Mağdur avukatlarının temyiz taleplerini reddeden Yargıtay, geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden davanın tek sanığı dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu’nun ölümü konusunda gerekli araştırmalar yapılarak, kamu davasının düşürülmesi gerektiğine karar verilmesini istedi. Sanıksız kalan davada yerel mahkemenin Türk Ceza Kanunu’nun 64. maddesi uyarınca düşme kararı vermesi bekleniyor.

Katılan avukatlarının temyiz taleplerini inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesi, oybirliği ile verdiği kararla davanın bozulmasına ve yeniden yargılama yapılması için dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verdi.

Yargıtay’ın bozma kararının gerekçesinde, ceza süresi yönünden yasal şartlar oluşmadığından temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması yönündeki katılan avukatlarının talebinin reddedilmesine karar verildiği belirtildi. Sanık Eşref Hatipoğlu hakkında atılı suçlar yönünden verilen beraat kararı yönünden yapılan temyiz incelemesine dair Yargıtay şu değerlendirmeyi yaptı: “Sanığın UYAP’tan alınan ve dosya içerisine konulan nüfus kayıt örneğine göre 07.08.2022 tarihinde öldüğü ve bu hususun kayıtlara işlendiği görülmekle, sanığın öldüğüne ilişkin kayıt araştırılarak TCK’nın 64/1. maddesi gereğince hukuki durumunun tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiş olup sair yönleri incelenmeyen hükmün öncelikle bu sebepten dolayı CMK’nın 302/2 maddesi uyarınca bozulmasına…”

Davanın avukatlarından İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun ve Yunus Muratakan kararı MLSA’dan Deniz Tekin’e değerlendirdi.

Mağdur avukatlarından Abdullah Zeytun,  “Bir katliam davasının esas failleri ve bağlantıları ortaya çıkarılmadan davanın üstü kapatılmaya çalışıldı. Lice Katliamı yargılaması faillerin beyanları dışında bir işlemin olmadığı, döneme ilişkin resmi ve gayri resmi kayıtların incelenmediği, keşif ve diğer delillerin araştırılmadığı hukuksuz bir süreç oldu.  Kovuşturma aşamasında mağdur ve katılanların taleplerinin reddedilmesi bu amaç ile açıklanabilir. Temyiz aşamasında verilen kararlar, aslında bu yargı tutumunun devamı oldu. Güncel siyasi gelişmelerin yargı düzeninde işlerliğini gösteren, pozisyonunu ifade eden bir karar oldu. Sanıkların eylemleri ve bağlantıları araştırılmadan verilen beraat ve düşme kararı, temyiz mahkemesince değerlendirilmedi. Temyizde de sadece ölü olarak belirtilen sanıkların durumuna ilişkin bir bozma kararı var. Davada böylelikle düşme yönünde hüküm verilmesinin önü açıldı” değerlendirmesinde bulundu.

Mağdur avukatlarından Yunus Muratakan ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, delillerin toplanmadığını, olay yerinde keşif yapılmadığını ve tanıkların dinlenmediğini belirterek, “Davanın nakli, davanın durdurulması, sanığın mahkeme huzuruna çıkarılmaması, delillerin toplanmaması, sanıklar hakkında herhangi bir tedbirinin uygulanmaması; esasında Türkiye’de geçmişle yüzleşme, hakikatin araştırılması ve adaletin sağlanmasına ilişkin bir çabanın olmadığını, tersine faillerin cezasızlık ile ödüllendirildiğinin açık bir örneğiydi. Kuvvetle muhtemelen dava süreci de 10 yıl bekletilerek 90’lı yıllarda gerçekleştirilen katliam dosyaları gibi zamanaşımına uğratılması hedeflendi. Ancak Eşref Hatipoğlu’nun ölmesi ile birlikte bu süreç hızlandı ve davanın düşmesi yoluna gidilerek katliamın üzerinin yargı eliyle kapatılması sağlandı” ifadelerini kullandı.

Editör: Ali Abbas Yılmaz