SUR AJANS - İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen mahkeme kararını değerlendiren DEVA Partisi Diyarbakır İl Başkanı Cihan Ülsen, geçmişten beri yaşanan hukuksuzlara dikkat çekerek ‘Türkiye’de nöbetleşe zorbalık dönemi yaşanıyor’ dedi. Ülsen, İmamoğlu hakkında verilen kararın siyasi olduğunu ifade ederken, söz konusu sürecin yapısal sorunlardan kaynaklı olduğunu belirterek, “Burada yaşanan hukuksuzluk, 20152ten beri bölgede ve Diyarbakır’da  yaşanan hukuksuzlukların bir devamı niteliğindedir. Bundan sonra gelecek iktidarların bütün bu hukuksuzluklara karşı mazlum ve zalim ayrımı yapmadan hakkı, hukuku ayakta tutacak demokratik rejimi yeniden inşa edecek bir sitem ortaya koyması lazım. Eğer bu kararı böyle okumazsak eksik okuma yapış oluruz ve bu yapısal sorunları önümüzdeki dönemlerde tekrar yaşamış oluruz diye düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu. deva cihan ülsen DEVA Partisi Diyarbakır İl Başkanı Cihan Ülsen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen mahkeme kararını Sur Ajans’a değerlendiren DEVA Partisi Diyarbakır İl Başkanı Cihan Ülsen, kararın siyasi olduğuna vurgu yaparken, Bölgedeki kayyum sistemi ile de hesaplaşacak bir yapısal değişimin gerçekleşmesi gerektiğine dikkat çekti.

‘Siyasi iktidar karar verdi ve mahkemeler de bu kararı uyguladılar’

Mahkeme’nin kararını kabul etmenin mümkün olmadığını ifade eden Ülsen, şöyle konuştu: “Zira hukuki bir karardan bahsetmemizi imkansız kılacak bir süreç yaşadık. Bu kararı siyasi bir karar olarak değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Bu halkın iradesine, seçme ve seçilme hakkına vurulmuş büyük bir darbedir. Keşke bu davanın hukuki taraflarını konuşabilseydik. Ama başından sonuna kadar davada hukuken konuşulabilecek hiçbir durum söz konusu değil ne yazık ki. Tamamen iktidarın yönlendirmesiyle adalet mekanizmasına, hukuk mekanizmasına, hakim ve savcılara karşı oluşturulan baskının bir neticesi olarak bunu değerlendirmek gerektiğini düşünüyoruz. Siyasi iktidar karar verdi ve mahkemeler de bu kararı uyguladılar. Tabii ki iktidar bu yönlü bir açıklama ya da mahkemelerin bağımsız olduğuna dair bir açıklamalar yapacaktır. Kendileriyle bir ilgisinin olmadığını söyleyeceklerdir. Ama özellikle son 1-2 aydır önceki mahkeme başkanının bir şekilde bu davadan el çektirilmesi ve kendisine siyasi yasaklı konulması için ceza verilmesi yönünde telkinde bulunulduğunun da basına düşmesi, bütün bu süreçler tamamen davanın siyasi bir dava olduğunu, siyasi saiklerle böyle bir mahkumiyet hükmü verildiğini açıkça ortaya koymakta. Bu anlamda davanın hukuki bir tarafı söz konusu değildir. Seçilmiş bir belediye başkanına karşı tıpkı daha önce Doğu ve Güneydoğu’da olduğu gibi…”

‘Türkiye son 6 yıldır zaten hukuk devletinden kanun devletine, kanun devletinden de polis devletine evrilen bir süreç yaşıyor’

AK Parti yetkililerinden yapılan açıklamaların söz konusu karardan memnuniyetsizliklerinin dile getirildiği ve yargı bağımsızlığına vurgu yapıldığı. Öte yandan da söz konusu sürecin bir “tiyatro” olarak nitelendirilmesine ilişkin AK Parti cephesinden yapılan yorumlara ilişkin ise Ülsen şunları söyledi: “Bunu bir tiyatro olarak görmek mümkün değil. Hiç kimse bir mahkemeden ceza almayı ve bu ceza sonucu siyaseten yasaklanmayı istemez. Bunu bir tiyatro olarak nitelendirmek Türkiye’deki hukuk, adalet sisteminin görmezden gelinmesi demektir. Çok basit bir şey, Türkiye son 6 yıldır zaten hukuk devletinden kanun devletine, kanun devletinden de polis devletine evrilen bir süreç yaşıyor. Bugün Türkiye’de AİHM kararlarının var olmasına rağmen siyasetçilerin, sivil toplum örgütçülerinin, hak savunucularının, gazetecilerin hala cezaevinde olduğu bir süreç yaşanıyor. Selahattin Demirtaş kararını hatırlatalım. AİHM tutuksuz yargılanması gerektiği hususunda karar verdikten sonra ülkenin Cumhurbaşkanının, biz bunu İstinaf’tan ‘şak diye geçiririz, işi bitiririz’ diye beyanı söz konusu. Ya da iktidar mensuplarının, Cumhurbaşkanının bir fiil yargıya basın önünde vermiş olduğu açıklamalarla talimatları söz konusu. Devlet Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasına kadar varan söylemleri mevcut. Bütün bunları göz önünde bulundurduğunuz zaman Türkiye’de ciddi bir hukuk problemi, ciddi bir hukuk devleti olma problemi olduğu ve hukuk güvenilirliğinin yerle yeksan edildiği bir durum söz konusu iken, bununla muhatap kalmış, 16 milyon kişinin seçilmiş bir belediye başkanı olarak görev yapan birisinin, yargı pratiğiyle uyuşmayan bir süreç yaşanırken, kendi seçmenini davet etmesi, arkasına alması bir tiyatro değil. Olsa olsa milli iradeyi arkasına alması demektir. Burada bizim beklediğimiz sürekli milli irade vurgusu yapan iktidarın, milli iradeye saygılı bir şekilde, yasama, yürütme, yargı erkinin tamamen bağımsızlaşıp, birbirine tahakküm etmeyecek bir politika izlemesidir. Bunu yapmayıp, sadece karşı taraftan olan bir siyasetçiye bu şekilde bir yaftlama içerisinde bulunmasını aslında biz siyaseten bir tiyatro olarak görüyoruz.”

