Mavi kayanın altında

Uzak diyarlardaki okyanusta fırtınalı bir gece…

Dalgalar her vurdukça kıyıya sanki biraz daha sinirleniyordu deniz. Suyunun her zerresi öfkeliydi. Şiddetle çarpıp kayalara kurtulmak istiyordu sanki bütün yüklerinden. Fazla mıydı bu kadarı? taşıyamıyor muydu artık? Bundan mıydı öfkesi? Yoksa sürekli kirletilmesine, içinde yaşayan canlıların insanlar tarafından yok sayılmasına mıydı? “Kesin ondan “dedi, Yengeç çünkü o da öfkeliydi insanlara. Ne zaman öğrenecekler ?”Ne zaman fark edecekler? Aslında bu kadar basit olup yapmayı reddettikleri şeyi, doğayı dinlemeyi anlamayı ne zaman başaracaklar?” dedi kendi kendine.

Kalbi korkuyla doluydu. Suyun aniden yükseldiğini görmek ürkütüyordu onu. Ama neyse ki küçük kıskaçları gözlerini iyice kapatmasına yardım ediyordu. “Sorun yok “ dedi. Mavi kayası güvenliydi. Birçok fırtınadan kurtulmuştu onun sayesinde. Hem üzeri her zaman okyanusun en lezzetli yosunlarıyla dolu olurdu. Ya da Yengeç öyle sanırdı. Birazdan bitecekti. Fırtına her zaman dinerdi. Fırtınadan ve okyanusta ki tehlikelerden daha çok korkutan bir şey vardı onu. Kıskaçlarıyla ne kadar kapatsa da gözlerini ,sesler gitmezdi hiç kulaklarından. Önce hareket eden bir tekne görünür sonra çaresizce yüzeye çekilen onlarca balık, yengeç, midye ve daha pek çoğu.

Derken dindi fırtına. Okyanus yorulmuştu artık. Sakinleşmişti. Gökyüzü de yardım ediyordu ona. Güneş tüm ışıltısını dağıtabilsin diye çekilmişti bulutlar. Yengeç de fark etti. Işık o kadar güçlüydü ki sıkıca kapattığı gözleri bile anlamıştı aydınlandığını her yerin. Çekti minik kıskaçlarını gözlerinden. Derin bir nefes alıp çıktı güvenli mavi kayasının üzerine. Bir kez daha kalbi şükranla doluydu. Yine korumuştu onu. Zaten hiç şüphe yoktu içinde. Sonsuz güveniyordu mavi kayasına. Onu daha minicik bir yengeçken o büyük tehlikeden bile korumuştu. O zamandan beri asla ayrılmadı mavi kayasından. Hep tetikteydi. Bir daha olsa yine saklanacaktı mavi kayasının altına ve o balıkçı asla bulamayacaktı onu. Bu güvenle ferahladı kalbi. Sakin okyanusun ve güneşin tadını çıkardı. Sonra bir hareketlilik hissetti okyanusun yüzeyinde. Önce anlam veremedi. Sonra dalıp suyun dibine baktı. Orda mavi kayasının tam karşısında çırpınan küçük bir balık vardı. Fırtınanın etkisiyle sürüklenmiş, minik yüzgeci kayaya sıkışmıştı. Mavi kayasının altından izledi onu. Küçük balığın her çırpınışında sıkıyordu kıskaçlarını. “Hadi biraz daha, az kaldı .” diyordu. Ama olmuyordu. Küçük balık bir türlü kurtaramıyordu yüzgecini. Ve artık yorgun düşmüştü pes etti. Yengeç “hadi “ dedi ona “Hadi devam et, lütfen vazgeçme.” Ama duyuramadı sesini. Küçük balığın yaşadığı çaresizliği, o güvenli mavi kayasının altında iliklerine kadar hissetti ve aniden korktuğu şey oldu. Büyük bir balık tam da o yöne doğru hızla geliyordu. “Hayır, hayır, hayır, olamaz!”. Ne yapmalıydı? Ne yapabilirdi? Küçük balık oradan çıkmazsa yem olacaktı. Kıskaçlarıyla gözlerini iyice kapattı. Her korktuğunda yaptığı gibi iyice gizlendi mavi kayasının altına. Yapacak hiçbir şey yoktu…

Sonra aniden indirdi kıskaçlarını ve çıktı yıllarca saklandığı mavi kayasından. Sadece gözlerini kapatmak için kullandığı kıskaçlarıyla itti tüm taşları ve kurtardı küçük balığı. Her şey o kadar hızlıydı ki bir anda döndü güvenli kayasına. Kalbi yine çok hızlı atıyordu ama bu defa korkudan değildi. Çok farklıydı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle anlamaya çalıştı olan biteni. Kafasında defalarca canlandırdı o sahneyi. Evet doğruydu. O yapmıştı , kurtarmıştı o küçük balığı. Ve aklına kazınan, balığın ona bakışı oldu. Tam kaçarken ona o kadar tatlı bakmıştı ki bu bakış kalbini sevgiyle doldurdu.

