Arif Bulut/ÖZEL HABER

Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP) ve Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) üyesi gazeteciler, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü Diyarbakır Adliyesi önünde karşıladı. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde de tutuklu meslektaşları için “Gerçeklerin izinde olmaktan vazgeçmeyeceğiz” mesajını veren gazeteciler, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle de Diyarbakır Adliyesi önünde yine aynı mesajını tekrarladı ve gazeteci ile basın meslek örgütlerine çağrıda bulundu. 

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) bugün 2023 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ni açıkladı. RSF’nin açıkladığı endekse göre geçen yıla oranla Türkiye ‘Basın Özgürlüğü’ alanında 149’uncu (sorunlu) sıradan 165’inci (vahim) sıraya geriledi. 2023 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne ilişkin hazırlanan raporda da “14 Mayıs'ta yapılacak seçimler öncesi gazetecilere baskılar arttı” değerlendirmesi yer aldı.

Türkiye’deki medyanın yüzde 90’ının iktidarın kontrolünde olduğu belirtilen raporda “Halkın siyasi görüşlere sahip eleştirel veya bağımsız medya kuruluşlarına yöneldi. Fox TV , Halk TV , Tele1 ve Sözcü gibi yerel TV kanallarını ve BBC Türkçe , VOA Türkçe ve Deutsche Welle Türkçe gibi uluslararası haber siteleri” şeklindeki değerlendirme de yer aldı. Ancak RSF, Türkiye’de son bir yıl içinde tutuklanan 33 Kürt gazetecinin çalıştığı Mezopotamya Ajansı, Jinnews gibi medya kuruluşlarının ismini raporunda telaffuz etmemesi dikkat çekti.

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü tutuklu meslektaşlarına destek için Diyarbakır Adliyesi önünde karşılayan gazeteciler de kendilerine yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalara yüksek tonda dayanışma sağlanması gerektiğini belirtiyor.

"Yıllara göre gözaltı ve tutuklamalar arttı"

Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) 1 Nisan tarihi itibariyle paylaştığı rapora göre Türkiye’deki cezaevlerinde 87 tutuklu gazeteci bulunuyor. 25 Nisan’dan sonra gerçekleşen tutuklamalar dahil edildiğinde tutuklu gazeteci sayısı 93’ü buluyor.

Çalışma hayatında yüzlerce gazetecinin yargılama dosyasını inceleyen Avukat Resul Temur, “Son bir yıl içerisinde Diyarbakır’dan 16, Ankara’dan 10 ve son bir haftadaki 6 gazeteciyle birlikte toplam 32 Kürt gazeteci yapılan operasyonlarla gözaltına alınıp tutuklandı” diyor ve şöyle ekliyor, “Yıllara oranla değerlendirdiğimizde bu çok ciddi bir rakam ve yıllara göre gözaltı ve tutuklamaların çok yükseldiğini söyleyebiliriz”

"Gazetecilere çiçek göndermemiz gerekirken, kart gönderiyoruz"

Diyarbakır ve bölgede, mesleki faaliyetleri nedeniyle Kürt gazetecilerin baskı, gözaltı ile tutuklamalarla karşılaştığını aktaran Temur, bir 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün daha özgürlükten yoksun karşılandığını  “Biz gazeteci arkadaşlarımızın yaptıkları mesleki faaliyetten dolayı bürolarına çiçek göndermemiz gerekirken, maalesef tutuklu olan gazeteci müvekkillerimize kart ve mektup göndermek zorunda kalıyoruz. Aslında bu bölgede gazeteciliğin hangi şartlarda ve ne şekilde yürütüldüğünü ortaya koyan bir durumdur” sözleriyle dile getiriyor.

"Kürt gazeteciler süreklileşen bir yargı taciziyle karşı karşıya"

Gazetecilere yönelik açılan soruşturma ve davaların sistematikleştiğini ifade eden Temur, 2013 yılında Kürt Sorunu’nun çözümüne yönelik bir adım olarak değerlendirilen ‘Çözüm Süreci’ dönemine atıfta bulunuyor ve şöyle devam ediyor, “Kürt basınına yönelik yargılamalara baktığımızda Devletin hiçbir zaman durmadığını çok açık bir şekilde söyleyebiliriz. Kürt Gazetecileri bölgede süreklileşen bir yargı taciziyle karşı karşıyalar. ‘Çözüm Süreci’ denilen süreçte dahi yargılamaları devam etti. Tek fark şuydu; Bir dönem daha az tutuklamayla karşı karşıya kaldık”

"Dosyalar gazetecilik faaliyetinden oluşuyor"

Temur, şuan tutuklu olan gazeteciler hakkında açılan davaların iddianamesinde gazetecilik pratiğinin konu edindiğini söylüyor. Dava dosyalarında gazeteciliğin örgüt üyeliği şeklinde tanımlandığına vurgu yapan Temur, tutuklanan Safiye Alagaş’ın iddianamesini örnek veriyor.

