Son depreme ilişkin Diyarbakır’a dair önemli değerlendirmelerde bulunan Dicle Üniversitesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı emekli öğretim üyesi Dr. Şefik İmamoğlu, yapılara ilişkin kent halkına uyarıda bulunarak “Şuandaki fayların genel durumuna baktığınız zaman bu büyüklüğe varacak bir deprem beklemiyoruz. Yeni bir deprem olsa bile en fazla 6,5 civarında bazı depremler olabilir. Tabii bunun ne zaman olacağını kimse kesin bir şekilde söyleyemez” dedi. Özel Haber: SUR AJANS şefik imamoğlu

Diyarbakır hakkında önemli açıklamalarda bulundu

Diyarbakır’da olası bir depremin tahmini şiddetini, Lice merkezi bir depremin olacağına dair ortaya atılan iddiaları, kent genelinde arazinin yapısını, hangi alanlarda bina yapılabileceğini, kentin riskli alanlarını, yerel-merkezi yönetimlerin neler yapması gerektiğini, yapılara karşı insanların nasıl bir yaklaşımda bulunması gerektiğine ve kenti etkileyen önceki depremlere dair Sur Ajans’a konuşan İmamoğlu, önemli açıklamalarda bulundu. İmamoğlu’nun değerlendirmelerini YouTube kanalımızdan izleyebilirsiniz. (Link) Maraş Pazarcık ile Elbistan merkezli meydana gelen 7.7 ve 7.6’lık deprem 10 ilde 31 bin 643 kişi yaşamını yitirdi. On binlerce kişi ise yaralandı. Diyarbakır’da depremden etkilenen bu illerden biri ve resmi verilere göre 319 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi de yaralandı. Kent genelinde yıkılan ve hasar gören binalar ise insanların üzerinde bir travma etkisi yaratmış durumda. Depremin meydana geldi 6 Şubat’tan bu yana insanların aklında çok sayıda soru işareti birikmiş durumda. imamoğlu şefik

“Daha önce belediyelerde mühendislik meslek örgütleri denetleme yapıyordu”

Diyarbakır Dicle Üniversitesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı emekli öğretim üyesi Dr. Şefik İmamoğlu, Diyarbakır’da fay hatları ve kırıkların olmadığını düşündüklerini aktardı ve bölgede 100 yıldır 6 şiddetine yakın bir depremin görülmediğini belirterek son depremin büyük korku yarattığını söyledi. Korkulara neden olan deprem sonrası yapılaşmalarda alınacak önlemlere önem verilmesi gerektiğini ifade eden İmamoğlu, yerel ve merkezi yöneticilerin TMMOB gibi meslek örgütleri ile ortak hareket edilmesi gerektiğine, “Daha önce Mühendis Odaları binaları denetliyordu. Belediyelerde Jeoloji Mühendisleri vardı. Hem belediye hem de Jeoloji Mühendisleri Odası birer kişi görevlendiriyordu ve yapılan tüm sondajlar denetleniyordu. Hem çıkan karotlara hem de ne kadar derinden yapıldığına bakılıyordu. Ama şuan o kontrolü kaldırdılar. Mühendisler Odası artık kontrol yapamıyor” sözleriyle vurgu yaptı. şefik imamoğlu

“Toprak zeminde tarım, kayalık ve taşlık zeminde bina yapalım”

Yaklaşık 100 bin yıl önce Karacadağ Yanardağ’ın patlamasından sonra akan lavlar nedeniyle Diyarbakır’ın çeşitli noktalarında oluşan bazalt takasının yapılaşmalar için sağlam bir zemin yarattığına dikkat çeken İmamoğlu, “Tarım alanlarını işgal edersek bu şekilde cezalandırılırız. Siz bir taşı istediğiniz kadar öğütün, un ufak edin ama onu toprak yapamazsınız. Toprağın oluşabilmesi için üzerinde kimyasal bir değişimin olması lazım ki, onun için de yüzyıllar gerekir. Toprak zeminde tarım, kayalık, taşlık zeminde bina yapalım” dedi.

