Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu’nun, 6 Şubat depremi ve sonraki sürece ilişkin hazırladığı raporu açıklandı. Platform adına açıklamayı Baro Başkanı Nahit Eren okudu.

Rapor Deprem Dkkdp

‘6 Şubat Depremlerinden Türkiye ve Suriye’de 26 milyon kişi etkilendi’

Maraş depreminin yıldönümünde Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu tarafından hazırlanan rapora ilişkin yapılan açıklama şöyle:

“Kahramanmaraş’ın Pazarcık ile Gaziantep’in Şehitkamil ilçeleri arasında kalan ve Kahramanmaraş sınırları içerisinde yer alan Sofalaca mevkiinde 6 Şubat 2023 günü saat 04.17’de 7.7 büyüklüğünde, tarihin gördüğü en büyük depremlerden birisi gerçekleşmiştir. Deprem Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay, Adana, Osmaniye, Kilis, Malatya, Şanlıurfa ve Diyarbakır illerinde oldukça büyük bir yıkım yaratmıştır. İlk depremin şoku atlatılmadan aynı gün saat 13.24’te Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü mevkiinde 7.6 büyüklüğünde ikinci büyük deprem gerçekleşmiştir. Bu depremler Türkiye’nin yanı sıra, başta Halep ve Afrin olmak üzere Suriye’de çok sayıda kentte yıkıma sebep olmuştur.

6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen depremden etkilenen 11 ilde 53 bin 537 kişinin hayatını kaybetmiş, 107.204 kişi ise yaralanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamasına göre, 6 Şubat Depremlerinden Türkiye ve Suriye’de 26 milyon kişi etkilenmiştir.

Depremin hemen ardından Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu bünyesinde bir kriz merkezi oluşturulmuş, bütün çalışmalar bu merkezin koordinasyonunda yürütülmüştür.

Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu olarak oluşturulan Kriz Merkezimizin en önemli başarılarından biri, 6 Şubat depreminde acil müdahale konusunda en önemli araçların başında gelen ve enkaz kaldırma amaçlı kullanılan iş makinaları ile basit el aletlerinin şantiye alanlarından kent merkezlerine hızla transfer edilerek arama-kurtarma çalışmalarına katılmalarını sağlamak olmuştur. Bölgede faaliyet yürüten özel şirketler bu konuda toplumsal sorumluluğunu büyük bir özveri ile yerine getirmiştir.

Kent Koruma ve Dayanışma Platformu’nun çalışmaları ile Diyarbakır’da geçici barınma yerleri organize edilmiş, depremin etkilerinin en yoğun yaşandığı süreçte yurttaşların barınma ve yaşamsal ihtiyaçların giderilmesi sağlanmıştır. Platform olarak, depremin ilk gününden itibaren hem Diyarbakır’daki toplanma alanlarında hem de Adıyaman’da ihtiyaçlar temelinde insani yardım çalışması yürütülmüştür.  Adıyaman’da bulunan çadır alanlarında ve köylerde ihtiyaç analizi yapılarak Diyarbakır’dan gelen yardımların doğru adreslere ulaşması sağlanmış, çadır alanındaki çocuk oyun çadırının işlerliğini sağlanmış ve Türkiye’deki diğer kadın örgütleriyle de ortaklaşarak kadınlara yönelik hijyen kitlerinin temin edilmesi ve dağıtımında rol alınmıştır.

Deprem sonrasında, yıkılan veya ağır hasar gören yapıların yıkıntı ve enkazlarının kaldırılmasına yönelik çalışmaların; sulama, atıkların ayrıştırılması gibi gerekli önlemler alınmaksızın sürdürüldüğü, tehlikeli kimyasalların yanı sıra asbest, toz gibi zararlı bileşenlerin havaya karıştığı gözlemlenmiştir.

Yıkımı gerçekleştirilecek yapılara ilişkin gerekli önlemlerinin alınmaması ve çocuklar başta olmak üzere yurttaşların güvenliklerini tehdit etmekte, olası ölüm ve yaralanma riskini ortaya çıkarmaktadır. 

Binaların hasarsız, az hasarlı, orta hasarlı, ağır hasarlı, acil yıkılacak ve yıkık olarak sınıflandırılması yoluyla hasar tespit çalışmalarını yürüten ekiplerin karar verme süreçlerinin; bağımsız, tekniğe ve bilimsel ilkelere dayalı olarak sürdürülmesinde sorunlar yaşandığı görülmektedir. Bu hususta, yapıların güvenirliğinin tespiti açısından hasar tespit işlemlerinin uzman kişilerle yapılması, afet döneminde oluşabilecek risklerin azaltılması açısından elzemdir.

