DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren, TBMM Genel Kurulu’nda DEM Parti grup önerisi olan 5 Haziran 2015 tarihinde HDP’nin Diyarbakır mitingine IŞİD tarafından düzenlenen katliama ilişkin meclis araştırması açılması teklifi hakkında konuştu.
Eren, o gün orada bulunan ve katliamın canlı tanığı olarak istihbarat bilgilerine, suç duyurularına, tüm uyarılara rağmen; alınmayan önlemlerle, ihmallerle bu katliamın göz göre göre işlendiğini belirtti.
Diyarbakır Katliamına giden süreç ve sonrasında yaşananların, Kürdün canının bu topraklarda ne kadar da değersiz olduğunu açıkça gösterdiğini ifade eden Eren, hazırlanan iddianamenin gerçeklerin açığa çıkarılmasını engellediğini, miting alanına ve çevresine bombaların nasıl sokulduğunun üzerindeki sis perdesinin kaldırılmadığını ve sanıkların bağlantılarının ortaya çıkarılmadığı söyledi.
O gün yaşananların ihmali aşan bir kasta işaret ettiğini ifade eden Eren, saldırının arkasında HDP’yi hedef gösterenlerin, hakaret ve tehdit edenlerin, seçim bürolarına ve binalarına yönelik saldırıların zihniyetinin olduğunu belirtti.
Mecliste bağımsız komisyon çağrısı
Eren, ayrıca “Katliamın öncesinde, önleyici sorumluluğun yerine getirilmediği, katillerin arkasındaki karanlık odakların açığa çıkarılmadığı, delillerin toplanmadığı, adil bir yargılamanın yapılmadığı, hakikatin kasten açığa çıkarılmadığı ve kamuoyundan saklandığı aşikardır. Diyarbakır Katliamı aydınlatılmadığı ve üzerine korkusuzca gidilmediği için devamında Suruç ve Gar katliamları yaşanmıştır. Bu katliamların, bu acıların bir daha yaşanmaması için, toplumsal barış ve toplumsal adalet için, Meclis bünyesinde etkili, bağımsız ve tarafsız bir araştırma komisyonunun kurulmasını talep ediyoruz” dedi.
‘5 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 400’e yakın yurttaşımız da yaralanmıştır’
Eren’in Meclis konuşmasının tamamı şöyle:
“7 Haziran Genel Seçimlerinin hemen öncesinde 5 Haziran 2015 tarihinde, HDP’nin Diyarbakır İstasyon Meydanı’ndaki final mitingine IŞİD çeteleri tarafından bombalı bir saldırı gerçekleştirilmiş, bu saldırıda 5 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 400’e yakın yurttaşımız da yaralanmıştır.
Yaşamını yitiren yurttaşlarımızı saygıyla anıyorum.
Diyarbakır Katliamına giden süreç ve sonrasında yaşananlar Kürdün canının bu topraklarda ne kadar da değersiz olduğunu açıkça göstermektedir.
O gün o alanda bulunan ve katliamın canlı bir tanığı olarak, istihbarat bilgilerine, suç duyurularına, tüm uyarılara rağmen; alınmayan önlemlerle, ihmallerle bu katliamın nasıl göz göre göre işlendiğini sizlere aktaracağım.
Miting alanına bombaları yerleştiren Orhan Gönder’in babası 2014 yılında oğlunun hal ve hareketlerinden şüphelenir ve Adıyaman TEM Şubeye haber vererek oğlunun IŞİD’e katılmak üzere evden ayrıldığını bildirir.
Yakalanan Orhan Gönder, sadece bilgisine başvurularak serbest bırakılır.
Daha sonra Suriye’ye geçen Orhan Gönder, 2015 yılının ocak ayından itibaren ailesini 3 kere arar.
Ailesi, aradığı numaraları Adıyaman TEM Şubesine verir ve bir kez daha oğullarının bulunmasını ister. Aile bununla da yetinmez AKP il kongresinde o dönem başbakan olan Davutoğlu’na ulaşarak yardım ister.
Orhan Gönder’in ailesinin verdiği bütün bilgilere, yardım taleplerine ve çabalarına rağmen istihbarat birimleri ve güvenlik güçleri sadece izlemekle yetinirler.
Bu tutum sadece yerel kolluk güçlerinin yaklaşımını değil devletin siyasi iktidar düzeyinde IŞİD meselesine bakışını da ortaya koymaktadır.
Katliamdan hemen sonra açılan soruşturmaya 1 gün sonra, yani 6 Haziran’da jet hızıyla “gizlilik” kararı getirilir.
Soruşturma sürerken Orhan Gönder’in 26 Mayıs 2014 tarihinde Suriye’den Türkiye’ye giriş yaptığı, 2 Haziran’da ise Diyarbakır’a gelerek hazırlıklar yaptığı anlaşılır.
3 Haziran’da yani katliamdan 2 gün önce “asker kaçağı” olduğu gerekçesiyle kaldığı otelin polisler tarafından basıldığı ve Orhan Gönder hakkında sadece tutanak tutulduğu ortaya çıkar.
Hazırlanan iddianamede gerçekleri açığa çıkaracak tahkikatlar yapılmaz. Miting alanına bakan kamera kayıtlarının tamamını görüntüleyen 63 DVD toplatılmasına rağmen dosyaya eklenmez.
Yine Orhan Gönder’in Suriye sınırından Türkiye’ye nasıl girdiği, kimlerle irtibat kurduğu, Diyarbakır’a nasıl geldiğine ilişkin hiçbir araştırma yapılmaz.
Bir yılı aşan gizlilik kararının ardından soruşturma dosyası açıldığında, artık bu tip delillere erişme imkânı büyük oranda ortadan kalkmıştır.
Katliamın sanıkları olan Orhan Gönder, İsmail Korkmaz ve Mustafa Kılınç hakkında mahkûmiyet kararı verilir.
Antep’te katliamın diğer sanıklarıyla aynı araçta yakalanan Sami El Bakravi, önce serbest bırakılır daha sonra ise sınır dışı edilir. Sınır dışı edildikten sonra Brüksel Havaalanı’nda bombalı bir katliam daha gerçekleştirir.
Orhan Gönder, sabah saatlerinde miting alanına elinde bombalarla gelmiş, 2 bin 360 polisin arasından rahatça geçmiş ve daha sonra soğukkanlı biçimde bombaları patlatmıştır.
Miting alanı ve çevresine bu bombaları nasıl soktuğunun üzerindeki sis perdesi kaldırılmamış, sanıkların bağlantıları ortaya çıkarılmamış ve kovuşturma genişletilmemiştir.
O gün yaşananlar adeta ihmali aşan bir kasta işaret etmektedir. Bu saldırının arkasında HDP’yi hedef gösterenler, hakaret ve tehdit eden, seçim bürolarına ve binalarına yönelik saldırılara sessiz kalanlar yer almaktadır.
Katliamın öncesinde, önleyici sorumluluğun yerine getirilmediği, katillerin arkasındaki karanlık odakların açığa çıkarılmadığı, delillerin toplanmadığı, adil bir yargılamanın yapılmadığı, hakikatin kasten açığa çıkarılmadığı ve kamuoyundan saklandığı aşikardır.
Diyarbakır Katliamı aydınlatılmadığı ve üzerine korkusuzca gidilmediği için devamında Suruç ve Gar katliamları yaşanmıştır.
Bu katliamların, bu acıların bir daha yaşanmaması için, toplumsal barış ve toplumsal adalet için, Meclis bünyesinde etkili, bağımsız ve tarafsız bir araştırma komisyonunun kurulmasını talep ediyoruz.”