Çok sık duyduğum bir cümle var " o kadar çok insana iyilik yapıp nankörlük gördüm ki, artık kimseye iyilik yapmıyorum."
Eminim içimizde bu cümleleri çok duyanlar ve zaman zaman sarf edenler de var. İyilik, ne kadar kibirli bir kelime ve dikey. Yani yukarıdan aşağıya bakmayı içeriyor. İnsan da dahil tüm canlıların ortak evi olan yeryüzü, tümümüzün ortak yaşam alanı ise yapabilene düşen şey, "iyilik" değil, karşılık beklemeden paylaşmak değil midir? Doğa, insandan karşılık bekliyor mu verdikleri için? Ozon tabakasını deldiniz, sadece çevreyi değil uzayı dahi kirlettiniz, nefes alma hakkınız yok deyip soluğumuzu kesiyor mu Hava Küre? Arkadaşlarını kestiğimiz ağaçlar, eko sistemdeki görevlerinden vazgeçme eylemi yapıp gölgesini, meyvesini kesiyor mu canlılardan? "İyilik" yaptığımızda vefa beklemek, üstü örtük bir minnettarlık beklentisi, farkında olunan, olunmayan bileşenlerden oluşan bir beklentiler silsilesiyle uzar gider. Üzgünüm ama ruhsal-psikolojik bazen de maddesel ticarete giriyor bu tutum. Ne istiyorsunuz, yapılan "iyiliğe" karşılık ömür boyu size minnettar kalacak köleler mi? Oysa paylaşmak: Sevsen de o insan veya canlıyı sevmesen de oluşuyorsa teşekkür dahi beklenmediğinde, daha insanca değil mi? Canlılık ailesinin bir ferdi olarak insan, yaşama güzellik katıyorsa fakat buna rağmen güzelleşmeyen "şeylerden" dolayı pişmanlık duyuyorsa bu, sorgulamaya değmez mi ? "İyilik", erdem olarak tanımlanır. İstismar eden olarak çoğunlukla, iyilik yapılana çevrilen bakışlar "iyilik" yapanın istismarını görme eğilimde olmazlar. Layık mıyım acaba bile demeden, içten içe sevgi, saygı gibi hak edilmesi gereken unsurlara, iltimasla ulaşma isteği barındırıyor mu acaba "iyilik" yapanın "iyiliği" biraz düşünelim. "Nankör o" gibi, bir daha kimseye "iyilik" yapmayacağına dair keskin kararlar dahi alabiliyor "iyilik severlerin" kimileri.
Ama onun hataları var, yok tercihleri yanlışmış! Ahaaa, pişman oldu işte! Sana ne kardeşim!
Sen ona bir "iyilik" yaptın da mucize mi oldu? Hayatı mı komple değişti, travmaları mı silindi, bedensel ya da ruhsal sıkıntıları mı sıfırlandı, neler yaşadı, içini mi biliyorsun ,fırtınaları mı dindi! Yapmayın "iyilik", yapmayın lütfen!
Sen paylaş, o an ihtiyacı olduğunu gördüğün bir cana madden veya manen ihtiyaç neyse, gücün neye yetiyorsa o destekle yanında ol canlının, sonra yürü git! Her şeye rağmen değilse ve ne olursa olsun diyemiyorsak , muhatap olduğumuz canlıya bu bilinçle yaklaşamıyorsak "iyilik" falan yapmayalım! O insan-insanlarla ilgili hayâl kırıklığımızın nedeni beklentiler değil mi? O insanın kendi için yapması gerekenleri yapmıyor ya da yapamıyor olması veya "bizlerin" on(lar)dan yukarıda söz ettiğim türde beklentilerimizin karşılanmıyor olması değil mi "iyilik" yapmaktan bizleri vazcaydıran. Bizi, diğer insanlarla- canlılarla paylaşmaktan alıkoyacak hâle getiriyorsa "iyilik" yapmayalım lütfen! Hayâl kırıklığı, çoğunluğun söylemi ile "nankörlük" görmek, güzel şeyler yapmaktan soğutuyorsa insanı, bunun nedeni "iyilik" denilen kavramın içselleşip, özümsenip, karakterin olmazsa olmaz bir uzvuna dönüşmemiş olması ile doğru orantılı sanki? Önünüze gelene "İyilik" yapın anlamı aramayın yazı içinde bulamazsınız. "İyilik" akabinde, birilerinden canımız yanmışsa bedelini kendimiz ve karşımıza çıkacak yeni insanlara -canlılara ödetmek, içselleşmeyen davranış özelliklerinin yansıması olarak düşünülebilir mi? Bir köpek, diyelim ki bizi ısırdı; tüm köpekler bizi ısırmayacak. Sokak köpeklerine sarılır, yatar - yuvarlanırım sokakta... Öyle severim ki onları, ama beni 17 yaşımdayken bir köpek ısırdı. İçsel olan sevgi rağmenlere rağmen devam eder. Bizimle birlikte taşıdığımız özellikler de olgunlaşır. Gelişmeyen özelliklerimizi de kaybederiz. Beni bir köpeğin ısırmış olması ne onları sevmeme ne de onlardan birşeyler öğrenmeye devam etmeme engel olamadı. Çünkü seviyorum onları, ta kalbimden.