“Artık bu hatta çok büyük bir deprem beklemiyoruz”

27 Aralık 1939 tarihinde merkez üssü Erzincan olan, 7,9 büyüklüğünde meydana gelen depremde de ciddi can kayıpları olduğunu ancak Maraş depremlerinin art arda yaşanmasının farklı depremleri de tetiklemesinden dolayı oluşan depremlerin ciddi bir alanı etkilediğini ve 10 ilde yıkımlara neden olduğunu ifade eden İmamoğlu, “Maraş depreminin yıkıcılık açısından Mercalli’ye göre şiddetinin 10 olduğunu söyleyebiliriz. Rihter ölçeğine göre ise yaşanan bu büyük depremin şiddetinin 7,7 hatta 7,8 olarak da alabilirsiniz. Bu yaşanan sonuçta çok büyük bir depremdi ve Marmara Depremi’nin 6 kat büyüklüğündeydi. Söz konusu bu deprem çevredeki bütün fay hatlarını nispeten tetikledi. Bu etkiyle birbirinden etkilenen daha küçük depremler de oluştu. Büyük olasılıkla oradaki enerji nispeten indi ve artık bu hatta çok büyük bir deprem beklemiyoruz. Ancak bu depremin artçıları bile bir derece alta kadar gelebiliyor. Yani, 7,7’nin artçısı 6,7 dahi olabilir. Bu artçılar 1 seneye yayılabilir. Dolayısıyla o bölge tam yerine oturmayana kadar küçük artçılar devam eder” ifadelerini kullandı.

“Birbirinden bağımsız 2 deprem fayları tetikledi”

Diyarbakır’da bir deprem beklenmediğini ancak çevre illerden meydana gelebilecek depremlerin kenti etkileyebileceğini ancak binaların sağlam zemine oturtulması ve deprem yönetmeliğine uygun yapılması durumunda bir yıkımın yaşanmayacağını söyleyen İmamoğlu, son depreme ilişkin olarak şu değerlendirmede bulundu: “Bu fay hattı üzerinde olabilecek en büyük depremi yaşadık. Aslında biz bu fayda bu kadar büyüklükte bir deprem de beklemiyorduk. Naci Hoca da sürekli bu Maraş hattına dikkat çekiyordu. Benim de doktora çalışmamda (1990-1993) oradaki bütün fay hatlarını detaylı bir şekilde belirlemiştim. Pazarcık formasyonunu ben adlamıştım. Pazarcık ilçesinin çok genç bir zemin üzerine oturduğunu ve oradaki depremselliğin çok yüksek şiddette olacağını belirtmiştik. Pazarcık’tan Hatay’a kadar olan Bölge Ölü Deniz Fayı ile Doğu Anadolu Fayı’nın artık birleşme noktaları gibi. Her ikisi de sol yönlüdür. Ama aralarında bir miktar birleşme ve ayrılma olduğu için sanki aynı fayın birbirinden ayrılmış devamı gibi görünüyor ve orada geniş bir çöküntü havzası meydana getiriyor. Orada iyi pekişmemiş malzemeli bir zemin söz konusu. Dolayısıyla büyük deprem diğer depremleri de tetikledi ve deprem Ölü Deniz Fayı’nın bir kolu üzerinde oluştu. 2 çok büyük deprem yaşandı ama birbirini tetikleyen bağımsız 7-8 deprem oldu. Elazığ hattından Palu’ya kadar olan kısımlarda 5 şiddetinin üzerinde depremler oluştu. Yani yaşanan tüm depremler ilk depremin artçıları değildi. Bu hat son 150 yıldır çok büyük depremler üretmiyordu.” imamoğlu

