Bu dünyayla bir derdi olan, bir deniz yıldızının bile kurtulmasına büyük anlamlar atfeden iflah olmaz romantik bir hayalperestin tekiyim ben. Yaşamın getirdiği zorunluluklar yüzünden ertelediğim, ihmal ettiğim yazma eylemi benim için bu yüzden çok anlamlı bir zorunluluktur.

Newroz Gozalti

 Ömrünün yarısından fazlasını tüketmiş bir kadın olarak şimdiye kadar yaptıklarımı sık sık gözden geçirir oldum son zamanlarda. Kimilerini pişmanlıkla, kimilerini umut ve mutlulukla ama hepsini iyi ki yaşadım diye anıyorum. Ve biliyorum ki yaşadıklarımdır beni ben yapan. İşte tam da bu nedenle benim yazma hikâyem önce kendim için sonra okumak isteyenler içindir.

Yaşam iz bırakır, anılar biriktirir. Yüzünde çizgiler, bakışlarında derinlik ya da donukluk bırakır insanın. Yüzdeki çizgiler ve gözler anılarının ispatıdır aslında; onlar olmazsa belki kendin bile inanmazsın yaşadıklarına… Ve elbette bir de yazılanlar olmazsa. 

Toplum olarak ne çok şeyin kaydını tutmadan yaşadık. Örneğin 90’larda bu topraklarda neler yaşandığı ne kadar çabuk unutuldu. Tüm yaşananların yazılabilen haberleri arşivlerde hâlâ kayıtlı olmasına rağmen o zamanlara ait hikayeleri ve duyguları kayıt altına alan çok da fazla edebi eserimiz yok bence, yaşananların ağırlığına kıyasla…

90’larda gece yarılarında evlerinden çocuklarının ve eşlerinin yanından alıp götürülen babaları, anneleri, anne ve babalarının gözlerinin önünden götürülen çocukları bir de oğlunu, kızını, eşini, kardeşini bir “faili meçhul”e kurban vermiş, dizlerini ve bağırlarını döverek feryat eden kadınları hatırladım. “Eks” kelimesinin ne anlama geldiğini hemşirelik stajımı yaparken ensesinden bir kurşun yemiş ve yoğun bakımda yaşam savaşı veren, ayağa kalksa dalyan gibi görünecek o öğretmenin ölümünde öğrendiğim günü hatırladım. Henüz on yedi yaşındaydım ve ölümü olanca soğukluğuyla tanıyordum artık.

Aradan geçen bunca yıl sonra yaşanan acılar hâlâ birer tekerrürden ibaret. Hayaller, hasretler ve hatalar aynı sanki bu coğrafyada. Ama asıl önemli olan bu kısır döngüyü kırmak ve bunun için de önce kendi hatalarımızı tespit edebilme, konuşabilme cesaretini gösterebilmek. Neden mi önce kendi hatalarımız? Çünkü insanın gücü en çok kendine yetermiş de ondan.

Her anlamda birbirinden çok farklı iki kent olan ve yaşanan sorunların çözümünde birer stratejik merkez olma özelliği taşıyan Ankara ve Diyarbakır’da uzun zaman geçirmiş biri olarak söyleyebileceğim en önemli şey kendi durduğumuz yere göre öteki olanla empati kurmayı beceremediğimiz sürece birçok acının tekerrür edeceğidir. Ve bunun için yazmak acıları, kayıpları, umutları ve sevdayı… Gelecek güzel günler için geçmişi unutmamak ve unutturmamak gerekiyor.

O masum ve boncuk gözlü çocuklarımız hatırına yeniden ama yeni yöntemlerle başlamak gerekiyor. Tam da Newroz’un temsil ettiği yeni başlangıçlar gibi.