SUR AJANS- Türkiye’de geride kalan ve seçim sonuçları açısından değişimi işaret eden bir yerel seçim tablosunun oluştuğu süreçleri irdeleyen Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan, seçmen sosyolojisinin değiştiğini ve partiler arası oy geçişkenliğinin arttığını söyledi.

Rustem Erkan Secimler Roportaj Diyarbakir

Özel Haber/Sur Ajans

Prof. Dr. Erkan, İstanbul seçimlerini sadece DEM Parti seçmeni üzerinde okumanın doğru olmadığını belirtirken, Cumhur İttifakı seçmeninden de CHP’ye oy gittiğini belirtirken, neoliberal politikaların ezdiği geniş halk kitlelerinin gündelik yaşamlarına dokunacak projelere itibar ettiğini ve bu seçimde sosyal devlet ihtiyacının sonuçlara yansıdığını ifade etti.

Seçimi kazanan DEM Partili belediyelerin de sosyal projelerle yurttaşların yaşamlarını kolaylaştıracak politikalar üretmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Rüstem Erkan, “Mezopotamya’nın çocuklarını, Diyarbakır’ın çocuklarını doğduğu topraklarda doyuracak politikalar üretmek lazım. Sen git yurtdışına, git Antalya’da turizm işçisi ol değil, bu topraklarda bir değer yaratacaksın. Bu sadece bura için değil her şehir için bu yaratılmalı. Kentler göç verdiği için giderek yoksullaşıyor. Buranın çocukları geleceklerini burada kuracak şekilde; burada iş kuracak, burada zenginleşecek, burada yaşayacak şekilde politikalar gerekiyor. Merkezi hükümet de yerel yönetimler de iş dünyası da böylesi politikalar üretebilmeli” dedi.

Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan, yerel seçimler, Türkiye’de değişen seçmen davranışı ve partilerin durumu üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Rustem Erkan Sosyoloji Diyarbakir Secmen

‘Türkiye genelini etkileyen bir seçim sonucu ile karşı karşıyayız’

31 Mart Mahalli İdareler seçiminde en başarılı parti olarak CHP’nin göründüğünü ifade eden Prof. Dr. Rüstem Erkan, seçim sonuçlarının CHP yöneticileri açısından da sürpriz olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Beklediklerinden daha fazla oy ve il kazanmış oldular. CHP Genel Başkanı Özgür Özel de Manisa, Balıkesir, Denizli, Bursa içinden 2’sini almaya çok yakınız diyordu. Dört il için çok fazla umutlu değillerdi ama hem bu 4 ili hem de yüksek oyla aldılar.

Biz genelde seçim başarısını 14 Mayıs seçimlerine kıyasla değerlendiriyoruz. Cumhurbaşkanı seçimi sonuçlarındaki o 52’ye 48’lik oran aslında Sayın Kılıçdaroğlu ile Sayın Erdoğan’ın değerlendirilmesiydi. Aslında o zaman da Türkiye’de daha farklı bir tablo vardı. Ama Kılıçdaroğlu üzerinden yürütülen bir propaganda Erdoğan’ın oylarını yüzde 52’ye çıkardı. Benim o dönemki gözlemim de farklı adaylarla sonucun farklı olacağı yönündeydi. Cumhur İttifakı da kendisini söz konusu yüzde 52 oy oranıyla değerlendirdiği için Türkiye’nin o günkü tablosunu okuyamadı. Türkiye’de gündelik hayatı etkileyen ekonomideki gelişmeler 14 Mayıs’tan çok şimdi seçim sonucuna yansımaya başladı. 14 Mayıs’tan sonra “Hani tencere iktidarı götürürdü” diye tartışıldı. Ama o zamanki ücret artışlarıyla vs. bu bir ölçüde baskılandı. TÜİK verileri de ücret artışlarında Milli Gelirden alınan payın arttığını gösteriyordu. Dolayısıyla o gün bu bir şekilde telafi edilebildi ama bugün gelinen noktada özellikle emeklilerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerde seçim sonuçları daha fazla etkilendi. Toplam nüfusa göre emeklilerin en yoğun olduğu iller Zonguldak ve Karbük’tür. Şehir ekonomisi de emekliler üzerinde dönüyor. Emeklilerdeki gelir kaybı başta esnaflar olmak üzere diğer kesimlere de yansıyor. AK Partinin elinde olan Zonguldak’ı CHP kazandı. Dikkat çekmeyebilir ama Kırıkkale sonucu da çok ilginç. CHP’nin tarihinde Kırıkkale’de böyle bir başarısı yok. Milliyetçi, muhafazakar seçmenlerin yoğun olduğu bir yer diye düşünülüyor. Bütün değerlendirmeleri alt üst eden bir şey var. Yine Adıyaman’da da kemikleşmiş sağ-muhafazakar bir seçmen tabanı var. Ama CHP burada yüzde 30’ların üzerine çıkabiliyordu. Tabii yerel seçimlerde aday etkisi de var ama genel konjonktürün de bir etkisi var. Türkiye genelini etkileyen bir seçim sonucu ile karşı karşıyayız. Aynı etki tüm bölgelerde ortaya çıktı.”

