SUR AJANS- Diyarbakır Barosu eski Başkanı Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır Sur ilçesinde bulunan Dört Ayaklı Minare önünde açıklama yaptığı sırada katledildi. Elçi cinayetine dair açılan davanın yarın görülecek duruşmasında karar çıkması bekleniyor. Diyarbakır 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek davada, tutuksuz yargılanan polisler Sinan Tabur, Fuat Tan ve Mesut Sevgi’ye “bilinçli taksirle ölüme neden olmak" suçlaması yöneltiliyor. Ayrıca dosyada firari sanık Uğur Yakışır'ın "2 polisi öldürmek ile devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak" iddiasıyla cezalandırılması isteniyor. 

690X450Nc Amd 11 06 2024 Nahit Eren Rop3

Diyarbakır Kulp’ta halk 2 gündür uyumuyor: Gizli geldiler Diyarbakır Kulp’ta halk 2 gündür uyumuyor: Gizli geldiler

Deliller toplanmadı, kayıtlar silindi!

Karar duruşması öncesi davaya dair konuşan Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, soruşturma ve kovuşturma sürecinde etkili bir araştırmanın yapılmadığını söyledi. Eren, “Aradan geçen 9 yıla rağmen cinayetin aydınlatılması konusundaki taleplerimiz görmezden gelindi. 12 Haziran'da dava dosyası bir şekilde karar çıkacak. Ancak dosya karar verme aşamasında değildir” dedi.

690X450Nc Amd 11 06 2024 Nahit Eren Rop4

Davada en önemli delilin Elçi'nin ölümüne neden olan kurşun çekirdeği olduğunu ve bu çekirdeğin de bulunmadığını söyleyen Eren, "Bu da olay sonrasında keşfin yapılmamasından kaynaklandı" dedi. Eren, olayın yaşandığı noktayı gören ve özel bir işletmeye ait olan kamera kaydının da önemli delillerden olduğunu, ancak bu kaydın bozuk olduğu yönünde bir tespit yapıldığını söyledi. Eren, yine Fotofilm Şube polisinin olayın yaşandığı ana dair yaptığı çekimin de olmamasının soruşturmadaki eksikliklerden olduğunu kaydetti.

Eren, "Eğer sadece o ana denk gelen görüntü yok ise tabi ki görüntülere müdahale etme ihtimalini artırıyor. Bu kayıtların, bu cihazların neden çekim yapmadığını, çekim yapılmış ise de müdahale edilip edilmediğinin bilimsel taleplerini mahkemede dile getirdik. Bu anlamda biz Tahir Elçi cinayetinin karar aşamasında olmadığını söylüyoruz. Bütün bu şüpheler giderilmeden bu dosyadan karar veremezsiniz" diye konuştu.

'İktidar sözünün arkasında durmadı'

Mahkeme heyetinin delillerin araştırılmasına dair talepleri reddettiğini dile getiren Eren, cinayetinin aydınlatılmasına dair yargıda bir irade görmediklerini söyledi. Eren, "Bu aynı zamanda ülkedeki siyasi iktidarın da cinayeti aydınlatmak konusunda irade ortaya koymadığı anlamına gelir. İktidar ya da siyaset kurumunun cinayetin yaşandığı ilk günde verdikleri sözün arkasında kalmadıklarını çok iyi biliyoruz. Bu cinayeti 'ne pahasına olursa olsun aydınlatacağız' konusunda dönemin Adalet Bakanı ve başbakanın söylemleri vardı. Ancak geldiğimiz aşamada o iradeyi göremiyoruz. Mahkeme de bir şekilde mevcut haliyle dosyayı kapatma niyetini ortaya koydu" ifadelerini kullandı.

Tanık Ataş'ın beyanları

Eren, tanık Deniz Ataş'ın cinayetin PKK'ye yıkılmak istendiğine dair beyanlarına işaret ederek, tanık Ataş'ın tehdit edildiğini ve bu konuda ilgili savcılar hakkında yaptıkları suç duyurusundan da sonuç alamadıklarını hatırlattı. Eren, "Mahkeme bu konuda da gerekli araştırmaları yapmadı. Oysa bir gizli tanığın ya da tanığın beyanları üzerinden aynı mahkemelerin insanlara onlarca yıl cezalar verdiğini çok iyi biliyoruz. Bu tanık, daha sonraki süreçlerde de mahkemede ilk verdiği ve dosyada yazılı şekildeki beyanlarının aksine beyanlarda bulunduğu için cezaevinde baskılandığını, istihbarat ve emniyetten geldiğini belirten kişilerin kendisine baskı yaptığını dile getirdi. Bu gelişmeler üzerine tanık Bolu Cezaevi’nden farklı cezaevine nakledildi. Bu da soruşturma aşamasının ne kadar isteksiz ve manipüle edici bir şekilde yürüdüğünü bizlere gösteriyor" diye kaydetti.