‘Bayındırlık’ın oradaki kısımlarda, Park Orman civarı ve eski terminale varan kısımlarda zeminde bazalt yok’

Maraş depremlerinde Diyarbakır’da bina yıkımının yaşanmasının depremin şiddetinden kaynaklı değil, binaların çürüklüğünden kaynaklı meydana geldiğini ifade eden İmamoğlu, “Diyarbakır’ın zemini bazalt zemindir ama bazı yerlerde bazalt tam oluşmamış. Bayındırlık’ın oradaki kısımlarda, Park Orman civarı ve eski terminale varan kısımlarda zeminde bazalt yok. Ayrıca bazalt olan yerlerde de her yerdeki bazaltın kalitesi aynı değil. Bazı yerlerde parçalı bazı yerlerde sağlam şekildedir. Bağlar tarafında zeminde 2 seviye şeklinde bazalt gelmiş. Ve 2 seviye arasında milyonlarca yıllık dönem geçmiş. O arada da yaklaşık 3 metre toprak bölüm meydana gelmiş. İkinci dönem (yaklaşık1,9 milyon yıl) bazaltın üzerinde bile belli yerlerde çöküntü olan kısımlarda çevreden gelen suların etkisiyle biriken 3 metre civarı toprak birikintisi meydana gelmiş. Bağlarda eski havaalanına yakın bizim eski Mühendislik Fakültesi vardı. Orada binalar toprak zemin üzerine oturtulduğu için ve zeminde sürekli oturmalar olduğu için duvarlarda sürekli çatlamalar oluyordu. Yani deprem olmadan durduk yerde bile zemin oturmasından kaynaklı çatlamalar meydana geliyordu. Toprak kışın su aldığında şişme yapıyor, yazın ise sıcaktan büzüşüp çekiliyor ve arada boşluklar meydana geliyor. Bundan kaynaklı düzensiz oturmaya bağlı olarak duvarlarda çatlamalar meydana geliyor. Park Orman civarı ve Tesislerin oralarda da bir bazalt tabakası yok. Yine, Tesislerde yıkılan binanın kolonlarının kesildiğine dair de söylentiler var bunun da araştırılması gerekiyor. Öte yandan Bağlar tarafında inşaat kalitesi de sıkıntılı. Köy boşaltmalarında yoğun bir göç alan bölge olmasından dolayı oralarda hızlı bir yapılaşma oldu. Yani, parası olan bina dikti. Diyarbakır’da Karacadağ’a doğru olan zeminlerde bazalt zemin mevcut. Daha önce hiç müteahhitlik yapan insanlar bile orada bina yaptılar. Binayı eğer zemine, depremselliğe uygun yapmazsanız, aşırı rijit (sert) yapsanız bile yine iyi olmaz. Çok fazla demir koysanız yine olmaz. Betonunu, demirini hepsini deprem bölgelerinde yapılacak yapıların kriterlerine uygun olarak yapmanız lazım. Yine bina yapılaşmalarında sokakların da geniş olması lazım. Sokak dar olduğunda yıkılan binaya ulaşmak bile sorun olur. Yine birbirine yakın binalar birbirine çekiçleme yapıyor. Binaların birbirine yakın olması durumunda arada kalan bina çekiçlemeden dolayı yıkılabiliyor. Hele ki, binaların katları birbirine denk düşmüyorsa, birinin sert zemini diğerine zarar verebiliyor. Diyarbakır’ın Batısı ve Kuzeyi zemin açısından daha sağlam. Dicle Nehri’nin karşı tarafları, Üniversite tarafları sağlam zemin değildir. Oralarda yüksek yapılaşmaya gidilmemesi lazım. Diyarbakır’da Urfa Yolu ve Ergani Yolu üzerine doğru olan alanlar yapılaşma daha uygundur ve zaten yüksek yapılaşma da o alanlara doğru gidiyor. Tabii burada da önemli olan zemine uygun temel biçiminin seçilmesidir. Burada önemli olan her yapılaşma alanını kendi içerisinde değerlendirmek gerek. Zemin sondajları sağlıklı yapılmadan yapılaşmaya gitmemek lazım. Mutlak suretle inşaat yapılacak zeminin kalitesini görmek lazım. Sadece bu alanda bazalt var deyip geçmemek lazım, bazaltın kalitesini de öğrenmek lazım. Deprem bölgelerinde yapılacak yapılar hakkındaki yönetmelikte deniyor ki, her blokun büyüklüğüne göre altına en az 5 tane sondaj yapılması lazım.  Yapı yapılacak alanın her köşesine ve bir tane de ortasına sondaj yapılması gerekiyor. Ama koca bir site yapılıyor ama her blokun altına 1 tane bile gelecek şekilde sondaj yapılmıyor. Yani önceden alınacak küçücük bir tedbirle sağlıklı bir zemin etüdü yapılması gerekir ama yapılmıyor. Daha önce Mühendis Odaları binaları denetliyordu. Belediyelerde Jeoloji Mühendisleri vardı. Hem belediye hem de Jeoloji Mühendisleri Odası birer kişi görevlendiriyordu ve yapılan tüm sondajlar denetleniyordu. Hem çıkan karotlara hem de ne kadar derinden yapıldığına bakılıyordu. Ama şuan o kontrolü kaldırdılar. Mühendisler Odası artık kontrol yapamıyor” dedi. şefik imamoğlu