Rustem Erkan Secimler Diyarbakir Sosyoloji

‘CHP’de lider değişikliğinin de bir etkisi oldu’

Cumhur İttifakı içinde de seçmen geçişkenliğine dikkati çeken Prof. Dr. Erkan,  şöyle konuştu: “Sivas’ta belediye AK Parti’den Büyük Birlik Partisine geçti. AK Parti’ye gösterilen tepki bazı illerde; Elazığ, Erzincan, Bayburt vs. çok ittifakın dışına çıkmasa da diğer partilere yönelmiş oluyor. Yine Tokat’ta belediye AK Parti’den MHP’ye geçti. MHP eski Vali Recep Yazıcıoğlu’nun oğlunu aday göstermişti. Yine, Ege illerinde bir değişim var. Manisa’da merkezin dışında birçok ilçeyi de CHP kazandı. Bence CHP’de lider değişikliğinin de bir etkisi oldu. Kılıçdaroğlu her ne kadar sağ-muhafazakar kesime açılma çabasında olsa da Dersimli Kemal seçmende bir şey yaratıyormuş. Bugün Ege’de bu dağılmış ve CHP burada ciddi bir dönüşüm yaşanıyor. Tabii önceki belediye başkanlarının başarısını da gözardı etmemek lazım. Hatay da CHP’nin kendi iç tartışmasından dolayı kaybedildi. Bunun dışında Kırşehir, Bilecik, Ardahan gibi kazanılan şehirler vardı.”

Rustem Erkan Secimler Amed

‘AK Parti seçimi sadece DEM üzerinden okursa doğru olmaz’

Prof. Dr. Erkan, İstanbul’da da seçmen davranışında ciddi bir değişim yaşandığını belirterek şunları söyledi: “İstanbul’da DEM Partililerin desteğiyle bu oy oranına ulaşıldığı söyleniyor. Bence tam öyle değil. DEM seçmeninin önemli bir kısmı oy vermiş ama İstanbul’un ilçelerine baktığımızda diğer partilerden de çok ciddi oy aldığı görülüyor. Örneğin Beykoz sonucu çok ilginç. Beykoz DEM seçmeninin en az olduğu ilçedir. Ama bakıyorsunuz orada 10-15 puan bir oy artışı var. AK Parti bu seçimi sadece DEM Parti ya da sandığa gitmeme üzerinde okursa kendi açısından doğru bir değerlendirme yapmamış olur. Türkiye genelindeki bir rahatsızlığı ve mevcut politikalardaki uygulamaya dönük bir tepki olarak düşünüyorum, bu yerel seçim sonuçlarını.”

