Cumhurbaşkanı Erdoğan, biri Hizbullah'ın "askeri kanat sorumlusu" Mehmet Emin Alpsoy, biri uyuşturucu ticareti suçundan tutuklu bulunan 4 kişiyi “kocama” ve “sakatlık” gerekçesiyle affederek, cezaevinden çıkardı. Hizbullah yöneticileri ve uyuşturucu ticaretinden tutuklu olanlar Erdoğan’ın kararnameleriyle serbest bırakılırken, cezaevlerinde bulunan 651’i ağır olmak üzere bin 517 hasta tutuklu ölüme terk ediliyor.

Hasta tutuklulara dönük çifte standardı, İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Hapishaneler Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Çevirmen değerlenirdi.

‘Hapsetme rejimiyle topluma bir şekilde rıza göstermeleri dayatıldı’

Tutuklu sayısının her geçen gün arttığını ve son verilere göre toplam 400 cezaevinde 356 bin 587 tutuklu ve hükümlü olduğunu aktaran Çevirmen, “Tutukluluk istisnai olmak durumunda ancak mevcut olan uygulamalara baktığımız zaman tüm muhalif kesimlerin bir hapsetme sistemiyle cezalandırıldığını görüyoruz. Gözaltına alınan, tutuklanan hukukçular, sendikacılar, gazeteciler, siyasetçiler... İçişleri Bakanlığı'nın söylemiş olduğu gibi belediyelere kayyım atanması sonucunda pek çok belediye başkanı halkın iradesine rağmen tutuklandılar. Ne yazık ki bu hapsetme rejimiyle topluma bir şekilde rıza göstermeleri dayatıldı ve bir rıza oluşturuldu” dedi.

‘Tecritten kaynaklı olarak savunmasız haldeler’

Sürekli cezaevlerinin inşa edildiğine dikkat çeken Çevirmen, “Tecridin daha da ağırlaştırıldığını görüyoruz. Mahpusların insan olmalarından, sosyal birer varlık olmasından kaynaklı tüm haklarının göz ardı edildiği ve ağır tecrit koşullarına maruz bırakıldıkları yerler, mekanlar, kapatılma mekanları inşa edilmiş vaziyette. Tecritten kaynaklı olarak savunmasız haldeler, birlikte yaşamlarını devam ettirebilme, ortaklaşa bilme imkanlarından yoksun durumdalar” diye konuştu.

‘TMK kapsamında tutulan mahpuslara ayrımcılık uygulandı’

Ağır hasta tutukluların dosyalarından bağımsız olarak tahliye edilmeleri gerektiği vurgulayan Çevirmen, şunları söyledi: “Bu insan hakları savunucuları olarak bizim birincil görevimiz ancak gelinen noktada uygulamalar yasak savma niyetinde yapılmış, sadece belirli kesimleri hedefleyen birtakım düzenlemeler olarak karşımıza çıkıyor. Pandemi döneminde ‘İnfaz Yasası’nda yapılan düzenlemeyle 65 yaş üzeri ve hasta olan mahpusların serbest bırakılacağı söylenmişti. Salınan mahpusları gördüğümüzde, TMK kapsamında tutulan mahpuslara ayrımcılık uygulandı. Bunların içerisinde 80 yaş üzerinde olan mahpuslar yaşamlarını yitirdiler. TMK kapsamında pek çok insan hapishanelerde yaşam hakkı ihlal edilir düzeyde bir uygulamaya maruz kalıyorlar ve hayatlarını kaybediyorlar.”

Tutuklular arasında ayrımcılık

Devletin birincil görevinin bütün vatandaşlarının yaşam hakkını kayıtsız şartsız korumak olduğunun altını çizen Çevirmen, “Denetim mekanizmalarından yoksun olan kapatılma mekanları yaşam hakkı ihlali üretmeye devam ediyor. 2023 yılının başında Cumhurbaşkanlığının ‘af yetkisini’ düzenleyen genelgeyle Ceza İşleri Daire Başkanlığı da kriterler getirdi. Bu kriterler herkese uygulanabilirse, aslında önemli noktalar. Ancak yine 5’inci maddesinde kolluğun bir soruşturma bilgisi edinme anlamında işlem yürüteceği de görülüyor. Oysa bu doğru bir yol ve yöntem değil. Dolayısıyla mahpusları kimliklerinden ya da davalarından politik nedenlerle bulunmalarından kaynaklı olarak bir ayrımcılığın da gözetileceğini ortaya koyan bir maddeydi” ifadelerine yer verdi.

