Ebu Zer'in mutluluğa örnek;

huzursuzluğa yüz kırbaç, on değnek ortak yaşamı...

Dinlesen ve baksan elbet demeyeceksin sana ne; sen bile göreceksin Sanna Marin...

Duysana Sana hem mesaj hem de masaj sana yağı Marin'alardaki

Cehalet

Kıskançlık ve nefsi emare savaşlarını...

Duyanlara, duymayanlara... Rusya kesmiş Avrupalı sevgiliye gaz vermeyi, Ukrayna da bir çocuk şarkı söylüyor ve az sonra da silah çekmeyi öğrenecek... Dinamo Kiev Putin'e Fener ile cenkte... Benzinde indirim, motorinde bindirim, limon iki seksen mezar fiyatına...

Namaz kılmayanlar var; aç, sussuz ve çıplak cesetlerimiz var hem de her yerinden milyon kere öpülmüş. Sonra da mezarlık kirlenmesin diye mezarlığa gömülmeyen binlerce cesedimiz var. Namazı kâr bilen, kalp kıran günahkárlar var. Namaz kılıp kalp kıranlar, yoranlar var, bir kalp kırdıysan kıldığını namazın neçe olduğunu sorgulayanlar var... Kariyer peşinde namaz kılanlar var, namazda ikiyüzlülük olmaz deyip bir avuç mutluluğa ihlasla secde namaz kılanlar var... Sevgiliye götürülen elmanın hesabı yapılmaz deyip secdeye giden aşıklar var iki rekat namaza muhasebecilik yapanlar var...

Öğretmenler var öğretemeyen öğretmencikler var... Öğretmenler kırık kalpler dinleme istasyonunda; yahut yol üstü yok' satan bir dinlenme istasyonunda kariyer ve mola karışımı' ruh ve sinir hastalıkları öpücüğünde... Öğretmenim canım benim sana sarı lira vereceğim, olmazsa karakola gideceğim....

Hem sevgiliye verilen öpücük konuşulmaz, dudaklar isyanda. Dudaktır öpülür, geçilir; olmadı sevilir, geçilir yoksa dudaklarda acı kalır hep... Seveni de sevmeyeni de bir bu şehir misali, bu aşk da bizim; bu aile de bizim ağır ve romantik matematik... Bu şarkı sevenlere, sevmeyenlere...Namaz kılanlara, kılmayanlara ve dahi boş boğaz hadsiz cübelilere cübesizlere...Kör ağaçlara ,sağır göklere dilsiz ve kulaksız yere bir de hakimlere ebedi ve edebi' kocalara ve dahi Josef Stalin'in yolduğu süpersonik' yolunan tavuğuna..

Aramızda tek suçlu var o da Aşk ve binamazlar; bir de

gül bahçesindeki bahtsız Bedevi gülsen mi gülmesen mi Gülsen; yoksa ağlasan mı gül/dul şen?'

'Dokuz canım var dokuzu da sana feda...

"Horozumu kaçırdılar

Damdan dama uçurdular

Suyuna da pilav pişirdiler

Bili gah bili gah bili bili gah gah

Küpeli horozum

Kar beyazım"

Amanın çilli horozum amanın...Cennet var cehennem de emin ol yoksa da bu kadar şarkı yalan mı söylüyor şimdi.....Bir çocuk şarkı söylüyor şimdi' ve az sonra silah çekmeyi öğrenecek sevgilinin dudaklarından öperken...

Dudak çekmek. Silah çekmek... Kız halaya oğlan dayıya çekmek... Hâlâ kıskançlıkta hala, dayı ise yolsuzlukta... Sağır gökler... Ve duy sesimi. Halkın halk için halkı halkça yönetmesi gerekir diyor'' filozoflar melekler ise soruyor'' Kabil'e abin Habil nerde diye... İki eli, iki kalbi iki de' kolu yoktu ama dili vardı kar yağarken karı tatmak için. Tüylü tüylü matematik dehası var ..Hesap yapan horozlar var ...Doktor olsan ,avukat olsan ,hakim olsan yahut kanun olsan ne yazar? Bir sürü sahipsiz mezar var, ölüm var ince ince' kırmızı kar' misali. Tik tak ,tik tak sil süpür' manyetik' şifacılarımız var... 2×2=6 matematik' dehası Stalin’in ölümsüz tüylü tüylü matematik profesörü tavuğu var ... Diogenes’in tavuk yolma hikayesinin yüzyıllar içinde epey değişmiş hali de' olabilir bilemedim diyen hapçılarımız da var...

Sanna Marin' bütün zalimlere' meydan okumada,' gerçek sürtükler ise PUT Put diye İNlemede...

Ahhh Stalin'in tavuğu ahhh... Bir de çilli horozum ohhh... Ne ala memleket, Bay Putin; Gorbaçov da gitti, bitti elbet hürriyet...Hem dinle ,bak ve gör' Rivayet o ki, SSCB Komünist Parti Genel Sekreteri Josef Stalin, çalışma arkadaşlarına halkın idareye nasıl kayıtsız şartsız baş eğeceğini göstermek için, canlı bir tavuğun tüylerini yolar. Tüylerini yolduğu tavuğa yem verir ve ardından da kendinden emin şöyle der: “Gördünüz mü halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolacak ve serbest bırakacaksınız.”