Rustem Erkan Secimler Amed Diyarbakir

‘AK Parti karşısında en güçlü aday kimse ona bir yönelme oluyor’

DEM Parti seçmeninin İmamoğlu’na destek vermesine ilişkin olarak da Prof Dr. Erkan, şunları söyledi: “Seçime birkaç gün kala Demirtaş’tan bir mesaj gelecek beklentisi vardı. Ben Demirtaş’tan bir mesaj gelmeyeceğini söylemiştim. Çünkü DEM Parti tabanını bilen bir parti. Nasıl bir politika uygularsa uygulasın çok etkili olmayacağını görüyordu. Daha önce de belirtmiştim, İstanbul seçmeni muhalif bir seçmendir. İktidar ve AK Partiye muhalif bir seçmen. Dolayısıyla orada AK Parti karşısında en güçlü aday kimse ona bir yönelme oluyor. Geçen seçim de bunu gördük. İstanbul seçmeni çok zarf atmaya gelmiyor. Son anda şuraya buraya yönel vs. diye… İstanbul seçmeni bireyselleşmiş bir seçmen ve gerektiğinde parti kararı dışında da karar alabiliyor. Onun için DEM Parti ne kadar yüklenirse yüklensin oy yüzdesi yüzde 4’ü aşmayacaktı. Genel seçimde aldığı oya ulaşamayacaktı. Bunu gördüğü için de başarısız bir sonuç ortaya çıkmasın diye seçmene kazanamayacağı illerde çok seçmeni çok fazla yönlendirmek istemedi. DEM Parti asıl başarıyı kendisinin daha önce almış olduğu belediyelerde gösterecekti. Öyle de oldu ve bölge açısından baktığımızda benim de beklentimin bir miktar üzerinde oy aldı.  Diyarbakır ve bölgede önceki aday profillerine göre daha tanınmış adaylardı. Ama 2019 seçimlerinden daha yüksek bir oy oranına ulaştı, katılımın düşmesine rağmen. Şırnak’ı kazanamadı ama oy oranını orada arttırdı. Bugüne kadar DEM Parti geleneğinin kazanamadığı Muş’ta da kazanmış durumda. Geçen seçim kazanamadığı Ağrı’yı kazandı. Kars’ın dışında önceden kazanıp da bu seçimde kanamadığı il yok. Dolayısıyla kendi bölgesinde yürütmüş olduğu siyasetle beklentilerin üzerinde bir oy aldığı görülüyor.”

Rustem Erkan Secimler Amed Sosyoloji Diyarbakir

‘Bu seçimde sosyal devlet kazanmıştır’

