34 aydır ailesi ve avukatları ile görüştürülmeyen Abdulah Öcalan’a uygulanan tecrit, Kürt meselesinde çözümsüzlüğü daha da derinleştirirken, cezaevlerindeki siyasi tutuklular Abdullah Öcalan için 27 Kasım’dan bu yana açlık grevinde.

İmralı’da bulunan Öcalan’a yönelik tecrit koşullarına karşı 12 Eylül 2012’de cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eylemlerinin sonucunda Abdullah Öcalan 17 Kasım 2012’de kardeşi Mehmet Öcalan ile görüştürüldü.

Hemen ardından ise 3 Ocak 2013’te İmralı’da tarihi bir görüşme gerçekleştirildi. Resmi olarak yapılan bu görüşmede yer alan isimlerden biri dönemin Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Ahmet Türk, diğeri ise Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’ydı.

Bu görüşmenin ardından devlet yetkilileri ve oluşturulan İmralı Heyeti ile yapılan görüşmeler sonucunda 21 Mart 2013’teki Diyarbakır Newrozu’nda Abdullah Öcalan’ın mektubunun okunması ile “Çözüm Süreci” olarak anılacak olan İmralı görüşmeleri başlamış oldu. 5 Nisan 2015'de İmralı'daki görüşmelerin devlet  eliyle sonlandırılmasının ardından gidilen 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olacak oyu alamayan AKP, yeniden savaş politikalarına sarıldı.

Kürt siyasetçi Ahmet Türk, Öcalan’a yönelik tecrit ile buna karşı başlatılan kampanya kapsamında cezaevlerinde süren açlık grevi eylemini değerlendirdi.

Görüşmenin ön hazırlıkları ve İmralı’ya gidiş

Abdullah Öcalan ile 3 Ocak 2013 tarihinde gerçekleştirilen tarihi görüşmeye dair “görüşmenin ön hazırlıkları vardı” diyen Ahmet Türk, “Daha önce Emine Ayna ile birlikte Erdoğan’la Meclis’te bir görüşmemiz olmuştu. O zaman niyetini ortaya koymuştu. Kürt sorununun çözümü konusunda önemli adımlar atacağını, baldıran zehri bile olsa içeceğini ifade etmişti” dedi.

Ardından İmralı Adasına gidebilecekleri konusunda kendilerine haber verildiğini paylaşan Türk, “Ben ve Ayla Akat arkadaşımızın gitmesi konusunda bir karar verilmişti. İstanbul’a gittik ve orada cezaevi müdürü bizzat bizi karşıladı. Orada avukatların saatlerce gittiği bir tekne değildi, hızlı giden bir tekneyle yarım saat içinde İmralı’ya vardık” diye belirtti.

‘1993’te de 2013’te de barışa hazır olduğunu söyledi’

Tuncer Bakırhan: Örgütleneceğiz, genişleyeceğiz Tuncer Bakırhan: Örgütleneceğiz, genişleyeceğiz

Görüşmede Abdullah Öcalan’a “Devletin niyeti konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Onun için de sizi yanıltmak istemiyoruz” dediğini aktaran Türk, Öcalan’ın da kendilerine “Evet biliyorum. Zaten görüşmeleri ben yapıyorum. Uzun süredir görüşmeler yapıyoruz. Sonuçta yeni bir sürecin başlangıcı olarak bunu değerlendirmek lazım. Barışçıl bir sürece gitmek. Zaten biz savaştığımız dönemlerde de barışa varmak için savaşıyorduk” cevabı verdiğini kaydetti.

1993 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile yaptığı görüşmenin ardından Abdullah Öcalan ile Şam’da yaptıkları görüşmeyi hatırlatan Türk, “Sayın Öcalan o zaman da barış için hazır olduklarını, bu ülkede artık barışa ihtiyaç olduğunu, halkların ortak, demokratik değerlerde buluşmasının mücadelesini verdiğini ifade etmişti” dedi.

‘İktidar ve muhalefet Kürtlerin taleplerini içselleştiremedi’

Abdullah Öcalan’la 3 Ocak 2013’te gerçekleştirdikleri görüşmenin hemen ardından 9 Ocak 2013’te Fransa’nın başkenti Paris’te, PKK’nin öncü isimlerinden Sakine Cansız’nın (Sara) Leyla Şaylemez ile Fidan Doğan’la birlikte katledildiğini hatırlatan Türk, “Sakine Cansız’ların katledilmesinden sonra düzenlenen bir mitingde Erdoğan’ı suçlayan ağır bir konuşma yaptım. ‘Aslında Kürtlerin katili bu hükümettir’ ifadelerinden sonra heyetler değişti. Diğer arkadaşlar gönderildi” diye belirti.