Davutoğlu neden dinlenmedi?

Eren, dava sürecinde tüm polislerin HTS kayıtlarını istediklerini ve bu taleplerinin de reddedildiğini aktardı. Eren, "O dönemin başbakanı (Ahmet Davutoğlu) cinayeti ‘siyasi suikast’ olarak tanımladı. Biz her fırsatta mahkeme heyetine şunu söyledik ‘başbakan bir cinayeti ‘siyasi suikast’ olarak tanımlıyorsa, bu şu anama geliyor; suikast planlı bir eylemdir. Bunun arkasında güç odağı, karar alıcıları, uygulayıcıları olur. Bunu başbakan dile getiriyorsa ve bu kişi mahkemeye getirip dinlemiyorsanız, bu cinayetin aydınlatılmaması konusundaki niyetinizi açığa çıkarıyorsunuz. Oysa mahkeme Davutoğlu’nun dinlenmesine karar verdi. Davutoğlu’nun dinlenmesine 1 ay kala savcılık talebi üzerine heyet yeniden toplanıp, aldığı dinleme kararını geri aldı. Bu mahkemenin işleyişinde tanık olmadığımız, görmediğimiz bir olgudur. Bu da birilerinin, güç odaklarının Ahmet Davutoğlu’nun mahkemeye gelip dinlenmesi konusundaki rahatsızlığının göstergesidir. Neden dinlenmesi istenmiyor?" diye sordu.

Kürt meselesi ve yargı kararları

Tahir Elçi cinayetinin sadece Dört Ayaklı Minare'nin olduğu sokakta yaşananlara hapsedilemeyeceğini vurgulayan Eren, "Tahir Elçi’nin CNN Türk programı sonrası linç kampanyasına maruz kalması, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın jet hızıyla soruşturma başlatması, gözaltı kararı, çok kısa sürede iddianamenin hazırlanması mahkemenin irdelemesi gerektiği konulardan. Ancak maalesef bu konularda herhangi bir işlem yapılmadı” dedi. 

Mahkemelerin Kürtlerin sanık olduğu davalarda ağır cezalar verdiğini ancak Kürtlerin mağdur olduğu davaları cezasızlıkla sonuçlandırdığına dikkati çeken Eren, "Kemal Kurkut, Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz gibi birçok dosyada bunu gördük. Bu maalesef bir devlet politikası ve cumhuriyet tarihi boyunca yargı bu ve benzeri durumlar karşısında iktidarların önemli bir kullanım aracına dönüştü" diye kaydetti. Eren, yargı kararlarının Kürt meselesiyle doğrudan bağlantılı olduğunu söyledi. Eren, Kürt meselesinin çözümünün gündeme geldiği dönemlerde iyi yargı pratiklerini gördüklerini ancak tersi durumda cezasızlık politikasının devrede olduğunu söyledi. 

Hukuk örgütlerine çağrı

Eren, cinayete dair davada 12 Haziran'da karar beklediklerini dile getirdi. Eren, bugüne kadar güçlü bir dayanışma örüldüğünü ve duruşma günü adalet taleplerini bir kez daha haykıracaklarını vurguladı. Eren, "Tahir Elçi dosyasında bu yargı pratiğiyle bugün belki sonuç almayabiliriz ama biz yine taleplerimizi ısrarcı bir şekilde dile getireceğiz. İrademizi ve mücadelemizi 12 Haziran’da bir kez daha ortaya koyacağız. Bütün hukuk örgütlerine ve hukukçuların bir kez daha 12 Haziran’da Diyarbakır’da olmaları ricasında bulunuyorum” dedi.

Davaya dair

Elçi, 28 Kasım 2015’te Sûr ilçesinde bulunan Dört Ayaklı Minare'nin önünde açıklama yaptığı sırada katledildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma, cinayetten 4,5 yıl sonra yani 20 Mart 2020'de tamamlandı. Cinayetle ilgili olay yerinde bulunan ve görevlerine devam eden polisler Sinan Tabur, Fuat Tan ve Mesut Sevgi’ye “bilinçli taksirle ölüme neden olmak" suçlamasıyla dava açıldı. Aynı dosyada, firari sanık Uğur Yakışır'a da "2 polisi öldürmek ile devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak" iddiası yöneltildi.

Olay yeri incelemesi 5 ay sonra gerçekleşti. Mermi bulunmadığı için kurşunun hangi silahtan çıktığı kesinleşmedi. Ancak sokaktaki kamera kayıtları saniye saniye Elçi'nin vurulduğu anları kaydetmişti.