AK Partinin seçimlerde bir irtifa kaybı yaşadığı ve Yeniden Refah Partisine tabanından bir kayış olduğu değerlendirmelerine ilişkin de Prof. Dr. Erkan, şöyle konuştu: “Urfa ve Yozgat’ta bir kazanma durumu ve oy kayışı var. Ama bu AK Parti oylarının tamamının Yeniden Refah Partisine gittiği yönünde bir değerlendirme de doğru değil. AK Partinin CHP’ye de giden ciddi bir oyu var. Ege bölgesi başta olmak üzere Ankara ve İstanbul bağlamında bu böyle. Şimdi Ankara Polatlı seçim sonucunu nasıl değerlendireceksiniz? Polatlı’da bir önceki dönem belediye başkanı MHP’liydi ve aynı başkan CHP’den aday oldu ve kazandı. Ankara’nın Güdül diye çok küçük bir ilçesi var ve CHP orada yüzde 10’lara zor çıkıyordu. Bu seçimde ise belediye başkanlığını kazanmış. CHP Ankara’da merkez dışında da ciddi bir oy almış. Dolayısıyla Cumhur İttifakında ister AK Parti ister MHP seçmeninden de CHP’ye bir oy verilmiş. Bunda belediye başkanlarının etkisi var, Ankara büyükşehrin etkisi var. Adıyaman sonucuna da çok şaşırıyorlar. Önceden ne olursa olsun seçmen partilere pek fazla fatura kesmiyordu ama şuan Türkiye’de seçmen esnekliği ortaya çıkmış ve sadece kendi ittifakı içinde değil en karşıdakine de bir oy kayışı ortaya çıkabiliyor. Ben bunu da Türkiye siyasetinde bir normalleşme olarak görüyorum. Tüm kutuplaştırmalara rağmen artık partiler arasında bir seçmen geçişkenliği yaşanıyor. Bu da Türkiye’nin sosyolojisinin değiştiğini gösteriyor. Özellikle genç kitlede yıllardır bu var ve siyasi partiler bunu çok fazla göremiyor. Türkiye artık 2 binli yılların Türkiye’si değil ve seçmen çok başka partilere de çok kolay oy verebiliyor. Dinsel inancı, mezhebi, etnik kimliği vs. dışında da kara alma davranışı çok fazla. Türkiye seçmeninin önemli bir kısmı da 40 yaş altı kuşak ve mevcut duruma, gelecekteki konumuna göre tercihlerde bulunabiliyor. Türkiye’nin göç alan bölgelerinde de seçmen davranışında değişiklikler var. Türkiye’nin göç yollarına baktığımız zaman, Ege’ye, Marmara’ya, büyükşehirlere doğru bir göç hareketi var. Göç alan yerlerde de daha çok sol, sosyal demokrat ve belli bir ölçüde sosyal devleti öne çıkaran bir seçmen kitlesi olduğunu görüyoruz. Buralar da Cumhuriyet Halk Partisinin yükseldiği yerler oluyor. Türkiye’nin daha çok kapalı bir toplumdan açık bir topluma doğru insanların davranış biçimini, bir siyasal liberalleşme eğilimini görebiliyoruz. Aslında bu seçimde sosyal devlet kazanmıştır. Anayasanın en önemli maddesinde sosyal hukuk devleti deniyor ya, işte sosyal devlet kazanmıştır derken insanlarda devletin sosyal yönünün güçlenmesi yönünde bir talep var. Dikkat edin insanlarda büyük projelere dönük hiçbir beklenti yok. Metrolar, Kanal İstanbullar, büyük projeler vs. insanlar bunlara değil, halk daha çok gündelik hayatını kolaylaştıran projelere dönük bir ilgi gösteriyor. Kreş meselesi büyük projelerden çok daha fazla öne çıkıyor. Gündelik hayattaki pahalılık karşısında ucuz yemek olanağının ortaya çıktığı kent lokantaları daha çok ilgi görüyor. Bunlar aslında sosyal devletin görevi ve seçmenler de bu tür projelere itibar ediyor. Ankara belediyesi büyük projelerden öte öğrenciye destekten tutun yoksullara destek önem kazanıyor. Alt gelir gruplarını çeşitli projelerle desteklemek aslında sosyal devletin görevleri… Neoliberal politikaların ezmiş olduğu kitlelere dönük proje ve uygulamalar seçmende daha fazla karşılık görüyor.”

‘Bunu Yüksek Seçim Kurulu’nun çözeceğini düşünüyorum’