‘Bir binanın oturacağı yer açısından bile kısa aralıklarla zemin değişebiliyor’

1939 yılında 7,9 şiddetindeki Erzincan depreminden sonra hükümetin önemli kanunlar çıkarttığını, deprem bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili yönetmelikler çıkardıklarını ancak bir süre sonra bunların unutulduğunu ifade eden İmamoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kısa bir süre sonra bunlar unutuldu ve sadece yönetmeliklerde kaldı. İnsanlar artık sırf yasal bir mevzuatı yerine getirme amaçlı bazı şeyler yapılıyordu. Ardından ise Kuzey Anadolu Fay hattı üzerinde bir dizi depremler meydana geldi. Taa ki, 1999 Körfez depremine kadar. Körfez depreminde de en az 2 büyük deprem peş peşe oldu. 7,4 büyüklüğündeki depremin çok geniş bir alana etkisi oldu. Yolların kapanmasından dolayı günlerce bazı yerlere ulaşılamadı. Ve sanayinin kalbini vurdu. İstanbul’u vuran depremde insanlar tehlikenin bir nevi farkına vardılar. Devlet de artık farkına vardı. Ve yine önemli bazı kanunlar, yönetmelikler çıkardılar. O bir milat oldu ve Türkiye’de yapılacak bütün yapılarda mutlak suretle bir zemin etüdü yapılması gerektiği belirtildi. Fakat kısa süre sonra maalesef bazı yerlerde bu önemsenmedi. Zemin aynıdır deyip geçtiler. Oysa zemin adım adım değişebiliyor. Bir binanın oturacağı yer açısından bile kısa aralıklarla zemin değişebiliyor. Zeminin özellikleri her yerde eşit oranda değil. Zemine uygun olarak yapı yapılmazsa maalesef sonuçlarını görüyoruz. Bir binanın 3 köşesi sağlam olsa bir köşesinde zemin sorunlu olsa bile bina çökebiliyor. Binanın kendi başına çok sağlam yapılması da yetmiyor, zemin sağlam olmadıkça, bina zemine sağlam oturtulmadıkça bakıyorsunuz bir deprem anında bina temelinden yan yatıyor, yıkılıyor. Biz bunu körfez depreminde de şuan yaşanan depremde de gördük. Özellikle Hatay’da bunu gördük. Çünkü Hatay’ın zemini, özellikle de Asi Nehri’nin yan taraflarında zemin çok gevşek. Alüvyon zeminde de bina yapılmaz değil, yapılabilir ama o tür zeminlerde fore kazıklarla yeteri miktarda zemine kazık çakılması lazım. Ve sonra üzerine düzgün bir beton, radya temel atılması lazım. Ve ona göre binanın yapılması lazım. Depremselliği yüksek olan yerlerde mümkün olduğunca yüksek katlı binaların yapılmaması lazım. Mümkün olduğunca da binanın en boy oranının birbirine yakın olması lazım.” şefik imamoğlu