Depremde yaşanan kayıplara ve yıkımlara ilişkin tüm veriler aradan geçen bir yılın sonunda henüz açıklanmamıştır.

Şüphesiz 6 Şubat’ta yaşanan; büyüklüğü, şiddeti, yıkıcılığı ve ivmeleri açısından yer bilimcilerin ve sismologların da beklentisini aşan depremlerin toplumsal bir travma olarak uzun yıllar etkisini sürdüreceği de bir gerçektir.

Diyarbakır kent merkezinde 6 bina depremde yıkılmış, 414 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir. Diyarbakır kent merkezi ve 17 ilçede 53 acil yıkılacak, 6.770 ağır hasarlı ve 3.180 orta hasarlı yapı bulunmaktadır.

Van'da coşkulu 1 Mayıs mitingi Van'da coşkulu 1 Mayıs mitingi

Kent merkezinde ağır hasarlı binaların yıkıma başlanmış olup, ağır hasarlı binalarda 20 bine yakın konut olduğu tahmin edilmektedir. Buna karşılık Diyarbakır’da TOKİ tarafından ihalesi yapılmış konut sayısı 5.156 adet olup, yapımı tamamlanan ve teslim edilen konut bulunmamaktadır.

Diyarbakır’da geçici barınma yeri olarak, 585 konteynırda, 494 Aile ve 2300 vatandaş (1085kadın/1215erkek/226çocuk) kalmaktadır.

Diyarbakır kent merkezinde son bir yıl içerisinde yaklaşık 50.000 kişinin barınma, sosyo-ekonomik ve benzeri nedenlerle göç etmek durumunda kaldığı, ekonomik kriz nedeniyle oldukça zorlandığı, gün geçtikçe gıda ve yaşamsal ihtiyaç malzemeleri ile konut kira bedellerinde yüksek artışlar yaşandığı görülmektedir. Bu durumun ekonomik temelli göçün oluşumuna etki ettiği gözlenmektedir.

İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmış ve 6284 sayılı Kanun’un uygulanmıyor olması, kadınların şiddete maruz kaldığında adalete erişimi önünde çok ciddi bir engel oluşturmuştur. Ancak depremle birlikte kadınların örgütsel yapılara ulaşamaması depremde kadın olmanın zorluklarını gözler önüne seren örneklerdendir.

Bu düzeydeki bir afetten sonra, kayıp çocuk sayısını tam olarak belirlemek zor olabilmektedir. Zira kamuoyuna yansıyan kayıp çocuk vakıalarına ilişkin hak temelli sivil toplum örgütleriyle baroların bilgi edinme başvuruları, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığınca aradan geçen bir yıla karşın yanıtsız bırakılmakta, bu hususta yapılan suç duyurularına ilişkin soruşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.

Deprem sonrasında hazırlanan resmi raporlara göre depremden etkilenen bölgede MEB'e bağlı 20 binden fazla eğitim binasından 8 bin 162'sinde yapılan inceleme sonucu; 428 derslikli 72 okulun tamamen yıkıldığı, 3 bin 739 derslikli 504 okulun ağır hasarlı ve acil yıktırılması gerektiği, 3 bin 693 derslikli 331 okulun orta hasarlı, 30 bin 961 derslikli 2 bin 533 okulun az hasarlı olduğu tespit edilmiştir.

Aradan geçen süreye rağmen ağır ve ya orta hasarlı okulların yerine eğitim-öğretime devam edilebilecek yeni bir okulun hala inşa edilmediği, okullarının depremden zarar görmesi neticesinde lise, ortaokul ve ilkokul öğrencilerinin aynı binada bir araya getirildiği ve öğrenciler açısından nitelikli bir eğitim için fiziksel koşullarının eksik olduğu görülmektedir.

