Birgün yazarı Nurcan Gökdemir, Sayıştay raporunun satır aralarında "madencilik sektöründeki kötü işleyiş, peşkeş, kâr odaklı madenciliğin insan, doğa ve çevreye olumsuz etkilerinin rastlantı olarak ortaya çıkmadığını gösteriyor." diye yazdı.
Gökdemir’in yazısı şöyle:
"Bu başlık raporda özet olarak şöyle ifade ediliyor:
‘Madencilik faaliyeti yapılması yasak olan alanlar ile ilgili ihaleler yapıldığı, ruhsatlandırılan bu alanlara dair ilerleyen zamanlarda ruhsat iptalleri gerçekleştiği, ruhsatları iptal edilen ilgililer tarafından Kurum aleyhine açılan davalar sonucunda ise Kurumun bütçesel anlamda önemli miktarlarda mali külfete katlandığı görülmüştür.’
Bulgunun en çarpıcı bölümü ihaleye çıkartılan ‘Madencilik faaliyeti yapılması yasak’ bölgeler…
Maden sahalarının ihale yoluyla ruhsatlandırılmasına dair yetkiye sahip olan genel müdürlüğün hangi alanları madenciliğe açmaya kalkıştığının yanıtı da yine raporda:
‘Özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, Kıyı Kanunu’na göre korunması gerekli alanlar, askeri yasak bölgeler, 1/5000 ölçekli imar planı onaylanmış alanlar, 1 inci derece sit alanları ile madencilik amacı dışında tahsis edilen ve Genel Müdürlük tarafından uygun görüş verilen elektrik santralleri, organize sanayi bölgeleri, petrol, doğalgaz ve jeotermal boru hatları gibi yatırım alanları’
Kanunlarda bazı istisnalar var elbette ama esas olarak bu alanların madenciliğe açılmaması gerekiyor. Genel Müdürlüğün bu kısıtlamalara aykırı karar aldığı bazı bölgeler için genellikle çevre örgütlerinin yargıya taşıdığı itirazlarından kurum aleyhine sonuçlanabilenler bile tablonun vahametini gözler önüne seriyor. Sayıştay da buna dikkati çekiyor ve uyarıyor: ‘Mali içerikli hukuki yaptırımların toplam tutarının kurumun bütçesinde önemli tutarlara ulaştığı ve giderek yönetilemez bir hal aldığı tespit edilmiştir’ diyor.
Dava konusu olan ve kurum aleyhine sonuçlanan maden izinleri ile ilgili kararların gerekçelerinden bazıları da şöyle:
‘Tuz Gölü 1.Derece Doğal Sit Alanı sınırları içerisinde kalan yeni tuz üretim sahalarından olması,
Arama ruhsatına konu edilen alanın içerisinde civar köyler tarafından kullanılan su kaynaklarının bulunması,
Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin 23’üncü maddesi uyarınca, madencilik faaliyetinin yapılmasının yasak olduğu, diğer bir anlatımla izin alınması mümkün olmayan bir alan olması,
İçme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 1000 metre mesafe genişliğine kadar olan şeritte bulunan sahanın ruhsat müracaatlarına kapatılması gerekirken, bu alanların madencilik faaliyetlerine açılması…’
Sadece en büyük 6 dosyada ilgili firmalara ruhsatların iptali dolayısıyla faiz de eklenerek geri verilen tutarlar 2021 rakamları ile 131 milyon lira olarak hesaplanıyor.
Hizmet kusuru neticesinde katlanılan dosya masraflarının 2021 yılı bütçesine oranının yüzde 26,36 ve iade edilen tutarın 2021 yılı bütçesine oranının yüzde 32,39 olduğu bilgisi de raporda yer alıyor. Özetle, mevzuata aykırı olarak yasaklı alanlar ‘Ya tutarsa’ denilerek ruhsatlandırılıyor, bunlardan yargıda iptal edilmesi sağlanabilenler için yine devletin kasasından işverenlere ödedikleri tutarlar faiziyle birlikte iade ediliyor. Bu arada yargı süreci tamamlanana kadar ağaçlar kesiliyor, alanlar yok ediliyor bazılarında üretim bile başlıyor. İliç’te olduğu gibi şirket yürütmenin durdurulması kararı bile almayan yargının ruhsatı iptal etme riskine karşın madenciliği tüm bilimsel kuralları ayaklar altına alarak hızla sürdürüyor ve beklenen son geliyor.
Davalar bittiğinde de ortaya çıkan mali külfet yine kamu kurumlarının bütçesinden karşılanıyor. Süreç nasıl işledi, izinler nasıl alındı, etik dışı uygulamalar ortaya çıktı mı çıkmadı mı bunlar çoğu zaman yargı konusu bile olmuyor. Bu nedenle Sayıştay bir başka tespitinde dev bütçeli bu projelerle ilgili ‘ağır hizmet kusuru’ işleyen bürokratların ortaya çıkan mali kaybı karşılamasının sağlanması gerektiğini de vurguluyor."