Özel Haber: Ali Abbas Yılmaz

Kürtçenin Kürt aydınları ve Kürt okurları arasında da hak ettiği statüden yoksun olduğunu ifade eden dilbilimci, çevirmen Mustafa Aydoğan, Kürtçenin, Kürt toplumunun gereksinim duyduğu her alana ilişkin dilsel üretimi gerçekleştirebilecek bir kapasiteye sahip olduğunu belirterek, “Kürtçenin ‘zayıf’, ‘fakir’ ya da ‘yetersiz’ bir dil olduğu algısı gülünç bir algı. Gülünç olduğu kadar bilime de aykırı. Zayıf olan kullanıcılarının olduğu bir gerçek, yani zayıf Kürtler var, ancak zayıf Kürtçeden söz etmek abesle iştigal etmektir” dedi.

‘Kürtçeden ne istediniz de verilmedi?’

Ali Abbas Yılmaz: İnsan dilinin yaratıcı yönünü biraz daha açmanız mümkün mü?

Mustafa Aydoğan: Elbette. Doğal insan dillerinin yaratıcılığı çok temel bir konu. Doğal insan dillerinin yaratıcı yönü aslında onun çift eklemlilik özelliğinde aranmalıdır. Çünkü doğal insan dillerinin en belirgin, en ayırt edici özelliğidir çift eklemlilik. Yani doğal insan dilleri ses ve biçim olmak üzere ikili bir dizgeye dayanır. Burada kendi başına anlamsız sesbirimlerinin oluşturduğu anlamlı birimler ve kendi başına anlamı olmayan ancak anlam ayırıcı bir özelliği olan sesbirimler söz konusudur. Bunun anlamı da şudur: Dildeki her sözce bir dizi anlamlı birimler olarak ve anlamlı birimler de kendi başına anlamı olmayan sesbirimler olarak analiz edilebilir. Kendi başına anlamı olmayan, ancak anlam ayırıcı özelliği olan sınırlı sayıdaki bu sesbirimlerin bir araya gelmesiyle sınırsız sayıda anlamlı birimler üretilebilir. Bu özelliğe dayanarak, yani bir anlamı olmayan bu sesbirimleri sayesinde sınırsız sayıda anlamlı söz ve bu sözlerle de sayısız tümce kurabilmek mümkündür. Bu özellik yalnızca modern toplulukların konuştuğu dillere özgü bir özellik, bir ayrıcalık değil, bütün doğal insan dillerinin ortak özellikleri olarak bulunmaktadır. Çeşitli alanlara ilişkin terminoloji yaratması zorla önlenip alanı daraltılarak konuşulduğu toplumun gereksinimlerine göre uyarlanması engellenen Kürtçenin sıkıntılarının farkındayız. Ancak doğal insan dillerinin sözünü ettiğim temel özelliğinin Kürtçenin de temel özelliği olduğunun da farkında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Dolayısıyla Kürtçenin de sıkıntılarını giderebilecek güçte ve toplumun dilsel gereksinimlerini karşılayabilecek özellikte olduğu bilinmelidir. Yani Kürtçe Kürt toplumunun gereksinim duyduğu her alana ilişkin dilsel üretimi gerçekleştirebilecek bir kapasiteye sahiptir. Bu anlamda hiçbir insan dilinden geri kalan yanı yoktur. Kısacası, Kürtçenin “zayıf”, “fakir” ya da “yetersiz” bir dil olduğu algısı gülünç bir algı. Gülünç olduğu kadar bilime de aykırı. Zayıf olan kullanıcılarının olduğu bir gerçek, yani zayıf Kürtler var, ancak zayıf Kürtçeden söz etmek abesle iştigal etmektir. Statüsü yüksek dil var ve bugün dilimizin -özellikle ülkemizin kuzeyinde- hiçbir bir statüsünün olmadığı da bir gerçek. Ama bu durum, dilimizin de sahip olduğu doğal insan dillerinin ortak özelliği olan çift eklemliliği ortadan kaldırmıyor. Yani tüm olumsuz koşullara ve statüsüzlüğe rağmen Kürtçe doğal bir insan dili olarak toplumsal gereksinimlere uyarlanabilecek özelliğini koruyor. Yineliyorum; doğal her insan dili toplumun gereksinimlerine uyarlanabilecek yaratıcılığa sahiptir. Kürtçe, sözünü ettiğim bu yaratıcılığına dayanarak kapısını çalan kimseyi eli boş göndermez. Kürtçenin “yetersiz” olduğu savında bulunanlara sormak istiyorum.  Kürtçeden ne istediniz de verilmedi? Bu yaklaşım Kürtçenin yaratıcı yönünü görmeyen bir yaklaşım. Dile gereksinimini bildirmeyen bir toplumun dili suçlaması anlaşılır bir durum değildir. Kapısını çalıp da bildirdiğiniz her gereksinime -bütün doğal insan dilleri gibi- Kürtçe de yanıt verebilme özelliğine ve gücüne sahiptir.  Yani herhangi bir olgu için dilimizde özel bir sözcüğümüzün olmaması, onu gerektiğinde dilimizin olanaklarıyla yaratamayacağımıza yormamak gerekiyor. Her dil gibi dilimizin de toplumun gereksinim duyduğunu yaratabilecek özelliğe sahip olduğunun farkında olmamız gerekiyor. “Fakir” dil yok, ancak dilleri ortadan kaldırmaya çalışarak dünyayı fakirleştirmeye çalışanlar var! Yokedilen ya da yitirilen her dilin dünyayı fakirleştirdiğini bilmek gerekiyor. Buna dayanarak, dünyanın fakirleşmesini istemeyen her dünyalının aynı zamanda Kürtçeye sahip çıkması gerekiyor.