DEM Parti’nin Van Büyükşehir eşbaşkan adayı Abdullah Zeydan’a memnu haklarının geri alınması hamlesi ile mazbatasının AKP’li adaya verilmesi sürecine ilişkin olarak da Prof. Dr. Erkan şöyle konuştu: “Bence bunu aklıselim ve suhulet içerisinde, gerginliği arttırmadan çözmek gerekiyor. Bölgedeki illerde 8 senedir seçilmişlerin dışında kayyım politikası uygulanıyor. Bu en çok da siyasi iktidarı rahatsız eden bir duruma gelir. Seçim sonuçlarına da baktığımızda Sayın Galip Ensarioğlu’nun aday olduğu seçimde yüzde 40’a yakın oy almıştı. Bir sonraki seçimde yüzde 30, bu seçimde de yüzde 16’ya düşmüş olması AK Parti için ciddi bir sorudur.  Batman2da yüzde 40’lara çıkan bir partiydi, üçüncü parti konumuna düştü. Dolayısıyla bu uygulamalar siyasete zarar veriyor. Van’da seçilmiş bir aday var. Türkiye’nin diğer yerlerindeki seçilmişler bu hakkı ne kadar hak etmişse o da o kadar hak etmiştir. Seçim sürecinin bütünü Yüksek Seçim Kurulu’nun denetimindedir. Siyasetin dışında bir hukuk güvencesi var burada. Memnu hakların iadesini de iptalini de aynı mahkeme yapıyor. YSK’da adaylar kesinleştikten sonra artık adaylar Yüksek Seçim Kurulu’nun güvencesi altındadır. Dolayısıyla sonradan adaylığın iptali siyaseti etkiler. 85 milyonluk bir ülkede sorunsuz bir seçim sürecini rekabet içerisinde geçirdik. Avrupa ülkelerinden daha sağlıklı bir seçim günü oldu. Bu kadar kutuplaştırıcı dil ve sert eleştirilere rağmen nispeten sükûnet ve hatta barış içerisinde geçti diyebiliriz. Her yerde farklı adaylar kazandı. Şimdi bir ilde kazanmış bir aday üzerinden bu gerginliği yaratmak siyasetin kendisine de Türkiye’ye de zarar verecek bir durumdur. Bunu Yüksek Seçim Kurulu’nun çözeceğini düşünüyorum. Fakat burada siyasetin de şunu yapması lazım; AK Parti sözcüsü Ömer Çelik bu bizim dışımızdaki bir süreçtir diyor. Fakat AK Parti de şunu diyebilir; biz kazanmadığımız bir seçimde adayımızın mazbatasını almasını doğru bulmuyoruz. Bu şekilde mesele normalleşmiş olur. Çünkü AK Parti içinde de buna tepkiler var. DEM Partili belediye başkanı seçiliyor ama hizmet edemeden gidiyor. Halk onun hizmetini değerlendiremiyor. Bütün mesele bir kayyım üzerinden gidiyor ve bu da en çok iktidar partisine zarar veriyor. Bu durum Türkiye siyasetinin geneline de zarar veriyor. Bence burada hukuk içinde, barış içinde meselenin çözülmesi gerekiyor. Burada seçim sonucunu değiştirecek bir yola gidilmemesi gerektiğini düşünüyorum.”

‘Mezopotamya’nın, Diyarbakır’ın çocuklarını doğduğu topraklarda doyuracak politikalar üretmek lazım’