“Bir halkın hakkını, hukukunu içselleştirmeseniz, o halkın hukukunun, dilinin,  kültürünün, yaşadığı topraklarda bir hakkının olduğunu içselleştirmeseniz o meseleyi çözemezsiniz” diyen Türk, şöyle devam etti: “Ama bugüne kadar gerçekten Kürtlerin bir halk olduğunu, bir hakkının olduğunu, talebinin doğru olduğunu içselleştiren bir siyaset anlayışıyla karşılaşmadık. Ne iktidardan ne muhalefetten. Her zaman Kürtler meselesi olunca milliyetçi damarları yükseliyor. Aslında burada milliyetçilikle ırkçılığı birbirinden ayırmak lazım. Bugün milliyetçi olduğunu söyleyenler ırkçı bir anlayışla meseleye bakıyor.”

‘Hep inancı vardı, ama temkinli davranıyordu’

Ahmet Türk, yaptıkları görüşmede Abdullah Öcalan’ın barış konusunda umutlu olduğunu, belli başlı bazı şeylerin gelişeceği ve çözüleceğine inancı olduğunu kaydetti. Türk, “Ama temkinli davranıyordu. Her zaman bazı olumsuzluklar olabilir, bazı gelişmeler olabilir, bu sonuçlanmadan da bu mesele farklı bir noktaya da taşınabilir gibi endişeleri vardı. Bunu da ifade etti. ‘Evet, biz bunları yapıyoruz, var gücümüzle her şeyimizle, inanarak bu meseleyi çözmeye çalışıyoruz. Ama sonuçta devletin nasıl bir yaklaşım göstereceği zaman içinde belli olacak’ diye ifade etmişti” dedi.

‘İktidarın hesapları tutmayınca masayı devirdi’

Erdoğan’ın “baldıran zehri içerim” sözlerinden bugün savaşta ısrar eden bir çizgiye gelmesini de değerlendiren Türk, şunları söyledi: “Kürtlerin hak, adalet mücadelesi büyüdükçe, devlet bunun önünü kesmeye yönelik bir strateji izliyor. Bu bir devlet politikasıdır. Başur’da (Güney) bir federal yapı oluştu. Bu federal yapı bugün birçok şeyi savunamaz bir yapıda olsa bile sonuçta bir federal devlet ismi var. Rojava’da Kürtlerin demokratik bir Suriye konusundaki mücadelesi, Bakur’da (Kuzey) Kürt halkının demokrasi, hukuk ve adalet, kendi kimlikleriyle ortak bir yaşamı gerçekleştirme mücadelesi ister istemez, devlet tarafından ve mevcut iktidar tarafından tehlikeli olarak görülüyor. Yani Kürtleri potansiyel tehlike gören bir mantık, bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu nedenle bu süreç sona erdirildi. Bu nedenlerden biri. İkinci olarak da 7 Haziran seçimlerinde iktidarın hesapları tutmadı. Kendisi bu süreçten yararlanacağını düşünürken, HDP yüzde 10’lardan yüzde 13’lere çıktı. Bu da Kürtlerin lehine gelişen bir durum. Bu da masanın devrilmesine neden oldu.”

‘Kürtlerin talepleri ortadan kalkmayacak’

Toplumun değiştirilmesi ve dönüştürülmesi gerektiğini vurgulayan Türk, demokrasi için mücadele edenlerin güçlü olduğu bir Türkiye’de ancak sorunun çözülebileceğinin altını çizdi. Türk, şu anki devlet politikasının ise Kürtlerin bütün kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu söyledi.

Demokrasi, adalet ve eşitlik mücadelesinde ağır bedeller ödense bile halkın taleplerinin ortadan kalkmayacağına dikkati çeken Türk, “Bugün Filistin olayına baktığımızda 22 bin insan öldürülmesine rağmen Filistin davası bitmeyecek ki. Kürtler üzerinde ne kadar baskı da olsa sonuçta bir halktır. Bu halkın talepleri asla ortadan kalkmayacaktır. Bu talepler elbet her zaman gündeme gelecektir. Tarihe baktığımızda da bunu görüyoruz. İşte Seyit Rıza olayı, Şeyh Said olayı… Ama bütün bunlara rağmen, idamlara rağmen bu bitmedi, daha güçlü bir şekilde, daha örgütlü bir şekilde bugün demokrasi, özgürlük, adalet mücadelesi yürütülüyor” diye konuştu.