Diyarbakır kent merkezinde yıkılan Hisami, Dündar ve Yoldaş Apartmanlarına ilişkin belediyelerde işlem dosyasının bulunmadığı, Serin2 Apartmanının yapı kullanım izin belgesi düzenlenmeden iskana açıldığı, binaların ruhsat alınmaksızın kaçak olarak yapıldığı, hiçbir aşamada yapıya ilişkin olarak tespit ve denetim yapılmadığı, inşa edilirken hatalı malzeme ve işçilik kullanılması nedeniyle deprem sonrasında yıkıldığı kanaatine varıldığı, yasaların vermiş olduğu denetim ve gözetim görevlerinin yerine getirmediği görülmektedir.

Yıkılan her bir yapıya ilişkin yürütülen soruşturmalar neticesinde; devletin önleyici ve koruyucu tedbirleri almadığı, bu kapsamda yaşanan ölüm olaylarından kaynaklı sorumluluğunun bulunduğu ve yaşam hakkının sorumluluklarının yerine getirilmediği belirlenmiştir. Kastı, kusuru veya ihmali bulunan kişilerin etkin bir yargılama süreci kapsamında yargılanmadığı, 414 kişinin yaşamını yitirmesine ilişkin 6 ayrı yargılamada toplam 9 yüklenici yetkilinin tutuklu olarak yargılandığı, kurum yetkililerine ilişkin yargılamalarında ise soruşturma izni süreçleri ile sürüncemede bırakıldığı görülmektedir.

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olması, temel haklara müdahalenin önlenmesi ve koruyucu tedbirlerin alınması hususunda devlete ve somut olarak kamu gücü kullanan hem merkezi hem yerel yönetimlere sorumluluklar yüklemektedir. Krizlere ve özellikle depreme dirençli kentlerin planlanması mevcut yetkiler ve imkânlar dahilinde mümkündür.

Yapılarda güvenlik standartlarının oluşturulup uygulanması, güvenli olmayan yapılara ilişkin envanterleri derleyerek yapıların yıkılması, yeniden yapılması ya da onarılması, yerel sağlık, güvenlik ve barınma hususunda kurumların işbirliği içerisinde faaliyette bulunulması, deprem gerçekliği karşısında devletin sorumluluğunun gereğidir.

Depreme karşı öncül önlemlerden başlayarak, deprem sonrasında oluşabilecek ekonomik, sosyolojik ve psikolojik etkilerin azaltılması ve yönetilmesine kadar uzayan süreçlere sivil toplum kuruluşlarının (STK) aktif bir şekilde katılımı hem oluşabilecek kayıpları azaltmaya katkı sağlayacak, hem de olası afetlerde yaraların sarılmasını hızlandıracaktır.”

Öneriler

Raporda öneriler ise şöyle sıralandı:

“1-Şehirlerin ve insan yerleşimlerinin daha kapsayıcı, güvenli, dirençli ve sürdürülebilir kılınması sağlanmalı,

2-Tehlikeye maruz kalmayı ve afetten zarar görebilirliği önlemek ve azaltmak, müdahale ve iyileştirme ile mevcut afet riskini azaltmak, böylelikle afetlere karşı dirençliliği arttırmak için gerekli çalışmalar yürütülmelidir.

3-İnsani yardımlara dair standartlar, her koşulda devletin koruma, saygı gösterme ve yerine getirme yükümlülükleriyle birlikte ele alınmalıdır.

4-6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen depremlerde gerek can kaybı gerekse orta ve üstü hasar gören ya da yıkılan bina sayısı açısından sonuçların ağırlaşmasında sorumluluğu bulunanlara ilişkin yargı süreci eyleme uygun suç tanımları üzerinden etkili, bağımsız ve kapsamlı bir biçimde tamamlanmalı,

5-Kentteki riskli yapı stoku belirlenmeli, yapı envanteri çıkarılarak belirli bir risk sırası ile tüm binaların deprem güvenliğinin belirlenmesi zorunlu hale getirilmelidir.

6-6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun hükümleri gereğince, Diyarbakır kent merkezi ve ilçelerinde, ruhsatsız, ruhsat ve eklerine aykırı veya imar mevzuatına aykırı yapılar kayıt altına alınmalı ve gerekli dönüşüm yapılmalı,

7-Güçlendirme, kentsel dönüşüm, yerinde dönüşüm, sosyal konut projeleri ilgili meslek odalar ve üniversitelerle beraber işin uzmanları tarafından görüşler alınmalı. kamu yararı gözetilmeli, rant odaklı anlayışlar terk edilmelidir. Tüm bu uygulamalar sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır.”

Editör: Ali Abbas Yılmaz