Kendi seçimi olmadan mutlu olabilme sanatı

"Karar vermek tekil bir eylemdir. Karar almak, bir grubun ortak iradesi sonucu yapılan eylem için kullanılır genellikle."

Bu yüzden çoğu kararlar bakmak ve görmek arasında ince bir çizgi olduğunu düşünebiliriz.

Kelimelerin çok, anlamların az olduğu ve bu gibi karar alma durumunda insanın koca yaşantısını değişikliğe uğrayan bu yöntem, insanı yapayalnız bir adaya bırakıp o bireyin hayatta kalması için acı ile karışık bir duyguya itebilir.

Her seferinde farklı bir bakış ve ezberliğe evrilmiş onca davranışlar, herkesin haklı olması, her çağın can alıcı örnekleri ve bu insanlığın her boyutta ortaya çıkması eminim bazı acıların nedenli olgunlaştığını gözler önüne seriyor.

'' Hayat seçimlerimizden ibarettir.'' diyerek daha önceki yazım da seçimlerimizin mutluluğumuza etkisiyle, derin soru işareti ve telepati yöntemiyle gerçekliğe bir meşale yakarak bazı karanlık dünyalara ışık olmak ve gerçekten uykuda olan bazı bireyleri şiar etmek adına naçizane fikir beyan ettim.

Her seçim mutlu olabilme sanatıysa kendi seçimi olmadan mutlu olabilme sanatını nasıl düşünebiliriz?

Bu soruyu,

İlk okuduğumda aslında  bir hayli fikir sahibi edinmek için kendimce bir biyografi hissiyatı edindim .

Bazı şeyleri kalıbına uydurup bilip bilmeden yargılamak yersiz olur.  Hatta bir aile büyüğünün kendi içinde olan aile bireyleri adına karar vermesi, seçim yapması bir zamanlar çağımızın bitmeyen ve tükenmeyen kanayan yarası olmuştur.

Nitekim yıllar geçtikçe bu gibi davranışlar kendini kültürel ve ekonomik durumlara bırakmıştır. Yani bireyin seçim yapması değil daha çok kültürün ve âdetlerin ya da ekonomik gücün karar vermesi insanın koca ömrüne suikast değil midir?

Hangi canlı başkasının hayallerini çalmak için çırpınır?

Bütün kültür yozlaşması içinde yaşadığımız çağda bitmeyen tek şey bireyin aile içinde kendi kararını verememesidir. Dolayısıyla birey adına alınan kararlar bireyin ilerideki yaşamını etkiler. Bu etkilerin en belirgin özellikleri toplumdan soyutlaşma ve toplumdaki iletişim sürekliliği azalması bireylerde travmalara ve ruhsal hastalıklara yol açabilir.

İnsanlar başladığı renkten biteceği renge kadar aynı olmasından mutsuz.

Bu yüzden bireyin kendi hedeflerinden şaşmaması kendi istek ve arzuları içinde bulunduğu durumdan bir varoluşsal durum ortaya çıkartmasıdır.

Kendi özgürlük alanlarındaki iradelerini daha çok geçmişle bağdaştırmadan, şikayet etmeden, sürekli çözüme gitme yolunu aramaları iç huzurun habercisi olacaktır.  Kendi seçimlerini bir başkasının kararları doğrultusunda yaşamış nice bireyler vardır. Sözüm onlara, bu yazımı okuduklarında küllerinden doğmaları kolay olmayacağını ve bunun bir süreç dahilinde olduğunu hatta bazılarının bu yazıya imkansız olarak bakması beni şaşırtmaz.

 İnsan önce kendine has davranması gerekir. Demem o ki seçimlerimizde ister istemez irademizi kullanamadığımız hayatlar vardır. Örnekleri fazlaca görülmekte... Nitekim hayat olarak seni iyi etmese de kaderine razı olmak insan doğasına yeterince acı değil midir?

İnsanın amaçları illaki vardır lakin önce kendi amaçlarına ve hedeflerine yönelmek gerekir. Bir zamanlar senin kaderin olan durumlar seni ister istemez güçsüz kılabilir. Daha çok çevre ile kendini kıyaslayan ve bunu sürekli çevresindeki insanlar arasında bocalayarak yaşamını sürdürmek, bireylerin kendi kabuğuna çekilmesi ruhuna haksızlık değil midir?

Kasvet ve umutsuzluk boyutu sizi tanımak adına bambaşka bir kalıba sokar.

İşte bu hayatımızda kronik duruma gelmesi ve bu konuda bireyin önce kendine yetebilmesi sonrasında karşısında bulunan çevreye iyi gelmesi bireyin ilerdeki mutluluğuna kapı aralayacaktır.

Kendini seven başkasını sevindirir.

‘’Kendini tanıyan dik yürür.’’  Cümlesiyle hayata bakan her birey bulunduğu durumdan kriz anını yönetir.

Bu yüzdendir ki tüm bu motivasyon yazısı farkındalık oluşturmak bireyler üzerindeki etkisi bile seçimlerle olacaktır. Yıllar öncesin de adınıza alınan kararlar ve sizi yaralayan onca davranışlar sizin kararınız değildi.

Lakin sizin kararınız bu yolu izlemek seçimleriniz ise bunu uygulamak olacaktır.

"Sesini değil, sözünü yükseltmeli insan. Çünkü gök gürültüleri değil, yağmurlardır yaprakları yaşatan." William Shakespeare"

Buna karşılık Bukowski,

"Mutlu insanlar; herşeyin en iyisine sahip olanlar değil, sahip olduklarını kaybetmeyecek kadar çok sevenlerdir.

Son noktayı İlber Ortaylı’nın bu cümlesiyle bitirmek isterim.

“Ne yaşadıysanız yüzünüze yansır.”