Ömer Hattapoğlu, kitap tanıtımı üzerine yazdı....

"Sonrası yok!

sevişsek ama durmaksızın

sonra...

sonrası yok!"


Sonrasına gerek olması için öncesine bir doyumsuzluk lazım. Aynı ne istediğini bilmek gibi. İsteğini aldığında sonrasına keşkeler kurmaz kendini bilen edepli insan.

Ne istediğini bilen bir edeple yürüdüm, üryan bir edebe. Kifayetin keyfi hecelerine içi dolu cümleler değildi belki şiirleri. Çünkü uzatmaya gerek bırakmamıştı ince kalem edebi. Hani demişti ya şair 'sonrasına, sonrasına gerek yoktu' hecelerin bile doyduğu, edep örgülerini nefesledik üryanca. Şairin kelimeleri, cümlelerine kavgalı değildi. Anlatımlar duyguya aciz kalmamıştı. Şiir nakaratlarında keyfi tekrarlara süslemeler de görmedik. Şiirin duygusuna doyan kelimelere kapak misali kapanmıştı. Sonrasına gerek duymayan tekrarlı duygular. Belki de tekrara gerek duyulması sonrasına gerek duyulmadığının ikna nakaratıydı her biri. Tam yerinde ve sallana sallana almıştı, durmaksızın sevişmenin doymuşluğunu.

Sonrasına gerek yoktu işte olsa da tekrardan ötesi olmayacaktı zaten. Onu da istersin diye yazıverdik keyfiliği, Şairin duygusuna mahsustu. Zaten ne istediğimizi bildikten sonra, sonra mı sonrasına gerek bırakmamıştı Şair. Hem kendimizi hem ederimizi salmadık keyifler meyhanesine. Dağıtmadık sere serpe, muhabbet cemlerine, Yâr sevgiliyi. Bir sevişme kâfi idi elbet. Dahası aşk cehennemi değil mi. Sonrasına gerek var mıydı sizce?


"başüstüne!

lami cimi yok budur hayat

Üstüne gidersen üzerine gelir.

başüstüne diyeceksin,

başüstüne hayat."


Olanı istemişse edebim, gelen olan ise ederinde heyyula heyyula dolaşmaya ne hacet. Baş üstüne tabi. Biz mi istemedik sanki. İstediğimiz isteğimize gelmişse rengine, coşkusuna ve ederine kâfi kalmak şiire düşmüştü, Şair edebimin şiir dizesince. Baş üstüne dedik ya. Gerisini mi? Sonrasına gerek yok dedik ya…

Kabulüz işte. Gelen gidenin yol geçen hanı değiliz biz. Kendi isteğimize ve edebimize kâniyiz. Döküldüğümüz her hece edepsizliğinde, duygu heceye küsmemeli. Edebi olmalı akan şiirlerin, illa uzun olması gerekmediği, isteğimizce olmalı şiirin duygu uzunlukları. Dur dediğim yerde duranından. Hani demiştim ya baş üstüne. Kalem kelamınca imgelere coşmamalı. Kafiyem, kifayetime ederince huşu bulmalı. Kırmızı renklerle üryan isteklerle temiz kalmalı dudaklar. Onlara dokunan sevgiliyi beklercesine kusmamalı her heceyi. Yarışmamalı, şiir diye uzun uzadıysa çarpışan betimlemelerin, edebi derin kelimelerine. Doyumsuz vicdanlar ve oynak raqqase duygular. Şefaate gelmeli ol ederimde şiir olmalı yazar edebime Üryanca..

"havar!

şairsen

yırt bu yalandan olma

melanet perdeyi"


Sustum! Sustum! Sustum!
Bir şahla gözlerin bin envayi hecesine. Haykırmak istemezdim. Oysa ve hani sonrası olmayacakların çığlıklarına. Haykırsam, sonrasına sesim yankılansa utanırım belki de.

Yırt bu ahlak perdesini
Yık bu vicdan çeşmesini
Dahası üryan gelmelerin
Üryan gidişlerine
Bunca ahlak sattığın yetmez mi
Gelişin belli

Gidişin belli
Sonrası mı
Sonraya gerek yok

Duygular sahibine akmıştı Lalistan'da. Bu duyguyu çevirmek edepli bir Mustafa'ya yakışacaktı. Ay gibi doğanından. Ve Lis mutfağından…

Kitap Hakkında 

İsveç'te yaşayan yazar, çevirmen ve dilbilimci Mustafa Aydoğan; Kürtçenin yazım dilinde standartlaşmasında yıllardır birçok Kürt dilbilimci akademisyenle oluşturdukları çalışma grubunun yoğun temposunda, sesini duyurmaya yeminli bir şiir yazan Metin Aydın'ın “üryan” şiir kitabı ve “kavledilmiş şiirler” isimli şiir dosyasındaki şiirleri “lalistan” adıyla Kürtçeye çevirdi.