‘Türkiye’de nöbetleşe zorbalık dönemi yaşanıyor’

İmamoğlu’na verilen ceza bağlamında Bölgede atanan kayyum uygulamalarını değerlendiren ülsen, Bölgedeki yurttaşların kayyumlardan dolayı yaşadıkları sorunlara Batının duyarsız kalmasının bölgedeki yurttaşlarda oluşturduğu etkiler üzerine de sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt seçmenlerin bölgedeki kayyum uygulamalarını hatırlatarak süreci değerlendirmelerini çok normal olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kayyum atmaları yapıldığı zaman Kürt seçmenler, toplumun diğer kesimlerinden, diğer siyasi partilerden ciddi anlamda bir ses yükseltmelerini, ciddi anlamda bir destek olmaları gerektiğini, bu süreçte kayyum uygulamalarının karşısında konumlanmaları gerektiği yönünde serzenişlerde bulunuyordular. Bunlar haklı serzenişlerdi. Bugün HDP dışında bir siyasi partinin belediye başkanına ilişkin kayyum atanmasına varacak kadar bir sürecin başındayız. Ve bu süreç yaşanırken Kürt seçmenlerin de 2015’ten başlayarak meydana gelen kayyum uygulamalarını hatırlatmaları normaldir. Ama ben meseleyi daha yapısal bir sorun olarak görüyorum. Bugün Türkiye’de nöbetleşe zorbalık dönemi yaşanıyor. 1920’lerin başındaki İstiklal Mahkemeleri’nden tutun da 1940’lardaki yargılamalara, 1960’taki Yassı Ada yargılamaları, Denizlerin, Sinanların yargılandığı 1970 yargılamalarına, 1980 sonrası darbe yargılamalarına, 28 Şubat, KCK yargılamaları, Ergenekon yargılamaları ve darbe girişiminden sonra yaşanan yargılamalara bir bütün olarak batığımız zaman herkes kendi döneminin mazlumunun, kendi döneminin zaliminin karşısında yer almış. Eğer biz Türkiye’de yaşanan adaletsizlikleri, kimin mazlumu, kimin zalimi diye ayırmamış olsaydık bugün biz bu süreci yaşamıyor olurduk. Bugün Kürtlerin, ‘siz o dönemde ses çıkarsaydınız, bugün bu olmazdı’ serzenişi haklı ve tarihsel bir serzeniştir. Onun için buradaki hassasiyeti iyi ayırt etmek lazım. Ben bugün de bir Tivit attım: Selçuk Mızraklı’nın Ekrem İmamoğlu’na, ‘hemen sağına bak beni göreceksin Saraçhane’de’ diye attığı Tivit onun için çok kıymetlidir, değerlidir. Bu tavrı, bu demokratik duruşu toplumun bütün kesimlerinin hiçbir parti ayrımı gözetmeksizin ortaya koyması gerekiyor. Ben bugün İmamoğlu’na karşı ortaya konulan bu süreçte en fazla AK Parti seçmenlerinin karşı durmaları gerektiğini ve bu sürece dahil olmalarını, itirazlarını yükseltmelerini beklerim. Çünkü tam da onların doğduğu, neşet ettiği yer tam da burasıdır. Özetlemek gerekirse, bir denkleme oturtmak gerekirse; AK Partiyi doğuran yasaklar, hak ve özgürlüklerdeki problemler ve yasaklara karşı olduğunu söyleyen bir iktidar bugün yasaklar eliyle nasıl gittiğine ilk elden şahitlik ediyoruz. Bu mahkeme kararıyla birlikte; bu karar bozulmazsa ve aksi bir sonuç ortaya çıkmazsa AK Partinin sonunun başlangıcı olan süreci fitillediğini düşünüyorum. Bu saatten sonra her şey olabilir. HDP’nin kapatılmasından tutun da diğer bütün hukuksuzluklar ard arda da gelebilir. Çünkü benim anladığım, iktidar seçimi kaybetmemek için bütün tuşlara aynı anda basmış durumda. Yoksa akılla, istişareyle, hukukla, demokrasiyle hareket eden bir iktidarın yapamayacağı bir sürecin içerisine hep beraber girmiş bulunuyoruz. 2023 ve sonrası bu iktidarın sonunu hazırlayan en önemli adım olarak bu mahkeme kararı anılacaktır. Burada şuna da dikkat çekmek lazım. Burada yaşanan hukuksuzluk, 20152ten beri bölgede ve Diyarbakır’da  yaşanan hukuksuzlukların bir devamı niteliğindedir. Bundan sonra gelecek iktidarların bütün bu hukuksuzluklara karşı mazlum ve zalim ayrımı yapmadan hakkı, hukuku ayakta tutacak demokratik rejimi yeniden inşa edecek bir sitem ortaya koyması lazım. Eğer bu kararı böyle okumazsak eksik okuma yapış oluruz ve bu yapısal sorunları önümüzdeki dönemlerde tekrar yaşamış oluruz diye düşünüyorum.”  

Editör: Haber Merkezi