‘Zemine uygun temel atılmadığında, zemine uygun binalar yapılmadığında sıkıntılar yaşanabilir’

Diyarbakır’ın son depreme kadar büyük yıkımlar yaşamadığını ifade eden İmamoğlu, şöyle konuştu: “Diyarbakır’daki zeminin nispeten sağlam olmasından kaynaklı yıkım yaşanmadı. Diyarbakır’da zeminin sağlam olmadığı yerler Dicle Nehri’nin diğer taraflarıdır. Dicle Üniversitesi’nin kurulduğu alanda ise çok kalın bir Konglomera tabakası vardır. O zemin de nispeten iyidir. Zaten onun için de o bölgede çok fazla yüksek bina yapılmıyor. Hastane ve çevresinde 15-20 metre kalınlığında bir nispeten çimentolanmış bir çakıl seviyesi vardır. Fakat diğer taraflar killi toprak olduğu için oradaki yapılaşmanın zemine uygun olarak temellerinin atılması lazım. Zemine uygun temel atılmadığında, zemine uygun binalar yapılmadığında sıkıntılar yaşanabilir. Şehrin olduğu taraf ise genellikle kalın bazalt bir örtüyle kaplıdır. Ama bazen o bazaltın üzerinde bile belli çukurluklara kalın bir toprak tabakası birikmiş olabiliyor. Galeria’nın arka kısmı ve Müze’nin oralarda bile bazaltın üzerinde çok eskilerde küçük gölcüklenmelerin olduğu söyleniyor. Yani o arada su birikimleri olduğu için oralarda bir toprak tabakası oluşuyor. O yüzden bir bina oturttuğunuzda altındaki alanı sağlam bir zemine oturtmanız lazım. Tabii bazı yerlerde kolon kesilmesi nedeniyle yıkımların olduğu da söyleniyor. Bunların da titizlikle araştırılması gerekiyor. Önümüzdeki dönemlerde mutlak suretle bununla ilgili davalar açılacaktır. Detaylı bir şekilde incelemeler yapılacak. Fakat şuan bile oralarda mutlak suretle oradaki kolon ve kirişlerden örneklerin alınıp incelenmesi lazım. Enkaz daha kaldırılmadan kolon ve kirişlerden alınan örneklerden dayanımının ne kadar olduğu, çimento kalitesinin ne oldu, kullanılan demirlerin oranı, kalitesi tespit edilmelidir. Bir yandan enkazdan arama kurtarma çalışmaları sürerken, bir yandan da bunların yapılması gerekiyor. Bingöl depreminde biz o şekilde yaptık. Çimentonun kalitesine ve kumun tane boyutuna baktık. Buna göre de depreme dayanıklılığını ölçmeye çalıştık.”

galeria‘Maraş hattında 500 yıldan fazla bir şey olmamıştı’

