Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Dernekleri Federasyonu, Hacı Bektaş veli Anadolu Kültür Vakfı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Kültür Dernekleri, Demokratik Alevi Dernekleri ve Çerağın Bileşenleri (Anadolu Yakası Cemevleri) "Zorunlu din derslerine hayır! ÇEDES projesi iptal edilsin!" talebiyle açıklama yaptı.

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde yapılan açıklamayı PSAKD Kadıköy Şube Başkanı İbrahim Karakaya okudu.

Alevi kurumlarının yaptığı açıklama şöyle:

“ 2023/2024 Eğitim-Öğretim yılı büyük bir adaletsizlik ve derin bir ekonomik krizin gölgesinde başladı. Yeni dönemde okullar, yaşanan sosyal, siyasal ve ekonomik krizin yanı sıra, eğitim sistemini tümü ile dinselleştiren, aklın ve bilimin ışığından uzaklaştıran, eğitim kurumlarını tarikat ve cemaatlerin talepleri doğrultusunda adeta birer dini kurum haline getiren uygulamalar ile başlamaktadır.

Alevi örgütleri olarak 35 yılı aşkın bir süredir, her eğitim ve öğretim yılının başlangıcında bıkmadan, usanmadan Anayasal Halklarımızı, uluslararası sözleşmelerden doğan haklarımızı ve taleplerimizi dile getirdik, getirmeye de devam ediyoruz. Ne yazık ki siyasal iktidarlar ve yönetenler sesimizi duymama yönünde bir direnç göstermektedirler. Yine de biz inatla taleplerimizi ve haklarımızı söylemeye devam edeceğiz.

Ülkemiz insanları, uygarlığın her türden nimetlerinden eşit ve özgür olarak yararlanma hakkına layıktırlar. Uygarlık sadece teknoloji değildir. Günümüzde modern devlet, yurttaşlarının sadece güvenliğini sağlamaz, onların eğitimli, sağlıklı, kültürlü bireyler olmalarını da sağlar. Eşit eğitim, eşit sağlık, eşit ekonomik olanaklar sosyal devlet olmakla olanaklıdır. Bunu sağlamak ise şu iki sihirli sözcükle gerçekleştirilebilir: DEMOKRASİ VE LAİKLİK.

Bu iki sözcük bireyi hem söz sahibi yapar, hem de ödevlendirir. Hak ve ödev arasındaki denge “huzur” dediğimiz olguyu yaratır. Dolayısıyla huzuru sağlayan da, bozan da devlettir. Devlet yurttaşlar arasında köken, inanç, bölge, sınıf, cinsiyet farklılıklarına göre işlem yapar, kimilerini olumlu ve ayrıcalıklı kılar, kimilerini yoksun bırakırsa huzur bozulur, devlete güven kalmaz.

Bugün Aleviler bu soruyu soruyor: Hani Eşitlik?

Bu itirazlar ve sorular yerindedir ve sürekliliği olan bir huzursuzluğun nedenidir. Bunu yaratan devlettir ve kendine olan güveni sarsmaktadır.

Bugün Alevilik sadece inkar edilmemekte, başka bir şey olmaya zorlanmaktadır. Alevi inancı ve inanç merkezleri olan Cemevleri İbadethane olarak tanınmamakta, Alevilerin tüm itirazlarına rağmen, bir kararname ile oluşturulan “Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” na bağlanması istenmektedir. Devletin tüm bürokrasisi köylerimiz başta olmak üzere Cemevelerimiz gezilmekte ve bu daire başkanlığına bağlanılması konusunda zorlanmaktadır.

Bunun adı asimilasyondur, misyonerliktir

Anayasalar bir devletin niteliğini ve yönetim tarzını belirler. Anayasanın 2. Maddesi “..Demokratik, Laik ve Sosyal bir Hukuk Devletidir.” Diyerek cumhuriyetin niteliğini belirler.

Anayasanın 10. Maddesi “ Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” diyerek eşitlik ilkesini belirler.

Anayasanın 24. Maddesi “Herkes, vicdan, dinsel inanç ve görüş özgürlüğüne sahiptir. 14. maddeye aykırı olmamak koşuluyla tapınma ve dinsel törenler yapılabilir. Kimse, tapınmaya, dinsel törenlere katılmaya, dinsel inanç ve görüşlerini açıklamaya zorlanamaz; dinsel inanç ve görüşlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.

 Din ve ahlak eğitim ve öğretimi, devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi, ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de yasal temsilcisinin istemine bağlıdır.

Kimse, devletin toplumsal, ekonomik, siyasal ya da hukuksal temel düzenini, bir bölümüyle de olsa, din kurallarına dayandırma ya da siyasal ya da kişisel çıkar ya da erk sağlama amacıyla, her ne yolla olursa olsun, dini ya da din duygularını ya da dince kutsal sayılan şeyleri kötüye kullanamaz.” Diyerek en temel insan hakkı olan din ve vicdan hürriyetinin sınırlarını belirler.

Alevilerin hukuksal mücadelelerinde AİHM, içtihat niteliğinde karalar alıyor: “sözleşmedeki anlamıyla inanç özgürlüğü; taraf devletlere, dini inançlar ya da bu dini inançların ifade edilme yollarının meşruluğu üzerinde bir takdir yetkisi tanımaz”

Yine; AİHS ne Ek 1 nolu protokolün2. Maddesi söyle diyor: “Devlet, eğitim ve öğretim ile ilgili üstlendiği her hangi bir görevin yerine getirilmesinde, anne-babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dinsel ya da felsefi inançlarına uygun nitelikte olmasını sağlama hakkına saygı gösterecektir.”