DEM Partinin sosyal belediyecilik konusunda topluma dokunan projeler gerçekleştirmesi konusuna dair de Prof. Dr. Erkan şunları dile getirdi: “DEM Parti Van’ı da aldığında 3 büyük şehri kazanmış oluyor. Aslında diğer şehirlerde nasıl sosyal belediyecilik öne çıkıyorsa bölgede de sadece politik bir dille DEM Parti gücünü sürdüremez. Bu bölgenin çocuklarını kendi toprağında istihdam edebilecek projeler üretilmeli. Bu sadece belediyede iş vermekle olmaz, özellikle gençleri üretime kaçacak, istihdam alanları açacak projeler olmalı. Yerel yönetimlerin üretimi arttırabilecek, meslek sahibi yapabilecek politikalar da yürütmesi lazım. Onun dışında da desteklenmesi gereken insanların mutlaka ekonomik olarak desteklemesi lazım. Çalışamayacak durumda olan, hastası, yaşlısı olan bir kitle de var. Yine çok düşük gelire sahip insanlar var. Ankara’nın yaptığını buradaki belediyelerin de yapması lazım. Çünkü kentlerde büyük bir rant var. Bu rantı sadece belli gruplara değil, o şehirde yaşayan bütün halka bölüştürmek gerekiyor. Rantı da olmuşuz anlamda kullanmıyorum, sonuçta kentte bir değer yaratılıyor ve bu değerin toplumun tüm kesimlerine özellikle de yoksul kesimlere bölüştürülmesi, paylaştırılmasının yollarının bulunması gerekiyor. Belediye bütçesinde herkesin hakkı vardır. Çok düzgün ihale yapmakla sorun çözülmüyor. Halka dönük bir bütçenin yapılması gerekiyor. Bu bütçeden yoksullar ne kadar pay alacak, kadınlar ne kadar pay alacak, gençler ne kadar pay alacak bu önemli. Buna göre bir planlama yapmaları gerekiyor. Yönetişim, sosyal bütçe yapmak gerekiyor. Bunu da kentin tüm paydaşlarıyla yürütmesi lazım. O zaman da zaten halk belediyelere daha fazla sahip çıkar. Ben seçildim, istediğimi yaparım değil, etkileşimi ve Diyarbakır’ın istatistiklerini bilmek gerekiyor. Diyarbakır’da 18-30 yaş arası 400 bin genç var. Bu Türkiye’nin 30 şehrinden büyük bir nüfustur. Bu nüfusun önemli bir kısmı da işsiz. Belediyenin bu genç nüfusa dönük bir politikasının olması lazım. Hep anlatıyoruz, burası Mezopotamya ilk yerleşim yer, bereketli topraklar. Mezopotamya’nın çocuklarını, Diyarbakır’ın çocuklarını doğduğu topraklarda doyuracak politikalar üretmek lazım. Sen git yurtdışına, git Antalya’da turizm işçisi ol değil, bu topraklarda bir değer yaratacaksın. Bu sadece bura için değil her şehir için bu yaratılmalı. Kentler göç verdiği için giderek yoksullaşıyor. Buranın çocukları geleceklerini burada kuracak şekilde; burada iş kuracak, burada zenginleşecek, burada yaşayacak şekilde politikalar gerekiyor. Merkezi hükümet de yerel yönetimler de iş dünyası da böylesi politikalar üretebilmeli. Diyarbakır ile Antep arasında sanayi işçisi açısından 10 kat fark var. Bunu Diyarbakır’ın bir düşünmesi lazım. Diyarbakır’ın hem sanayileşmeye hem de diğer sektörlerle ortaklaşa istihdamı arttırmaya ihtiyacı var. Buna yerel yönetimin de ciddi katkı sağlaması lazım.”

‘İktidar için Türkiye’nin bütün bileşenlerinden, her yöresinden yüksek oy alacak politikaları gerekir’

Türkiye’deki seçmen sosyolojisinin ve davranışının değiştiğini, partiler arası oy geçişkenliğinin arttığını ifade eden Prof. Dr. Erkan, bir sonraki seçimde oluşabilecek tabloya ilişkin olarak ise şu değerlendirmeleri yaptı: “Seçimler zamanında yapılırsa 4 senelik bir süre var. 4 sene uzun bir süre ama Türkiye bir değişim hattına girmiş durumda. İktidar bu değişimi nasıl okur; iyi okur ve buna göre bir kadro ve politikayla yeni bir yönelime girerse başka ama mevcut paradigma ile hareket ederse bu kayıp daha da devam eder. Bu inişin nerede dip yapacağı belli olmaz. Ama yeni bir yaklaşım ve kadro ile ivmeyi tersine de çevirebilir. Muhalefet açısından da bu inişi daha da arttıracak politikalar üretmesi lazım. Sadece belediye başkanları üzerinden değil genel Türkiye politikalarında da her kesime güven veren bir yaklaşım sergilemeli. Türkiye’de bir kesimi dışlayarak ya da sadece bir seçmen kitlesi üzerinden yüksek oy almakla iktidar olunmuyor. İstanbul seçimleri üzerinden de bu görmek mümkün. İmamoğlu Karadenizlilerden de yüksek oy almış. Bayrampaşa’da Balkan kökenlilerden de yüksek oy alıyor, Kürtlerin yoğun olduğu Esenyurt’ta da yüksek oy alıyor. İşte bu sağlanabildiğinde Türkiye’de iktidar sağlanabiliyor. Bundan sonraki genel seçim de Cumhurbaşkanlığı seçimi de bunun üzerinde şekillenecek. Cumhuriyet Halk Partisinin de Türkiye’nin bütün bileşenlerinden, her yöresinden yüksek oy alacak politikaları yürütmesi gerekir.”

Editör: Haber Merkezi