Sırf sana benziyor diye
Açtım kollarımı
Kapattım gözlerimi
Ve kendimi senin gibi karanlık bir çukura bıraktım....
En karanlık çukurun adıydı insan, bütün yorumsuzluklarda. Karanlıklar benim göbek adım. Karanlık zulüm kokuyor, sen kokuyor.. Karanlıkların başında yedi kocalı adalet..
Adalet nedir? Ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? Dikeni sulamak. Adalet, bir nimeti yerine koymaktır, her su isteyen tohumu sulamak değil. Zulüm nedir? Bir şeyi, yerinde kullanmamak, lâyık olmayan vere koymak. Bu da ancak belâya kaynak olur. ( Mevlana Celaleddin Rumi )
Bütün belaları korkaklıklardaki suskunluktu. Ne yazık ki zalimler yaptıkları zulmün adalet olduğunu zannederler ki biz de deriz ki onlara ya adalet ya kıyamet... İşte ancak o gün anlayacaklar adalete nasıl ihtiyaçları olduğunu....
İstanbul Sözleşmesi diyor kız kulesi aşıkları. Eylemler yasak, yürüyüşler kaçak pandemi var bütün yüreklerde. Bu şehrin künyesinde ölüm var diyor bütün devrimcilere bir teknopaşa. Kahrolsun Adolf Hitler diyemeyen itlerciler kahrolsun Stalin diye inliyor. Halkın avukatları ya tek başına kaybedeceğiz ya da hep birlikte kazanacağız diye yükseliyor. Halkın sesi ise açlık nöbetlerinde kısılıyor bir radyo düğmesinin izdüşümünde.
Nerelisin kardeş, yolculuk nereye gibi asaletli soruların asaletsizliğinde bütün sorunlar birer birer birer önce biber gazı gibi sıkılıyor sonra da patlıyor bir yanardağı vicdansızlığında... Ve öyle bir nokta ki sokaklar bütün iki noktaların bitişi Yorum suz. Demirler taş hücrelerde altına eritiliyor, gümüşe/dolara muhtaç bir kuru soğana çevriliyor yiğitler. Payımıza yine düştü sefalet ve ihanet... Bir halk düşmanı İbsen bir halkanın gamzesinde harakiriye duruyor sevgilinin gözbebeklerinin çukurunda.. Bir kadın ayakları prangalı, bir adam dilinden tavana asılı.. Bir çocuğun dillerinden Kan, dişlerinden gözyaşı damlıyor....
Buralarda her yer ateş.. Bu coğrafyanın kaderinde cehenem var... Ötekinin adı ise zaten cehennem.. Cennet yok cehenem yok derler.. Bir de dönüp kalplerine bakmayı akıl etmezler... İnsanın cenneti de cehennemi de kalbidir oysa...
Cennet yok,
Cehennem yok dersin ey gafil.
Çocuklar büyüttüm ninnilerle,
şarkılarla,
türkülerle
sevda ile düş ile aşk ile...
Üstelik Ahmet Arif gibi
Üç gün meme de vermedik, aç da tuttuk
Yedi kocalı ve üç boynuzlu bir kyk yurdunun asansöründe kalbi dursun diye
"Töremiz böyle diye."
Bir hastane asansöründe hala görmez misin?
Zulme susan bir zemin katının Yedi kat aşağısının da
yedi kat üstünün de da nasıl bir cehenem olduğunu.
Belki cennete döner diye yüreğim Ve daha dün gece sırf sana benziyor diye kendimi bir çukura bıraktım bütün düşlerimle, bütün düşmüşlüğümle, bütün direnmişliğimle ve düşkünlüğünle..
Muntazam bir gecenin otuz iki dişinin arasında tanzim edilmiş muntazam bir sokak çiçeğiydik bekçi Murtaza misali...Fakire namus, ahlak dersi veriyorduk, zalime yorumsuzduk. İnsan yazıyordu kağıt kalem kardeşliği dudaklarının kurşun sevişmelerinde kuş olanda. Oysa insan da bile bir değil bin yazım yanlışı vardı kalbimizin kırk bir mola arasındaki kırk bir bir yarasına ve kırk birinci notadaki hüzünlü gözlerimizin yaraasasında...
Doğduğum yer coğrafyam, kaderim değil diye isyan ederim ;ama gel gör ki konserler de yorumsuz.
Ve üstelik insan başlı başına bir yazım yanlışıysa artık bütün yakamozlar gibi ben de yorgun bir demokrat iki yüzlülüğünde sevgiliye aslan, zalime YORUM Suzum...
"Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü..."