‘Bütün hasta mahpuslar için bu genelgenin uygulanması gerek’

İHD’de olarak genelgeye dair çekincelerini ifade ettiklerini hatırlatan Çevirmen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gelinen noktaya baktığımızda, çekincelerimizin ön plana çıktığını ve haklı olduğumuzu ortaya çıkaran uygulamalara şahit oluyoruz. Bütün hasta mahpuslar için bu genelgenin uygulanması gerek. Ancak bu genelge o dönemde ağır hasta olan ve tahliye edilmeyen Vural Avar’ın yaşamını yitirmesinden sonra çıkarıldı. Şu anda çok az mahpusun ve belli kesimlere ait olan mahpusların salıverildiğini görüyoruz.”

‘Hapishanede kalamayacak durumda olan binlerce mahpus var’

Tutukluların hastalıklarından kaynaklı olarak infazların ertelenmesi ve tahliye edilmeleriyle ilgili ‘İnfaz Yasası’nın 16’ıcı maddesince düzenlendiğini fakat Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) siyasi saiklerle karar verdiğine işaret eden Çevirmen, “16 maddede 2003 yılında getirilen bir kriter var; toplum güvenliğini tehdit etmeyeceğinin değerlendirilmesi, toplum güvenliğini tehdit eder nitelikte kararı savcılık vererek tahliyenin önüne bir engel koyabiliyor. Bu da ayrımcı bir uygulamadır. Yani bu kriterlerin mutlaka ortadan kaldırılması, bütün mahpuslara eşit bir şekilde yaklaşılması gerek. Belli suç kapsamında mahpusları bir takım politik nedenlerden kaynaklı olarak serbest bırakma girişimi olarak nitelendirmek mümkün. Hapishanede kalamayacak durumda olan binlerce mahpus var. Çünkü 356 binin üzerinde mahpus sayısı söz konusuyken, İHD olarak hasta mahpusları tespit edebilme olanaklarımız çok kısıtlı” diye belirtti.

‘Cezasızlık politikasından vazgeçilsin’

Öncelikle hapsetme rejimiyle mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizen Çevirmen, “Hapishanelerde yaşatılan tüm hak ihlallerinin ortaya konması, bu cezasızlık politikasından vazgeçilmesi, kocama hali nedeniyle artık hapishanede kalamayacak, yaşamını devam ettiremeyecek düzeyde olan ağır hasta mahpusların da tahliye edilmesi gerekir. Ama bütün bunlar uygulanırken de bir eşitlik ilkesi çerçevesinde uygulanmalı. Çünkü bu hem uluslararası sözleşmelerle garanti altına alınmıştı hem de anayasal olarak garanti altına alınmıştır. Devlet mahpuslar arasında bir ayrım gözetmez. O nedenle bu ayrımcı uygulamalardan mutlaka vazgeçilmesi gerek” diye konuştu.

‘Ağır hasta tutuklular tahliye edilmeli’

Daha önce bir tutukludan aldığı mektupta “Bize yavaşlatılmış ölüm dayatılıyor” ifadesini anımsatan Çevirmen, “Bu duyguyu, bu hissi ortaya koyan tüm uygulamaların ortadan kaldırılması ve insancıl bir hukukun gözetilmesi gerekiyor. Hastalık, kocama hali nedeniyle ve hapishanede yaşamını devam ettiremeyecek mahpusların durumları nedeniyle tahliyelerden bahsederken, 2022 yılında tespit edebildiğimiz kadarıyla en az 78 mahpus yaşamını yitirdi ve altısı hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirmişti. Bunların dördü 80 yaş üzeri, biri de 70 yaş üzereydi. 6 mahpus tahliyelerinden çok kısa bir süre sonra yaşamlarını yitirdiler. Hastanede yatarken, entübe vaziyetteyken tahliye edilen mahpus dahi var. O nedenle biz ağır hastaların tahliye edilmesi derken, ölümün kıyısına gelmiş mahpuslardan bahsetmiyoruz. Tedavisi hapishanede yapılamayacak düzeyde olan mahpuslar, infazları ertelenerek ailelerinin yanında sağlıklı koşullarda tedavi edilmelerinden bahsediyoruz.” (Kaynak: MA)

  

Editör: Ali Abbas Yılmaz