‘Cinayet tarihinde cezaevindeydim, bazı hareketleri nedeniyle Mahsum Gürkan’dan gıcık kaptım’

En son duruşması 6 Mart'ta görülen davada ise birçok gelişme yaşandı. Soruşturma aşamasında "Tahir Elçi cinayetinin PKK tarafından planlandığı ve ölüme yol açan atışın, Mahsum Gürkan ya da Uğur Yakışır tarafından yapıldığına” dair beyanları olan tanıklar, mahkemede beyanlarını reddetti. Tanık Recep Özbek, “Cinayet tarihinde cezaevindeydim, bazı hareketleri nedeniyle Mahsum Gürkan’dan gıcık kaptım, onun öldürdüğüne dair ifade verdim’ dedi.

Tanık Deniz Ataş, Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nden SEGBİS aracılığıyla dinlenerek, "Savcı ve polisler bana Elçi’nin öldürüldüğüne dair ifade ver seni bırakacağız. Yoksa seni infaz edeceğiz’ dediler. Ben de korktum. İnandım. Bana ‘imzalayacaksın’ dediler. Ben de ifadeyi okumadan imzaladım. Tahir Elçi’nin kim olduğunu, nerede olduğunu bilmiyorum. Tahir Elçi’nin vurulduğu olayın video çekimini de yapmadım. Ben mahkemeye gelip her şeyi anlatmak istiyorum" diye kaydetti.

Ancak avukatların her iki tanığa dair talepleri mahkeme tarafından görmezden gelindi.

Tanık Deniz Ataş, Amed Barosu’na 17 Ağustos 2021 tarihinde gönderdiği mektupta, gözaltına alındığı 3 Mart 2016 tarihinde ağır işkence ve kötü muamelelere maruz kaldığını anlattı. Ataş, bulunduğu yere Diyarbakır Adliyesi’nde görev yapan savcı Kenan Karaca’nın geldiğini ve "Tahir Elçi cinayetini" Mahsun Gürkan ve Uğur Yakışır’a mal etmesi için ifade vermesi yönünde dayatmada bulunulduğunu söyledi. Ataş, aynı savcının "Korkma, şerefim ve namusum üzerine seni bıraktıracağım. Bu olayları PKK’nin üzerine yıkmamıza yardımcı ol. Avukat gelirse bu konuşmalardan bahsetme, senin de avukatın da başı ağrır, yoksa hiç kurtulamazsın” dediğini aktardı.

Davutoğlu detayı

Tahir Elçi’nin katledildiği tarihte başbakan olan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 12 Eylül 2021 tarihli Amed ziyareti sırasında, “Tahir Elçi siyasi bir suikasta kurban gitti” açıklamasında bulundu. Avukatlar, dava süreci boyunca birçok kez Davutoğlu'nun dinlenmesini talep etti. Mahkeme, 15 Haziran 2022'de Davutoğlu'nun dinlenmesine karar verdi. Ancak kısa bir süre sonra karardan vazgeçildi.

Dava sürecinde en çok tartışılan delillerin başında olay yerini gören ve "bozuk" olduğu ileri sürülen özel bir işyerine ait kamera görüntüleri oldu. Dosyada en önemli delillerden birini oluşturan ve bozuk olması nedeniyle mahkemenin incelenmesi için TÜBİTAK’a gönderdiği güvenlik kamerasına ait görüntülerin kaydolduğu hard diskin boş olduğu ortaya çıktı.

Avukatlar, söz konusu görüntülerin kaybettirildiği şüphesi üzerinden durdu. Buna dair bir araştırma yapılmadı.

Olay yerini görecek konumda olan PTT Balıkçılarbaşı Şubesi kamerasının olay gününe ilişkin kayıtlarına ulaşılamadı. Foto Film Şube personeli tarafından çekilen görüntü, vurulma anını da çeken tek kamera kaydının cinayeti aydınlatabilecek 12 saniyesinin silinmiş olduğu ortaya çıktı.

Kamera kayıtları incelemesi

Diyarbakır Barosu, güvenlik kamerası kayıtlarını Londra'daki Forensic Architecture (Adli Mimarlık) adlı kuruluşa gönderdi. Elçi’nin öldürülmesine ilişkin ayrıntılı bir teknik rapor hazırlayan Forensic Architecture; görsel, işitsel ve belgesel kaynaklardan yararlandı. Raporda, polis memurlarından üçünün kuvvetli suç şüphesi altında olduğu saptandı.

Üç polisin Elçi’ye yönelik doğrudan ateş hattında olduğu ve silahlarını birden çok kez ateşledikleri kaydedildi. Polislerden birinin, Elçi’ye doğru açık ve engelsiz bir ateş hattıyla silahını ateşleyen tek memur olduğu ifade edildi.

Savcıdan beraat talebi

Dosya savcısı, 25 Nisan tarihli mütalaasında, Tahir Elçi’nin nereden geldiği tam olarak tespit edilemeyen bir kurşunla hayatını kaybettiği, sanık polisler hakkında ayrı ayrı beraat kararı verilmesini istedi.

Yarın görülecek duruşmada karar bekleniyor.

Kaynak: MA