Sonrasında hayat yine kaldığı yerden devam etti. Yengeç güvenli mavi kayasında fırtınadan ve okyanustaki tüm tehlikelerden uzak huzurla yaşamını sürdürdü.

Ta ki uykusunu bölen o sese kadar: Tuuukkk!!!

Yengeç korkuyla açtı gözlerini. “Bu da ne .”Yoksa yine çöp mü atmıştı insanlar? “ Bir türlü  öğrenemediler .” dedi .”Doğayı, denizi, artık rahat bırakmalılar.” Sonra yine yumdu gözlerini. Ardından bir TUK sesi daha. Korkuyla sesin geldiği yöne doğru baktı ve onu gördü. Bu oydu kurtardığı küçük balık mavi kayasına vuruyordu. “Bu ne şimdi.” dedi içinden. “Ne istiyor ki benden ?”Çıkmadı kayasından usulca bekledi gitmesini. Küçük balık da vazgeçti sonunda, geriye dönüp gitti. Balığın arkasından bakarken, nasıl bu kadar korkusuzca yüzebildiğini düşündü. Bakmıyordu bile etrafına. Nasıl bu kadar tedbirsiz olabiliyordu? “Yaramaz balık.” dedi içinden. “Eğer bir daha başını belaya sokarsa ona asla yardım edemem. O bir anlık bir şeydi. Bir an önce varmalı farkına, okyanus tehlikelerle dolu . Korumalı kendini.”

Sonrasında her gün güneşin ilk ışıklarıyla beraber küçük balık mavi kayaya vurdu. Yengeç hem korkuyor hem de mutlu oluyordu. Bazen çok istiyordu çıkmayı onunla tanışmayı bazen de  hiç istemiyordu. Bu karmaşık duygularla günler, haftalar geçti. Ve bir gün güneşle beraber o beklediği ses gelmedi. Yengeç bekledi, bekledi , bekledi…Kalbi yine anlamsızca atmaya başladı. “İyi oldu. “ dedi. “Sonunda kurtuldum, vazgeçti benden.” Ama neden üzgündü bunu söylerken? “Zaten yüzgeci sıkıştığında da pes etmişti hemen, ondan da hemen vazgeçmişti.” Kalbi burkuldu. Kızgındı ama neden? Üzgündü. Ama olmamalıydı. Küçük balık çabalamıştı ama o görmezden gelmişti onu. Belki de teşekkür etmek istemişti sadece .Onun kendisini koruyan mavi kayasına duyduğu gibi şükran duymuştu ona ama artık bir önemi yoktu. Sonra birden korku kapladı kalbini. Ya bir şey olduysa? Zaten hiç dikkat etmiyordu. Ya başına bir şey geldiyse?

Panikle çıkardı kafasını kayasından ve tam o sırada küçük balık ile göz göze geldi. Yaramaz balık gizlenmiş ve yengecin çıkmasını beklemişti. Ve yine o tatlı bakış. Yengeç o bakışı hemen tanıdı. Ve kalbi ilk gördüğünde ki gibi sıcacık oldu. Küçük balık kafasıyla işaret etti ona ,çıkmasını istiyordu. Oyun oynamak istiyordu. Yengeç derin bir nefes alıp çıktı yıllarca saklandığı güvenli mavi kayasından. Küçük balıkla beraber hiç görmediği bilmediği yerlere gitti. Her gördüğü şey içinde inanılmaz bir hayranlık uyandırdı. Beraber bir sürü yosunun tadına baktılar ve eskiden sandığı gibi okyanusun en lezzetli yosunlarının mavi kayasında olmadığını öğrendi. Kendini ilk defa suyun akışına bıraktı. Dalgalar her savurdukça onu ;yaşadığını , özgür olduğunu hissetti. Hiç korkmadan bir sonraki  adımı düşünmeden kilometrelerce öteye gittiler. Küçük balık sürekli yengece bakıyordu. Sanki yengecin yanında olmak güven veriyordu ona. Yengeç şaşırdı. Bu güven garip geldi ona ve sanki doğru değildi. Küçük balığın ona bu denli güvenmesini hak edecek kadar güçlü ve korkusuz değildi çünkü. Bütün tehlikelerden koruyamazdı onu. Okyanusta milyonlarca tehlike vardı ve hiç birinin çözümü taşları itmek kadar basit değildi. Yengeç onu koruyamazdı. Daha kendisini bile koruyamıyordu. Mavi kayasının sayesinde kurtulabilmişti onca şeyden.