‘Tecrit altında olmasaydı çözüm için çağrı yapardı’

“Bugün Sayın Öcalan tecrit altında ise, bu devletin sorunu çözmeme kararlılığından kaynaklanıyor” diyen Türk, devamında “Devlet çok iyi biliyor ki, Sayın Öcalan eğer tecrit altında olmasaydı, rahat bir ortam içinde olsaydı çözüm konusunda gerçekten Türkiye halkını da Kürt halkını da rahatlatabileceği bir strateji ile bu meseleyi yeniden gündeme getirirdi. Bu konuda çağrılarını yapardı. Ama bugün dediğimiz gibi; bütün bu gelişmeler göz önünde tutularak, Kürtleri sindirmeye, susturmaya çalışan bir politika var” ifadelerini kullandı.

‘Kürtler diyaloğa hazır, kapılar açık olmalı’

İnsani ve siyasetçi olarak sorunların diyalogla çözüleceğine inandığını, Kürtlerin de diyaloğa hazır olduğunu dile getiren Türk, şunları söyledi: “Ancak devlet bu diyalog yolunu kapatan bir yaklaşım içinde. Her düşüncesini dile getiren, fikirlerini söyleyen Kürt siyasetçiyi veya insanı cezaevlerinde. Bir diyalog yolunun açılması konusunda devletin ve iktidarın yeniden düşünmesi gerekiyor. Çünkü tarih de bize gösterdi ki inkâr politikası veyahut sindirme politikalarıyla bastırma politikalarıyla sorunlar çözülmez. Diyalog yollarının ve kapısının açık olması gerekir. Aslında hep bu arayış içindeyiz. Bugün de böyle bir diyalog ortamının oluşması konusunda partimiz de arkadaşlarımız da çaba gösteriyor. Ama bu tek taraflı olacak bir şey değil. Yani iki tarafın da buna açık olması lazım. Bugünkü koşullarda bu diyalog talebimiz, diyalog arayışlarımız çok da yerini bulmuyor. Adresini bulmuyor. Ama umut ediyorum ki herkes artık bu işin böyle bastırmayla, inkârla çözülmeyeceğini görecektir.”

‘Kürtlere yaklaşım Türkiye’nin menfaatine’

Ahmet Türk, sorunun çözümünde daha örgütlü, daha güçlü, Kürt halkını ikna edecek bir yaklaşım içinde güçlü bir siyaset anlayışının ortaya konulması gerektiğini de vurguladı.

Türk, “Eğer bunu başarabilirsek bence siyasetteki rolümüz, oynadığımız rol, gücümüz daha fazla ortaya çıkacaktır. Burada yeniden bir diyalog ortamının yaratılmasını beraberinde getirecektir. Aslında zaman zaman bunu söylüyoruz. Yürüttüğünüz siyaset sadece Kürtlere zarar vermiyor. Türkiye halkına da zarar veriyor. Halklarımızın mağduriyetine sebep oluyor. Halklar arasındaki gerginliğin artmasına neden oluyor. Bir ayrışma politikasının büyümesine neden oluyor. Bu yanlış bir politikadır. Bu politikanızı yeniden gözden geçirin. Kürtleri kucaklayacak ve Kürtlerin adalet, özgürlük ve eşitlik taleplerini gözden geçirecek ve bunu içselleştirecek bir yaklaşım içinde olmanız gerekir diyoruz. Bunun Türkiye’nin menfaatine olduğunu söylüyoruz. Elbette ki barışçıl bir ortam, demokratik bir Türkiye hem Kürtlerin yararınadır hem de Türkiye halkının yararınadır. Ama maalesef bunu görmekten uzak bir siyaset anlayışıyla karşı karşıyayız” dedi.

‘Yürütülen siyaset acıları büyütecek’

İktidara çağrıda bulunan Türk, son olarak şunları söyledi: “Yürütülen siyaset hiçbir şeyi çözmeyecek, yürütülen siyaset acıların büyümesine neden olacak. Ama kucaklayıcı bir siyaset Türkiye’nin ve bu bölgenin, bu coğrafyanın demokrasiye kavuşması ve halkların kardeşliği, halkların ortak değerler etrafında buluşmasını beraberinde getirecektir. Bunu hep ifade ediyoruz, bu çağrıyı bugün de yapıyoruz.”

Kaynak: MA