki nesillerin bıraktıkları, bilim mirası ile ölçülür.
Ve devletler arası fark, kimlerin atalarının daha çok bilim dünyası ile ilgilendiğinin de, bir göstergesidir.
Bilimi zehirleyen, ekonomik, ideolojik ve siyasal çıkarlardır. Söz konusu çıkar şapkalarını çıkarmadan, bilim ile uğraşan bilim insanları, bilim namusunu koruyamaz ve gelecek nesillere en büyük ihanet taşlarını döşenmiş olurlar.
Aydın, bilim insanlarının, deneylerinin, yazıya dökülen sonuçlarını, çok hızlı bir şekilde okuyup, öğrenip, halka aktaranlara denir. Bu anlamda her bilim insanı, aydındır. Ancak her aydın bilim insanı değildir. Aydın, ekonomik, toplumsal, siyasal ve ideolojik çıkarlarını gözetebilir. Aydın, şapkalı dolaşabilir ancak bilim adamı şapkalı dolaşamaz. Aksi taktirde, gelecek nesillere, zehirlenmiş bir gelecek mirası bırakır. Türkiye'de bilimin, cılız ve dünyanın gerisinde olması, siyasi, ekonomik çöküş ve karmaşa yaşaması, bilim insanlarının, çalışmalarına ideoloji ve ekonomi çıkar şapkalarını takarak, hareket etmeleri sonucu, bıraktıkları zehirli kötü miras ile bağlantılıdır. Bir örnek vermek gerekir ise; sömürgelerde, bilim ve bilimsel çalışmaların esamesi okunmaz. 
Toplumlar, bilimsel olmayan bilgilerle donatılır. Her gün kendini tekrarlayan, dönüp dolaşıp aynı şeyleri okuyan hurafe toplum egemen olur. Bilim toplumu olmanın biricik yolu, özgür toplum.