Yengecin aklından bunlar geçerken birden farkına vardı. Mavi kayası burada değildi. Güneş neredeyse batmak üzereydi ama o nerede olduğunu bile bilmiyordu. “Gitmem gerek ,kayama dönmem gerek.” dedi. Kalbi korkuyla atmaya başladı. Küçük balık öylece bakakaldı. Yengeç panikle bir o yana bir bu yana koşturuyordu. Tam o sırada, küçük balık kıskaçlarının altına girip minik yüzgeçleriyle sarıldı ona. Yengeç durdu aniden . Bu da neydi şimdi? Küçük balık onu sakinleştirmeye çalışıyordu ve kesinlikle işe yarıyordu. Aralarındaki sevgi Yengeci iyileştiriyordu. Küçük balık ona peşimden gel der gibi baktı. Evine mavi kayasına götürecekti onu. Yine beraber yüzmeye devam ettiler. Ve evet oradaydı işte, güvenli mavi kayası. Küçük balık onu yuvasına getirmişti. Yengeç sıkıca sarıldı ona. Tüm o korkuya paniğe rağmen muhteşem bir gün geçirmişti .Kıskaçlarıyla başını okşadı , teşekkür etti ona. Küçük balık da yine sevgi dolu baktı gözlerine. Sonra geriye dönüp gitti. Tam o sırada yüzeyde bir şeyler hissetti Yengeç . Olamaz, bu o tekne. İşte en korktuğu şey. Hemen gizlendi mavi kayasının en altına, kapattı kıskaçlarıyla gözlerini.     Korkuyordu, ağlıyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ve ağ atıldı. Duyabiliyordu çığlıkları. Kalbi neredeyse patlayacak gibi hızla atıyordu. Dayanabilir miydi buna bilmiyordu. Sürekli “Sorun yok.” dedi kendine. Güvendeyim, mavi kayam beni koruyacak. Ama yeterli olmuyordu sakinleşmesi için. Çünkü sadece kendisinin güvende olması yetmiyordu ona bunu küçük balık kayaya sıkışmış çaresizce çırpınırken anlamıştı. Yengeç tüm canlıların güvende olmasını istiyordu. Yavaş yavaş çekti kıskaçlarını gözlerinden.  Çıkardı kafasını mavi kayasından. O sırada küçük balığın da ağa takıldığını gördü. Gözlerindeki sevgi dolu bakış, yerini korkuya çaresizliğe bırakmıştı ve bu hiç yakışmamıştı ona. Yengeç hiç düşünmeden çıktı kayasının üzerine. Küçük balık onu görünce gözleri umutla parladı. Biliyordu çünkü, bir kere kurtarmıştı onu; bir kere daha yapabilirdi. Yengeç de biliyordu artık bir kere kurtarmıştı onu, bir kere daha yapabilirdi. Hemen etrafına bakındı Yengeç, işine yarayabilecek ağdan kurtulmalarını sağlayabilecek bir şeyler aradı. O sırada gözleri kıskaçlarına takıldı. İlk defa bu kadar keskin gözüktüler gözüne. Hiç vakit kaybetmeden atladı ağın üzerine ve kesmeye başladı. İşe yarıyordu her kesişinde onlarca balık kurtuluyordu. Sonunda kesti tüm ağları kurtardı tüm balıkları. Küçük balık şükranla sevgiyle bakıyordu ona ve sımsıkı sarıldı yengece. Tüm bu yaptıklarının etkisiyle deli gibi çarpan kalbi sakinleşti yengecin, iyileşti. Artık mavi kayasında huzurla durabilirdi çünkü kendisi de dahil bütün herkes güvendeydi. Yapabildiklerine şaşırdı. Kıskaçlarının keskinliğine, cesaretine emeklerine şükran duydu. Başarmıştı ve farkındaydı artık yapabildiklerinin, ÖZGÜRDÜ…