Ekolojistler, dünyanın birçok merkezinde “İnsanların yararı için sulak alanları koruyalım” temasıyla kutlanacak “2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü”ne hazırlanıyor. Sulak alanlar, ekosistem için gıda güvenliğinin sağlanmasından iklim değişikliğinin hafifletilmesine kadar uzanan birçok fayda sağlıyor. Sulak alanlar yeryüzünün en değerli ekosistemleri olmasına karşın dünyada en çok tehdit altında olan alanlardır. Sulak alanlar ormanlardan en az üç kat daha hızla yok olmaktadır. Bin 700’lü yıllardan bu yana yeryüzündeki sulak alanların yüzde 80’i, son 50 yılda ise en az yüzde 35’i yok oldu.
Bu durumdan etkilenen yerlerden birisi ise Van. 8 yıldır kayyımlarla yönetilen kentte en fazla yara alan ekolojik denge oldu. 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla ajansımıza değerlendirmelerde bulunan Çevre Tarihi Eserleri Koruma Araştırma ve Geliştirme Derneği (ÇEVDER) Başkanı Ali Kalçık, savaş ve bilinçsiz politikalara dikkati çekti.
Sulak alanlar, yeryüzünün en değerli alanlarının başında geldiğini hatırlatan Kalçık, tropikal ormanlarla birlikte sulak alanlar, balıkçılık, hayvancılık, sazcılık, turizm, rekreatif kullanımlar gibi ekonomik faaliyetlerle bulundukları bölgenin ekonomisine önemli katkılarda bulunduğunu söyledi. Kalçık, “Yapılan araştırmalar, yediğimiz balıkların yüzde 60’ından fazlasının, yaşamlarının tamamını ya da belirli bir evresini sulak alanlarda geçirdiğini göstermiştir. Son yıllarda doğa turizmine artan ilgiyle birlikte sulak alanlara olan ilgi de artmıştır. Türkiye’de ise 1930’lu yıllarda sıtma hastalığını önleme amacıyla başlayan sulak alan kurutma çalışmaları; gelişen teknoloji ve hayatımıza güçlü iş makinalarının girmesiyle yeni tarım alanları elde etme amacına yönelmiş ve son 70 yılda Türkiye ve Kurdistan’da sulak alanlarının yüzde 60’ından fazlası yok olmuştur” diye konuştu.
Van Gölü havzasının bölgenin en önemli sulak alanların olduğunu vurgulayan Kalçık, Kıyı Kanunu ve Çevre Kanunu’na aykırı uygulamalar nedeniyle meydana gelen habitat tahribi ve su kirliliği, dönemsel kuraklık ve küresel iklim değişikliğinin etkisiyle meydana gelen su çekilmesi olduğunu kaydetti. Kalçık, gölü besleyen akarsular üzerine yapılan Hidroelektrik Santralleri (HES) ve yasa dışı avcılık nedeniyle Wan Gölü’nün tehdit altına olduğunu anımsattı. Kalçık, ekoloji tahribatın en çok kentte atanan kayyımlar sonrası yaşadığına dikkati çekerek, “Kayyımlar döneminde 8 adet sulak alana ‘Millet Bahçesi’ yapıldı. Bu sulak alanlar milyonlarca metreküp beton dökerek kuruttular. Millet Bahçesi yapacağız, diye doğayı katlediyorlar. Bu sulak alanlar binlerce canlının yaşam alanıydı” dedi.
Kurdistan’da 40 yıldır devam eden savaş ve devreye konulan özel politikalar doğa tahribatını hızlandırdığını sözlerine ekleyen Kalçık, herkesin bu konuda daha duyarlı olmaya çağırdı. Kalçık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her gün Kurdistan coğrafyasına devlet eliyle yüzlerce bomba atılıyor. Bilinçli bir şekilde ormanlar yakılıyor, ağaçlar kesiliyor. Kurdistan’da güvenlik nedeniyle ağaçlar kesilerek yol yapılması dünyanın başka bir ülkesinde yoktur. Öte yandan barajlardan aynı gerekçe ile yapılıyor. Bunun tek nedeni devletin Kürtlere yönelik duyduğu nefret ve çözümsüzlükte ısrar etmesidir. Bir bütün olarak Kurdistan doğasına yönelik bunlar yaşanırken Wan’da da bu durum farksız değil. HES'ler, barajlar, sazlıkların kurutulması, kıyı kesimi şeridini imara açılması, kayyımların kıyı kesimin zengin yandaşlarına peşkeş çekerek betonlaşma vs… Biz bu sorunun çözüm yolunu, Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Paradigmada görüyoruz. Bu konuda herkesin duyarlılık ve üstüne düşen görevi yerine getirmesi gerekiyor. Biz vahşi kapitalizmin doğamıza, yaşamımıza ve coğrafyamıza yönelik gerçekleştirdiği saldırılara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.”