Dillere karşı olanların eylemlerini de bu gerçekle ilişkilendirerek değerlendirmek gerekiyor. Çünkü kaybolan her dil, insanlığımızdan bir parçayı alıp götürmektedir. Bir sempozyumda “Benim için dil; uygarlaşmanın cinsel organıdır, döllenme organıdır. Hadım ederseniz, insanın uygarlığını hadım edersiniz, bitirirsiniz; bu kadar net ve acı.” diyordu Hrant Dink.

Bir de maalesef dilsel açıdan fakir Kürtler var. Ana dilinden mahrum bırakılan Kürtler... Evet, bugün ana dilinden mahrum bırakılan milyonlarca Kürt söz konusu. Ana dilinden mahrum kalmanın nasıl bir duygu olduğunu biliyor musunuz? Dillerin Katli adlı eserinde “Hakkınız olan anadilinizden mahrum kalmanız nasıl bir şeydir” sorusuna kuzey-batı Güney Afrika’daki Khoikhoi deneyiminden söz eden Hendrik Stuurman’ın “Garip bir kadının sütünü içmiş, başka biriyle büyümüş gibi hissediyorum kendimi. Böyle hissediyorum, çünkü ana dilimi konuşamıyorum.” diye yanıtladığını yazıyor David Crystal.

“Kürtçe, Kürt aydınları ve Kürt okurları arasında da hak ettiği statüden yoksun”

Ali Abbas Yılmaz: Peki, bu ve buna benzer savların etkili olmasını neye bağlıyorsunuz? Bu tür savların etkili olmasını sadece toplumun gerekli duyarlılıktan yoksun oluşuna mı bağlamak gerekiyor?

Mustafa Aydoğan: Kuşkusuz, bu tür savların temel nedenleri var. Bunlar inkara dayalı bir projenin parçaları. Bu konuda sistemli bir uygulama söz konusu. Baskı, yıldırma, yasaklar, engeleleme çabaları ve inkar poltikalarının güdümünde bir toplum mühendisliğinden söz etmek mümkün. Bir dilin sosyolojisine yapılan korkunç müdahaleyi görmek gerekiyor. Ama tüm bunlara karşı ilgili toplum ne yapıyor? Sözü edilen toplum gerekli duyarlılıktan yoksun mudur? Maalesef evet! Toplum gerekli duyarlılıktan yoksun. Dili sahiplenme konusundaki refleksleri sorunlu. Dilin kültürel bir miras olarak devri konusu bir handikap. Özellikle statü talebinde bulunan birçok insanımızın hayatlarında Kürtçenin kullanımı ve statüsü ile ilgili bir sorunla karşı karşıyayız. Kürtçe, Kürt aydınları ve Kürt okurları arasında da hak ettiği statüden yoksun. Bunu tespit etmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Sahiplenme konusundaki duyarsızlığın dayanılmaz ağırlığını hissediyorum. Bu konuda Kürtlere daha çok yüklenmek gerektiğini dile getirmemin temel nedeni bu. Çünkü bu duyarsızlığın çeşitli alanlardan kovulmuş Kürtçeyi hem söz konusu alanları tekrar kazanma hem de sahip olduğu alanları koruma mücadelesinde güçsüz bir konuma düşürdüğünü düşünüyorum. Bu nedenle sahiplenme konusundaki duyarsızlığı daha çok dillendirmeye çalışıyorum. Çünkü “bir başka dili benimsemek için kendi dilini yadsıyan kişi”lerin sayısındaki artış ürkütücü bir özelliktedir. Slogan düzeyini bir türlü aşamayan sözüm ona “sahiplenme”nin, Kürtçeyi pratikte hayatın değişik alanlarından kovma eylemine, asimilasyona bir destek olarak belirdiğinin, dilsel anlamda çok daha acılı ve sancılı bir süreci yaşamamızı koşullandırdığının altını çizmek ve bu konuda gerekli uyarıları yapmak yaşadığımız zaman diliminin en ivedi ödevlerinden biri olduğunu düşünüyorum.

Editör: Ali Abbas Yılmaz