Ellerin ceplerinde, zihnin çırılçıplak arşınlıyorsun kaldırımları. Bir yol ayrımındasın. Yine. Hiçbir şey beni şaşırtamaz diye böbürleniyordun. İnsanları tanıdığını sanıyordun. Daha kötüsü olamaz diyordun. Her gün haberlerde cinayetler, hileler, yalanlar, arsızlıklar. Duyunca şaşırmıyordun hatta kurban etmek için kuzuların kerpetenle dişlerini çektiklerini duyduğunda da şaşırmadın. Etin çekildi, parça pörçük oldun ama derhal unuttun. Diğerleri gibi. Yoksa nefes alamayacaktın; ağır geliyordu, kaldıramıyordun, mecburdun. Kalktın kendini bir sandığa kilitledin. İçinde insana dair ne varsa attın içine. Kimsenin acıtamayacağını sandın öyle olunca. Şimdiyse sandığın kilidini kırdılar. Anne ve babasının rızasıyla ve iki de şahit huzurunda küçük bir kızın nikâhını kıydılar. Gözü dönmüşler vardı hep ama ilkti anne ve babanın rızası. İlkti bir çocuğun ruhen ve bedenen parçalanmasını fütursuzca destekleyen karanlık zihniyet. O karanlık zihniyetin de bir sınırı olmalıydı. Yoktu sınırları. Şimdi yol ayrımındasın ya alışacaksın yapay bir zekâ gibi duyarsızlaşacaksın ya da göğsüne oturacaklar, nefesini kesecekler. Tat alamayacaksın, kokusunu alamayacaksın kavunun. Dişlerin kanayacak kerpetenle dişleri çekilince kuzuların. Açlıktan ölen çocukları duyduğunda midene bir yumruk yiyeceksin, oturup ağlayacaksın. Dünya senin etrafında dönmeyecek, sen insanların arasında olacaksın. En sonunda seni insan yapacak acıların. Ne olursa olsun alışamayacaksın.