12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında yürürlüğe giren zorunlu din dersleri uygulaması din eğitimi olarak verilmemekte, dinsel eğitim olarak gerici, ayrıştırıcı bir anlayışla verilmektedir. Bu nedenledir ki uzun yıllar devlet kadroları bu dinsel eğitim ile yetiştirilenler tarafından ele geçirildi, sonunda kendini besleyen iktidar ve devlete karşı darbe girişiminde bulunuldu. Halen devam eden ve siyasal iktidar tarafından daha da yeterli görülmeyip eğitim sistemimizi neredeyse tümden zorunlu ve zorunlu seçmeli dinsel eğitim haline getiren uygulamalarının, önümüzdeki yıllarda yine devleti ele geçirmeyeceklerinin garantisi yoktur. Geçmişte “Fetö”ye karşı en karalı mücadeleyi veriyorduk, bundan sonrada oluşacak olan tarikat örgütlenmelerine karşı mücadele vermeye devam edeceğiz.

AKP hükümeti 21 yıllık iktidarında yürüttüğü tekçi, gerici, ırkçı, ayrımcı, asimilasyoncu eğitim politikalarını yaygınlaştırıp derinleştirmektedir. 12 Eylül Faşizminin eseri olan darbe Anayasasıyla başlayan zorunlu din dersleri zulmü, AKP iktidarınca artarak devam etmektedir. Öyle ki okullar; bırakalım “zorunlu din dersi” uygulamasını artık “Zorunlu Din Eğitimi Merkezlerine” dönüştürülmüştür. Zorunlu din dersleri yetmemiş gibi, müfredat tümüyle dinselleştirilmiştir. Okullar imam hatip okullarına dönüştürülmüş ve birer medrese gibi faaliyet yürütmektedir. Bu eğitim öğretim yılı başında ise Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu kararınca haftalık ders saati çizelgesine müdahale edilerek, seçmeli din dersleri de zorunlu hale getirilmiştir. ÇEDES ve benzeri projelerle ve protokollerle okullar ve eğitim kurumları Diyanet İşleri Başkanlığı ile cemaat ve tarikatların kontrol ettiği kurumlar haline getirilmiştir.

Eğitim sistemlerinde din dersinin yer alış biçimi, dine bakış, dini kültürel yapı, din-devlet ilişkisi, yönetim anlayışı gibi birbiriyle ilişkili süreçlerin ortak etki alanıdır.

Buradan hareketle, “din eğitimi” ile “dinsel eğitim ”in birbirinden ayrılması gerekmektedir.

Din eğitimi, insanlık ailesinin, bireyin içinde bulunduğu toplumun ya da mensup olduğu dinin işlevleri, ortaya çıkışı, emir ve yasakları, erdemleri konularında bilgilendirilmesi amacıyla yapılır. Din bir toplumsal gerçeklik ve bir takım toplumsal işlevleri yerine getiriyorsa verilmelidir. Eğer okullarda verilecekse bilimsel olarak yapılmalı, inanç farklılıkları dikkate alınarak, mezhepler üstü bir anlayışla verilmeli ve seçimlik olmalıdır.

Dinsel eğitim ise; insanları inanan-inanmayan, dindar-dinsiz olarak ayırarak, bir kısmını üstün ve değerli, diğerlerini ise sapkın, hatta düşman olarak görmekte, bu durum toplumda ayrışmanın kaynağı haline gelmektedir.

Eğitim Sisteminin ve Yaşamın Tümüyle Dinselleştirilmesine, Adaletsizliğe, Asimilasyona ve Ayrımcılığa Karşı; Laik, Bilimsel, Anadilde Eğitim ve Laik Yaşam ve Eşit Yurttaşlığı Savunuyor ve Talep Ediyoruz!

Eğitim sistemi her şeyden önce bilimsel ve laik olmalıdır. Eğitimde laiklik, Alevilerin vazgeçemeyeceği bir ilkesel duruştur. Çünkü ancak laik bir eğitim ve yaşam biçimiyle, inançlar, düşünceler, kültürler özgürce kendini ifade edebilir. Laiklik ilkesiyle inançlar kendi kurallarını, geleneklerini sürdürebilme olanağına sahip olabilirler.

Laik eğitim;  önemli toplumsal işlevi olan dinin kötüye kullanılmasını ve sömürülmesine karşı önlemler üretmektir.

Laik eğitim;  dinsel inançların varlığı ve özgürlüğü için bir güvencedir. Laik eğitimin ilkesi, “başkalarının inançlarına, düşüncelerine saygılı olmayı öğretir.”

Laik eğitim;  temel öğe nesnelliktir. Öğrencilere önyargılarla gerçeğe ulaşılamayacağını anlatır.

Laik eğitim;  toplumcu ve demokratiktir. Laik eğitim aynı zamanda toplumsal barışın ve birliğin vazgeçilmez gereğidir.

Değerli Basın Emekçileri!

Eğitim, kamusal bir haktır. Herkese eşit, ulaşılabilir, fırsat eşitliğine dayalı, aklın ve bilimin kontrolünde, çağdaş, parasız, bilimsel, laik ve anadilde olmalıdır. Müfredatı, ayrımcı, cinsiyetçi, ırkçı ve gerici olmamalıdır.

Bu gerçeklik ile halkımızı asimilasyon politikalarına, eğitimdeki zorunlu din dersi zulmüne, eğitimdeki gerici ve çağdışı uygulamalara karşı Laik-Bilimsel-Demokratik-Eğitim için halkımızı duyarlı olmaya ve mücadeleye çağırıyoruz.”

Editör: Ali Abbas Yılmaz