"İyilik" iyi bir şey değil üstelik! Yukarıdan bakış barındırdığında ısrar ediyorum. Oysa paylaşmak yataydır, yan yanalık ve eşit görmeyi içerir.
Reklam edilen "iyilik" ona azıcık kıyısından bakarsak, "kaş yapayım derken göz çıkartmak" değil, direkt insan onuruna atılan yumruk! Birilerine anlatmaya, göstermeye doyulamayan sözde "iyilik", içten içe "ben iyi bir insanım" mesajı taşıyan, şu ve bu iyilikleri yapıyorum, yaptım cinsinden alçak gönüllülük algısına oynayan alçaklık! Daha da ötesi, ben iyi bir insanım ile yetinmeyip ben çok iyi bir insanım narası barındırıyor bangır bangır! Kulaklarımız çatlıyor, istedikleri kadar alçak sesle de söyleseler. Ah O, tevazu maskesi takılarak anlatmaya doyulamayan "iyilik"!
Erdemgillerden kabul edilen "iyilik" olgusu mu, yoksa düşmanın dahi olsa düşene omuz verecek kadar olgunlaşmış olan; bir canlının diğer canlıların yaşam hakkı ve sürdürülebilirliği için bilinçli bir biçimde yapması gereken ödev ve görev olarak, paylaşmak mı?
Varsayalım ki çoğu insan onlar için bir şeyler yapmayı hak etmiyor. Peki ya sen, güzel şeyler yapmayı hak etmiyor musun? Bazen, gözlerinin en derininde kalbinin tebessüm ettiğini fark ettiğimiz insanlara rastlıyoruz. Yaptığı güzel şeyler, insanların negatif yönleri, olumsuz davranışları nedeni ile değişmeyen insanlar... Özellik olarak taşıdığı, paylaşma olgusu sabit kalan, ancak ve ancak paylaştığı insanların niteliği, niceliği tecrübeyle de harmanlandığında tercih edilen kişililerin sadece değişkenlik gösterdiği kemikleşmiş bir özellik olarak paylaşmak. Zihinsel, ruhsal, bedensel uyum içinde paylaşmak. Ama, o şöyle yaptı ama o böyle yaptı gibi etkenleri etkisiz hale getirerek, güzel özelliklerini kaybetmeyen ve her şeye rağmen kendi güzel tarafından vazgeçmeyen insana halk dilinde "oy canına kurban" sen ne güzel insansın dediğimiz insanlaşmış insan. Dışımızdan, daha çok içimizden içimizden özlenen insan modeli.
Dikiz aynasından sürekli yaptığı, sözüm ona "iyiliğe" bakıp bakıp hak etmediler diyenleri çok görüyoruz. Sırtında, onca insan yarasına rağmen insanlaşma mücadelesinden vazgeçmeyen, birkaç insan ya da çoğunluğa bakarak kendinin hak etmediği bir karaktere dönüşmeyenleri de... insandan, "ama" teranesine takılıp "umudunu" kesmeyip vazgeçmeyen insanlar, işte yaşamın iyi ki olan yüzleri. "İnsan insanın aynasıdır" derler. Oysa çoğu ayna (insan) nasıl gösteriyorsan kendini, öyle görüyor. Tam da gösterilen yüze uygun, çoktan sesler korosunun seslendirdiği ninnilerle uyuyan ego öyle büyür ki.. Olduğumuzu sandığımız insan olmadığımızı fark etmeden "iyi insan" edası ile arz-ı endam eyleriz. Birileri ya da yaşam insanlığımıza "küfredene" dek... Kendi insanlığımızdan öyle eminizdir, küfür yağmur olup yağsa üstümüze alınmaz, o şahane(!) insanlığımızı göremeyenleri suçlarız!
insan insanın aynası, aynısı değil. Sırrı dökülmüş aynalarda gördüğünü sen sanıyorsun insan kardeşim, oysa ki sanmak en acı kanma biçimidir.
Ben aynaya ayna demem, ne olduğumu değil ne olmadığımı, olamadığımı göstermiyorsa.
İnsan ve "erdemleri" bölüm bir.
Sahra Hülya Aydın