“Dosyanın özüne, aslına baktığımızda dosyalar bir bütünen gazetecilik faaliyetinden oluşuyor. En son dün Safiye Alagaş’ın iddianamesi açıklandı. Onun iddianamesini görebildik, 340 sayfalık bir iddianameydi, nerden bakarsanız yaklaşık 300 sayfası Jinnews’ten alınmış olan haber çıktıları ve haber örnekleri. Dolayısıyla bu doğrudan yargılanan gazetecilerin yapmış oldukları gazetecilik faaliyetinden dolayı kullandıkları dil, editöryal seçimleri ve habere bakış açılarıyla ilgili bir yargı tacizine karşı kaldıklarını açık bir şekilde ortaya koyuyor”

Tutuklanan gazeteciler cezaevinde de haber peşinde

Önceki gün gazeteciler Abdurahman Gök, Mehmetşah Oruç ve Beritan Canözer’i cezaevinde ziyaret ettiğinin bilgisini paylaşan Temur, Moralleri yerindeydi. Onlar cezaevinde olmalarına rağmen haber niteliğinde olabilecek insan hikayelerine dokunmaya çalışıyorlardı. Cezaevinde bile mesleki faaliyetini yürütebilmek için bir çaba harcıyorlar. Özellikle tutuklanan gazetecilerle ve baskı gören Kürt Gazeteciliğiyle dayanışma içinde olması gerektiğine inanıyorum” dedi.

Son bir yılda 33 gazeteci tutuklandı açıklamaya 2 mikrofon uzatıldı

Temur’la konuştuktan sonra 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü nedeniyle önceki hafta ve bugün tutuklanan meslektaşları için Diyarbakır Adliyesi önünde açıklama yapan MKGP ve DFG üyesi gazetecilerin yanına gidiyoruz. Açıklamayı ve orada bulunan gazetecilerden kısa röportaj almayı planlıyoruz. Ancak açıklamanın son anına anca yetişebiliyoruz. 33 mesai arkadaşı ve aynı zamanda meslektaşı cezaevinde bulunan gazetecilerin basın açıklamasına uzatılan 2 mikrofon, ‘gazetecilik’ dayanışmasını sorgular nitelikteydi.

"Gazeteciler kendilerine özel bir günü kutlayamıyor aslında"

Hem meslektaşları için dayanışmaya hem de sergilenen dayanışmanın haberini yapmak için Diyarbakır Adliyesi’nin önünde yapılan basın açıklamasına gelen gazeteci Medine Mamedoğlu’na mikrofonu uzatıyoruz.

“Gazeteciler burada kendilerine özel bir günü çok fazla kutlayamıyor aslında. Bundan önce 10 Ocak Dünya Gazeteciler Günü’nde de yine biz burada tutuklu bulunan arkadaşlarımızın serbest bırakılması için bir açıklama yaptık. 8 Mart’ta da yine öyle yapıyoruz. 3 Mayıs ve diğer günlerde de öyle yapıyoruz. Geçen yıl 8 Haziran’da bir operasyon yaşadık. 22 arkadaşımız gözaltına alındı ve bir hafta sonra o arkadaşlarımızdan 16’sı tutuklanarak cezaevine gönderildi. O günden bu güne Kürt gazetecilere yönelik 3 farklı operasyon yapıldı ve bu operasyonlarda toplam 34 Kürt gazeteci tutuklandı”

"Haber yazmaya, fotoğraf çekmeye devam edeceğiz"

Gazetecilere yönelik son bir yılda artan baskı, gözaltı ve tutuklamalara işaret eden Mamedoğlu, 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimlere ‘halkın haber alma hakkına’ atıfta bulunuyor.

“Önümüzde kritik bir seçim var ve bu kritik seçimlerde oy çalınma, hak ihlali gibi durumların yaşanma ihtimali var. Bunu da kim ortaya çıkaracak? Hakikati ortaya çıkarmaya çalışan biz özgür basın çalışanları bizler yapacağız. Bunların ortaya çıkarılmasını istemiyorlar aslında. Bu telaş, baskı, gözaltı, tutuklama furyaları bu yüzden. Ama biz bir kişi kalana kadar burada mesleğimizi sürdürmeye ve hakikatleri ortaya çıkarmak için mücadelemize devam edeceğiz. Bu baskı ve operasyonlarla arkadaşlarımızı tutuklayanlar iyi bilsin ki biz tek bir kişi kalana kadar buradayız. Haber yazmaya, fotoğraf çekmeye devam edeceğiz”

"Bugün buraya, yarın oraya"

Mamedoğlu, tutuklanan mesai arkadaşları için basın meslek örgütlerine dayanışmanın daha da güçlenmesi gerektiği yönünde çağrı yaparken, “Biz arkadaşlarımızı cezaevlerinden sesimizi çıkararak, dayanışarak çıkarabiliriz” ifadesini kullanıyor ve şöyle devam ediyor:

“Batı tarafında, Türkiye’deki bazı basın meslek örgütleri açıklama yapıyor. Örneğin DİSK Basın-iş gibi gazetecileri sahipleniyor. Ama bu çağrıların, bu itirazların daha çok yükselmesi gerekiyor. Çünkü ‘Susma, sustukça sıra sana gelecek’ diye bir cümle var ya… Bugün buraya, yarın oraya. Bugün gazeteciler buraya ne kadar sessiz kalırsa; Bu baskılar, bu tutuklamalar yarın oraya da taşınacak. Bunu onlar da çok iyi biliyor. O yüzden var olan dayanışmanın da daha çok artırılması gerekiyor. Bu şekilde o arkadaşlarımızı yeniden bilgisayar ve kamera başına getirebiliriz. O yüzden arkadaşlarımız için, diğer gazetecilerin, diğer basın meslek örgütlerinin de daha çok ses çıkarması gerekiyor ve daha çok sahiplenmesi gerekiyor”

"Böylesi bir günde arkadaşlarımız tutuklandı"

Nişmiye Güler de Diyarbakır Adliyesi önünde. Güler’in yöneticisi olduğu Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) de 2 eşbaşkanı şuan tutuklu. DFG Eş Başkanı Serdar Altan, 8 Haziran 2022 tarihinde gazetecilere yönelik başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alındı ve 16 meslektaşıyla birlikte tutuklandı. DFG Eş Başkanı Dicle Müftüoğlu ise Ankara merkezli açılan bir soruşturma kapsamında meslektaşı Sedat Yılmaz ile birlikte bugün tutuklandı.

Mikrofon uzattığımız Güler 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne atıfta bulunuyor ve şöyle devam ediyor, “Böylesi bir günde DFG eş başkanımız Dicle Müftüoğlu ve Sedat Yılmaz arkadaşımızın tutuklandığı haberiyle güne uyandık. Arkadaşlarımızın gece yarısı mahkemede bekletilip tutuklanmalarının özellikle bugüne denk getirilmiş olması aslında özgür basına verilmiş olan bir mesajdı. Bizler de bunu böyle gördük ve bugün adliye önüne buradan, özgür basının susmadığını, tutuklamalarla baş eğdirilemeyeceğinin, susturulamayacağının mesajını vermek istedik.”

'Türkiye'de 'basın özgürlüğü' diye bir şey yok'

Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) bugün yayımladığı 2023 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi raporunu hatırlatan Güler, “Türkiye her defasında basın özgürlüğü anlamında her yıl daha geri sıralara giden bir noktada duruyor. Aslında Türkiye’de basın özgürlüğü diye bir şey yok” diyor.

Güler, Diyarbakır Adliyesi önünde tutuklu gazeteciler için yapılan basın açıklamasına kendileri gibi farklı basın kuruluşlarında çalışan meslektaşlarının ilgi göstermediğinden hayıflanıyor ve “Mesele özgür basın olunca gereken dayanışmanın sergilenmediğini söylemek gerekiyor” ifadesini kullanıyor.

Basın onuruna sahip çıkmak gerekiyor

“Bugünü maalesef bir kutlama olarak görmediğimizi söylemek istiyoruz. Arkadaşlarımızın tutuklandığı bugünü bir kutlama olarak değil de direniş günü olarak ancak ele alabiliriz. Bugün de gördüğünüz gibi küçük bir basın açıklamamız dahi polis ablukasında gerçekleşiyor. Bizden, söyleyeceğimiz sözden korkan bir sistem gerçekliği var karşımızda. Ama bu karşı da boyun eğmeyen, mahkeme salonlarında, adliye koridorlarında sözünü söyleyen bir özgür basın gerçekliği var” diyen Güler sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Burada bugün de bir açıklama yaptığımızda sadece bizim kendi arkadaşlarımız vardı. Onun dışında bir sendika temsilcisi, STK temsilcisi bulamadık. Mesele Kürt ve özgür basın olunca bu noktada yeterli dayanışmanın gösterilmediğini söylemek gerekiyor. Burada sadece tutuklanan, işkence edilen arkadaşlarımız için tek söz söyleyen, buna boyun eğmeyen yine bizler oluyoruz. Ana akım medya ya da muhalif olarak adlandırılan bir medya grubu da var.

Bizler hangi basına, medyaya bir sansür uygulanmışsa, tutuklanmışsa bizler her daim tepkimizi gösterdik. Dernek olarak da bireysel olarak da tepkimizi göstermeyi sürdürdük. Ama buradan şöyle bir çağrı yapmak gerekiyor. Özgür basın onuruna sahip çıkmak gerekiyor. Basın onuruna sahip çıkmak gerekiyor. Haber alma hakkına sahip çıkmak gerekiyor. Toplumun da haber alma hakkına sahip çıkması gerekiyor. Bu sadece basının meslek olarak sorununa sahip çıkma meselesi değil. Toplumun da gerçek haberi alma hakkı var ve buna sahip çıkması gerekiyor. Bu sadece özgür basınla sınırlı kalmayacak, diğer muhalif medyalara da sıçrayacaktır.”

Editör: Ali Abbas Yılmaz