Ürkeklik korkuya yakın

En çok bir yere tıkılıp kalınca insanın aklına düşüyor yollar. Yolculuk arıyor gözlerimiz. İçinde gemi yüzdüremeyenlerin anlayamayacağı kadar uçsuz bucaksız, bir kalbi olmayanların anlayamayacağı kadar derin olanından.' Yeni doğmuş gibi, uzun bir hayata başlıyor gibi düşmeliyiz yola. Gözümüzü kapatıp buğday başaklarına dokunarak gitmeliyiz kaldığımız yerden. Sözcüklerin olmadığı eski zaman dillerinden, edebiyatın çırılçıplak olduğu ilkel-mutlu- insan yüzlerine gitmeli. Yapayalnız..

Öyle bir yolculuktu benimkisi. Kadınları ürkek resmettim, çiçekleri küskün. Kaç tufan sığdırdılar bir mevsime, kaç Nuh’a göçtüler görmezden geldiğim Ademoğulları. Çiçekleri küskün resmettim, kadınları ürkek.

Yola düş-tüm. Belki de sadece “düştüm”. Gün ve gece ardımda kalıyordu bir de koparılan çiçekler. Bir çocuk haykırışıydı her ezilen çiçek. Bir yangındı. Tufandan bu yana ardımızda bıraktığımız güzel kokulardı. Baharı çekemeyenlerin kopardıkları papatyalardı pek çok aşka kurban edilen. Alelade adımladığım yollardan uzaktım, sadece barışmak istediğim çiçeklere yakın. Her adımımda biraz daha çiçek oluyordum. Anlamam gerekiyordu. Anlamak için de onlar gibi bakmalıydım güneşe. Koparılmak kötüymüş, bahara uyanamamak felaket. Siyah ayakkabılardan uzakta, dans eder gibi eşlik etmeliydi şarkılarıma. Oysa olmadı, çiçekleri küskün resmettim.

Kadınları ürkek resmettim. Taşlanan ilk kadından yola çıkarken başladı hüznüm. İçime akan nehirle başa çıkamadan ağırlaştı omuzlarım. İlk günahkâr değildi, ama ilk suçlanan olabilirdi. Hem öyle olsa ne fark eder? Yok kadar var olmanın matematiğini değiştirebilir miydim?'' “Şiir yazdığımdan bile haberi yoktu” dedi şair. O kadar yoktu kadın. Bir sigara yaktım. Uzak dur dedim çiçeğe. Küskünlüğün ürkekliğe yenildi. Kadın ürkekti, ürkeklik korkuya yakın. Kadınların korkunç yazgısına şahit oluyordum. Geceye, yalnızlığa, erkeğe dair ürkekliklerini resmetmekten başka çarem kalmamıştı. Bir kez daha yola düş-müştüm. Yolculuk beni yormaya yeminliydi. Öylesine suskun, dargın, ölesi gelen bir yolculuk.

Kısa sürmüştü çocukluğum. Erken büyümüştüm. Yolculuklarıma sırtladım kadınları ve küskün çiçekleri. Coğrafyası olmayan dişi ölümlerin dünyasını adımlıyordum, sütten kesilmeyecek kadar insaflı kadınların dünyasını. Bir yolculuk ki içinde yol olmayan gerçeklikle sarıyor bedenimi. Hiçbir şey yolunda değildi; yolculuk bile. Kucağında çiçeklerle resmettiğim kadınları vardı ülkemin; ürkek ve küskün.