SUR AJANS- Türkiye’deki çiftçiler, bu yıl yüksek tarımsal girdi maliyetleriyle mücadele ederek, hasat dönemine başlıyor. Su krizi ve kuraklığın yanı sıra dövizde dur durak bilmeyen yükselişle maliyetlerin altında ezilen çiftçi, giderek üretimden kopartılıyor. Son bir yıl içerisinde mazot yüzde 105, gübre ise ortalama yüzde 30 zamlandı. Zam ve tarımsal girdi fiyatlarındaki artışın yanı sıra çiftçinin ürünü istediği fiyatta satamaması da ayrı bir sorun olarak duruyor.

Diyarbakır’da 2 Mayıs’ta düzenlenen 15’inci Mezopotamya Tarım ve Hayvancılık Fuarı ise, çiftçinin karşı karşıya olduğu zorluğu bir kez daha gözler önüne serdi. Daha çok Diyarbakır ve Mardin’den katılımın olduğu fuarda, çiftçi yüksek fiyatlardan dolayı zirai ilaç ve aletlere bakmakla yetindi.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) bağlı Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (Tarım Orkam-Sen) Genel Başkanı Serap Baysal, çiftçilerin yaşadığı sorunlara dair konuştu.

Bütçede 6 ayda 747 milyar lira açık Bütçede 6 ayda 747 milyar lira açık

Masraflar karşılanmıyor

Çiftçilerin kronik sorunlarının bir türlü çözüme kavuşturulamadığını ve bu durumun üretimden kopardığını söyleyen Baysal, “Tarımsal girdi maliyetleri mazot, gübre ve temel ilaçlama masrafının yanında elektrikli sulamayı da eklediğimizde; çiftçi masraflarını karşılayamıyor. Birçok kez çiftçinin ürününü tarlada bıraktığına tanıklık ettik. Bu sene için turunçgilleri (portakal, mandalina ve greyfurt) örnek verebiliriz. Bu durumun birkaç kez tekrarlanması durumunda çiftçi üretimden çekilmek zorunda kalıyor. 2024 yılını da çiftçiler için kısır bir döngüde kaldıkları bir yıl olarak bekliyoruz. Ayrıca çiftçinin giderlerine bir de işçilik, zamandan tasarruf etmesi için gelişen teknolojiye ayak uydurmak adına teknolojik üretim araçları ekleniyor. Bu durum karşısında ise yeterli desteği alamayan çiftçi birçok borçlanmayla karşı karşıya kalıyor” diye belirtti.

Türkiye’de tarım politikası yok

Türkiye'de hala kapsamlı bir tarım politikasının olmadığını söyleyen Baysal, “Politika olarak bazı süreci kurtarmaya dönük çözümler üretilmeye çalışılıyor. Örneğin; tanzim satış çadırları yine bazı fabrikaların düşük fiyattan yaptıkları un satışları gibi gündelik çözümler üretilmeye çalışılıyor. Ancak bunlar çözüm değil. Bu  noktada ‘yeni Türkiye’ sistemini de konuşmak gerekiyor. ‘Yeni’ diye getirdikleri sistem tamamen üreticileri öldürmeye dayalı. ‘Yeni Türkiye’ dedikleri büyük şirket ve sermayedarların ellerinin altındaki rant odaklı sisteme geçiş anlamına geliyor. Bu getirdikleri sistemde çiftçi desteği yok denecek kadar az. Bu destekler enflasyonun çok altında,  dolayısıyla çiftçinin üretim yapabilmesi için borçlanması gerekiyor. Artan zamlar karşısında çiftçinin dayanacak gücü kalmadığı için, üretimi büyük sermayedarlara devretmek zorunda kalıyor” ifadelerini kullandı.

Kayıtlı çiftçi sayısında düşüş

Bir politikanın olmamasından kaynaklı çiftçinin her yıl kan kaybettiğinin altını çizen Baysal, TÜİK verileri ve üretim alanlarına bakıldığında Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısında büyük bir düşüşün yaşandığına dikkat çekti. Baysal, “Çiftçilik neredeyse başka çaresi kalmayan insanların başvurduğu bir sektör haline gelmiş durumda” dedi.

Tarım politikalarında çiftçinin lehine, kolektif aklı ve demokratik katılımı esas alan sürdürülebilir agroekolojik üretim sürecinin hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyen Baysal, şunları belirtti: “Agroekoloji üretim biçimi hem tarımın küresel iklim değişikliğinden daha az etkilenmesine yol açacak hem de küresel iklim değişiminin önlenmesine de katkı sunacak bir yöntemdir. Bunun yanında iktidara önerilerimizden biri de kooperatifçilik yöntemine geçilmesidir. Aynı zamanda iktidara çağrımız; üreticiler için alım garantisi vermeleridir. Semt pazarlarında üreticiye daha çok yer verilmesi, tohum girdisinde ve çiftçiye hibe desteğinin de arttırılmasıdır.”

Kaynak: MA