"Bir geliyorsun her derde deva
Her hâlin huzur, her bir hâlin sanki rüya
Bir gülüyorsun derman feryadıma
Gölgen vurmuş aya, rüzgârlar nefesim
Bir şarkısın, makamı düş, dalgalarda sesin
Hayalin şifa, yalnızlığıma"
Ha koptu, ha kopacak" derken fırtına
Bir gülüyorsun derman feryadıma Her hâlin huzur, her bir hâlin sanki sevda"
Sanki Rüya/Birsen Tezer
Her Rapunzel hastanede akciğer kanseri yalanlarımız ve yatan ağır kanamalı karaciğer yetmezi bir yaşamlarımız vardı...
Bir de kapanmayan yaralarımız vardı...
Ama sen bir geliyorsun derdime deva
Bir gülüyorsun kalbime sevda...
Önceleri Gülüşlerin ve gelişlerin vardı, Medcezir gelgitler arasında. Aç, asi ve çırılçıplak bir köpek gibiyim.. Salyalar akıtıyor yavşaklar ense boyu karanlıklarda...
Sokaklarda çocuklar ölü doğuyor...Gazze'de kayyumlar atanıyor insanlıklara ve bir zamanlar Hakkari'de topuklarından vuruluyor adalet, Cezmi'nin ak zannedilen boyalı sakallarında...
Ve içeride içeride Arif bir şairin dediği gibi "Akşam erken iniyor mapushaneye ve dışarıda delikanlı bir bahar seviyorum seni çıldırasıya..."
Sonradan başıma da gelmez aklım nasılsa bir Ahmet Kaya türküsünde: "Birindarım, yar içeriden, yar içeriden; yar içeriden kes bağrım...
Sonra çok sonraları yıkılan uzun saçlı upuzun saçlı onurumuz haysiyetimiz vardı bir zamanlar Amerika'da/Hakkari'de ... En son kaleyi de susarak susarak kaybettik...
Sırlarımız var sana dair artık. Gözlerin olsaydı da surlarımızı yıksaydılar keşkem... Oysa sırlarımızı da kalbimizi de yok eylediler, yıktılar...Viran eylediler. Şimdi ayaklar altında haysiyetimiz...
Sonradan, çok sonradan yani anlayacağın iş işten geçtikten sonra aklı başına gelir belki de halkımın çiğnenen iradesinin...
Ahh İbsen dostum ahh, bak! Bir halk düşmanı, bir halk iradesini yıkıyor ayaklar altına alıyor ve sen susuyorsun.. Hatta neymiş susarak susarak özlüyormuşsun? Ne tez unuttun Hüseyin ve ümmetinin Kerbela da susarak şehit edilişlerini...
Unutarak unutarak ve dahi utanarak, utançlae içinde öldürüleceksin...Sabahtan akşama, akşamdan sabaha içsen de nafile..
Unutma kahkalarında yeni doğmuş kıvama gelen güneşi ve gülüşlerini ve o ilk dişlerini ...
Al sana gamzelerin Gazze, gülüşlerin Bir zamanlar Hakkari!!!
Uğruna ölmek gerek gülüşlerinin ve gamzelerine gömülmek gerek.
Gülüşlerin derman, gözlerin sevda... Gülüşlerin Hakkari, gözlerin Kuddüs; kalbin Amed, gamzelerin Gazze...Saçlarının her teline milyon ceviz ve meyve ağaçları dikeceğim ..Mübarek, sanki bir rüya ve her yanın kutsal topraklar...
Sofradan artan kalan ekmekleri kuşlara, gönülden arta kalan kemikleri köpeklere yedirme!
Günü gelir sana da aynı muameleyi ederler unutma...
Bir de gözlerimin rengini unutma! "Gitme, sana muhtacım" şarkıların dilinde... İrademsin, başımdaki tacımsın gözlerindeki şifa ile...
Gel gel de canımı al canım; ama canını sıkma olur mu? Gamzelerinde daha üzümler ezeceğim çıplak ayaklarımla ve gün batımında gamzelerinde güneşlenip şaraplar içeceğim...
İnsanoğlu yoldaşlığa meyilli, yoldan çıkmaya da... Sen beni al beni saçlarının teline as da yoldan çıkar...
Kanmaya da kanamaya da hazır sevenler ve ebeveynler.. Güneş kanatır, acı verir; ay gülümsetir. Sen yeter ki gel de günahlardan bir çember oluşturup cehenneminde yanalım. İster dünya dönsön, ister dönen dönsün ben dönmezem bu rüyadan her yer senle nasılsa sanki bir rüya...
Hülasai kelam sen sen ol gülüşsüz bırakma dünyayı. Yüreğim kanar...
Sanki bir rüya şarkısındaki gibi olma yoksa dağılırım, durulurum ve şarkıdaki gibi seni tekrara dururum:
"Bir bulutun içine saklanmış yüzüm"Ha indi, ha inecek" derken yağmurum
Duruluyorsun, dağılıyorsun"Ha dindi, ha dinecek" derken sel olur "