İktidarın işçi ve emekçi sınıfına yönelik çıkardığı yasalar, denetimsizlik, alınmayan önlemler, baskı ve güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle iş cinayetleri son yılların en yüksek seviyesine ulaştı. Avrupa Birliği'nin (AB) resmi istatistik ofisi Eurostat ile Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) 2023 verilerine göre; Türkiye iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı ülkeler arasında 1’inci sırada yer aldı.

32 bini aşkın iş cinayeti

İş Sağlığı ve Güvenliği (İSİG) verilerine göre; 2002’nin son iki ayında 146, 2003’te 811, 2004’te 843, 2005’te bin 96, 2006’da bin 601, 2007’de bin 44, 2008’de 866, 2009’da bin 171, 2010’da bin 454, 2011’de bin 710, 2012’de 878, 2013’te bin 235, 2014’te bin 886, 2015’te bin 730, 2016’da bin 970, 2017’de 2 bin 6 2018’de bin 923, 2019’da bin 736, 2020’de 2 bin 427, 2021’de 2 bin 170 işçi, 2022’de bin 843 ve 2023’te bin 932 iş cinayeti yaşandı.

2024’ün Ocak ayında 161, Şubat'ta 149, Mart'ta 124, Nisan'da 165, Mayıs'ta 142, Haziran'da 137, Temmuz'da 144 ve Ağustos 179 iş cinayeti yaşandı. 

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)  İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sorumlusu Tevfik Güneş, yaşanan iş cinayetlerini değerlendirdi.

3 kriter

İş güvenliği uygulamasında 3 kriterin önemli olduğunu vurgulayan Güneş, işçi sınıfının örgütlenme düzeyi, işyerlerinde mevcut uygulamalar ve uluslararası düzeyde yapılan düzenlemelerin söz konusu kriterleri oluşturduğunu aktardı. Güneş, "İşçi sınıfının hakları ve iş güvenliği uygulamaları bir ülkenin ekonomik yapısıyla da yakından bağlantılıdır. Türkiye'de, AB’ye uyum süreciyle birlikte bazı düzenlemeler yapılmaya çalışıldı. 2004 yılından itibaren AB ile başlayan müzakereler sonucunda iş sağlığı ve güvenliği alanında birtakım adımlar atıldı. Ancak bu düzenlemeler ne ölçüde hayata geçirildi, uygulamada ne kadar etkin oldu, bunları sorgulamak gerekiyor” dedi.

‘Politik bir mesele’

Düzenlemelerin hem uluslararası hem de Türkiye’de eksik kaldığını belirten Güneş, işçi güvenliğinin Türkiye'de politik bir mesele olduğunun altını çizdi. Güneş, “İş sağlığı ve güvenliği sadece teknik bir mesele değildir, aksine politik bir meseledir. Çünkü iş sağlığı ve güvenliği, bir ülkenin üretim süreçleriyle ve işçilerin çalışma koşullarıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu konuda yapılan tüm düzenlemeler, ekonomik ve politik süreçlere bağlı olarak şekillenir. Dolayısıyla, iş sağlığı ve güvenliği meselelerini sadece teknik olarak ele almak, konuyu yüzeysel bir düzeyde bırakmak olur” diye konuştu.

Türkiye’nin iş cinayetleri konusunda Avrupa'da birinci sırada yer aldığını hatırlatan Güneş, AKP döneminde 34 bin işçinin yaşamını yitirdiğini belirtti. Güneş, "AKP iktidarı döneminde 34 bine yakın işçinin hayatını kaybettiği biliniyor ve bu rakam son derece endişe verici. Bunun temel nedenlerinden biri, iş güvenliği önlemlerinin yeterince alınmaması ve işçilerin örgütlenme haklarının kısıtlanmış olması” dedi.

'Gereken sorumluluk yerine getirilmiyor'

İktidar yetkililerinin iş cinayetleri "kader" olarak nitelendirmesine tepki gösteren Güneş, "Sermaye birikimi tamamen kar ve sömürü üzerine kurulmuşsa, iş kazaları ve iş cinayetleri de kaçınılmaz olur. Türkiye'de iktidarın yaptığı düzenlemeler uluslararası arenada bir imaj yaratmanın ötesine geçmiyor. Uluslararası sözleşmeler imzalanıyor, ancak her yıl iki binden fazla işçi hayatını kaybediyor. Bu da devletin işçilerin can güvenliği konusunda gereken sorumluluğu yerine getirmediğini gösteriyor. İktidarın ‘kader’ söylemi, iş cinayetlerini normalleştirmenin ve işçilerin hayatını feda edilebilir bir maliyet olarak görmenin bir yoludur” diye belirtti.

‘Veriler gerçeği yansıtmıyor’

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yaşanan işçi cinayet verilerinin gerçeği yansıtmadığını dile getiren Güneş, “Bakanlığın verdiği resmi rakamlar ile gerçek işçi ölümleri arasında büyük bir fark var. AKP iktidarı döneminde bu fark 8 ila 10 bin ölüm arasında değişiyor. Resmi veriler, gerçek tabloyu yansıtmaktan uzak ve bu da iş cinayetlerinin boyutunun tahmin edilenden çok daha büyük olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum, devletin iş güvenliği konusunda adım atmaktan imtina ettiğini ve işverenlerin sorumluluktan kaçmasına olanak tanıdığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.

‘Teknik önlemler çözmez’

İşçinin güvenliğinin sadece teknik önlemlerle çözülemeyeceğine işaret eden Güneş, şunları belirtti: "Devlet denetim yapmıyor, düzenlemeleri uygulamıyor ve işçilerin haklarını korumuyorsa, işçi sınıfı kendi haklarını savunmak için örgütlenmelidir. Ancak güvencesizlik ve kayıt dışı çalışma yaygınlaştıkça, işçilerin örgütlenme ve mücadele etme kapasitesi de azalıyor. İşçiler örgütlenmedikçe, iş kazalarının önlenmesi zorlaşıyor ve sermaye sınıfı bu durumu kendi lehine kullanmaya devam ediyor. İş güvenliği yasaları, işverenlere belirli sorumluluklar yükler. Ancak bu sorumlulukların etkin bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı ayrı bir meseledir. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ciddi işçi ölümlerine yol açmaktadır. Yetersiz denetim ve uygulama eksiklikleri bu tür trajedilere neden oluyor” diye konuştu.

Örgütlü mücadele

İşçi sınıfının sendikalarla güçlü bir örgütlenme ve mücadele geliştirmesi gerektiğini vurgulayan Güneş, demokratik kitle örgütlerine de çağrıda bulundu. Güneş, devamla şunları söyledi: "Bu konuda bir politika geliştirilmesi ve uygulamaya konulması gerekmektedir. Bu tür bir mücadele için ciddi bir niyet, yaklaşım, politik yönelim ve proje oluşturulması gerekmektedir. İki binli yılların başından itibaren bu konuda bir kültürel bilinç oluşmaya başladı ve mücadeleler gelişiyor. Çözüm için yapılması gerekenler net olarak ortadadır. Özerk ve demokratik bir yapılanma içinde sendikalar, üniversiteler ve demokratik kitle örgütleri birlikte çalışmalıdır. Bu şekilde, sistematik bir gelişim sağlanabilir.”

Kangal’daki Samut Baba Türbesi, mermer ocağı tehdidi altında Kangal’daki Samut Baba Türbesi, mermer ocağı tehdidi altında

Editör: Haber Merkezi