Körfez depreminde Türkiye’de 6 metrelik bir ötelenme yaşandığını, Maraş depreminde ise ilk gözlemlere göre 3 metrelik bir ötelenme olduğunu ancak detaylı bir inceleme ile bunun daha da artabileceğini ifade eden İmamoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Deprem sonrası evimde kaldım ve bir yere çıkmadım. Eğer binanız zarar görmemişse evden kaçmanın gereği yoktur. Öte yandan sosyal medya üzerinden yayılan şeyler var; belirli saatler arası deprem olacağı yönünde. Kesinlikle bu tür paylaşımlara itibar edilmemeli. Kimse depremin saatini önceden bilemez. Maraş hattında 500 yıldan fazla bir şey olmamıştı ve aradan çok uzun süre geçince insanlar unutuyor. Söylediğinizde insanlar inanmıyor, hikaye gibi geliyor. Naci Görür hoca defalarca Maraş hattına dikkat çekmişti. Türkiye büyük fay hatlarının etkisi olan bir yerdedir. Mükemmel bir ülke fakat deprem konusunda da böyle bir riski var. Bizim bu durumu risk olmaktan çıkarmamız lazım. Tehlikeye göre önlem alırsak; zemine uygun yapı yapmak gerekiyor. Çünkü deprem değil, yapı öldürüyor. En büyük depremde bile dışarıda olsanız bir şey olmaz. Her şeyden önce deprem bilincinin oluşturulması lazım. İlkokuldan başlamak üzere ders kitaplarına konması lazım. Temel Afet Bilinci dersi olması lazım. Ülkenin deprem riski, depreme dayanıklı yapıların nasıl yapılacağı, deprem anında ve sonrasında nasıl davranmamız gerektiği konusunda küçük yaşta bilinçlenmek gerekiyor.” diyar galeria

‘Şehirlerimizi yatayda genişletmemiz lazım’

Denetimlerin yetersiz olduğunu belirten İmamoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Denetimleri sivil toplum örgütlerinin de yapması lazım. Bütün mühendis odaları, TMMOB, Jeoloji Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası ve konuyla ilgili bütün mühendislik odaları denetimlere dahil edilmeli. Çünkü bu odalar toplumsal yararı ön planda tutuyorlar. Ayrıca böylesi dönemlerde siyasi değil insani düşüncelerimizin ön planda olması lazım. Deprem geldiğinde kimin hangi partiye oy verdiğine bakmıyor. Herkesin aynı anda aynı şekilde etkiliyorsa, o zaman herkesin omuz omuza vermesi lazım. Bu bilinç oluştuğunda biz depreme karşı gerekli önlemimizi almış oluruz. Şehirlerimizi yatayda genişletmemiz lazım. Bütün şehri dar bir noktaya sıkıştırmamak lazım.” ‘1874 depremi Diyarbakır’ı etkilemiş ve yıkıntılara neden olmuştu’ Merkez üssü Diyarbakır olacak bir deprem beklemediklerini ifade eden İmamoğlu, “1874 Gezin, 1875 Sivrice hattında 2 büyük deprem meydana geldi. 1874 depremi Diyarbakır’ı etkilemiş ve yıkıntılara neden olmuştu. Suriçi’ndeki Saray kısmında yıkımlar meydana gelmişti. Büyük Camii’deki bazı kolonlar kırılmıştı. Binalar az katlıydı ve şimdiki kadar çok katlı binalar olsaydı daha fazla etkisi olurdu. Yine Harpu’taki minarenin S şeklinde eğilmesi o depremde olmuştu.” diye belirtti.

‘Kimse depremin hangi zamanda hangi gün, saat olacağını kimse söyleyemez’

İmamoğlu, depremden etkilenen yurttaşlara ise şu çağrıda bulundu: “Depremden binası zarar görmüş insanlar binalarını kontrol ettirmeden girmesinler. Asparagas haberlere ise inanmasınlar. Depremin zamanı hakkında paylaşım yapanlara kesinlikle inanmasınlar. Çünkü kimse depremin hangi zamanda  hangi gün, saat olacağını kimse söyleyemez. Bir deprem uzmanı bunu söylemez. Deprem konusunda uzman olan hocalarımızın açıklamalarına itibar etsinler. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kandilli, AFAD gibi kurumlardan yapılan açıklamaları takip etsinler. Şuan Diyarbakır’ı etkileyecek ciddi bir deprem beklemiyoruz.”