VE AYRILIK : “bu ayrılık bize iyi geldi”… / “insan bir defa düşünce artık her düşmeden önce/ sürekli dizleri sızlıyor” /… ellerim ve ayaklarım arkadan bağlanmış/ ağzımda kahverengi bir koli bandı/ iki defa dolamışlar kafamı/ gittiğin günden beri susuyorum/…/ne bende can izi ne de bardakta yosun kokusu/ zaman durmuş/ zaman bayramda babası kayıp bir çocuk/ bu ayrılık bize iyi geldi///

özlemek ile yaşamak arası uzun bir sözcüğe sığındım/…tekrar ve tekerrür/ bu özlemek fena iyi///

bir mültecinin batan bota son defa sarılması gibi/ sarıldım kokuna///

COĞRAFYA VE KAÇIŞ: sesin soykırımdan kaçan kafilenin günler sonra/ mola arasında bir bebeğin memeye kavuşması/…bilime olan inancımı/ bir muskacının telkinlerinde yitirdim/ ve coğrafya dersinden öğrendiğim birkaç şey/ yetmedi aynı anda buz tutup terlemeyi açıklamaya/ coğrafyam baştan aşağı korkak/ bu ses benim bütün coğrafyam///

VE UMUTSUZLUK: Allah umudunu kesenleri günahkâr sayarmış/…hiç umudum yok/ bu umutsuzluktan da umudumu hiç kesmedim/ günahkâr bile sayılmam/…üç kardeşin bir anneyle uyuduğu bir odada/ halının üstüne düştüm yüzükoyun/ annem çok sonradan şahitlik etti yüzüme/ bu unutma/ umudu dahi günah sayan bir şey///

ve tüm sokaklarda sokağa çıkma yasağı/ sokağa çıkanı vurdular ve kayıtlarda/ dur ihtarına uymadığım/ yalan tabi///

VE ANILAR: her aklıma düşende soluksuz kaldım kaldırımlarda/ su döktüler yüzüme ayılmam için/ durup adının üstüne yemin ederek başladım/ eski-yeni hayatıma/ kalanla gidenin savaşında başımı kaldırdım/ kalanlar vazgeçenlerin artığıdır dedim///

YİTİRİLENLER: eriyen buzlarım seller yarattı karşı kıyımda/ şehirler yok oldu/ senin evin hariç///

şimdi bir ip dolayıp tüm yazdıklarımın boyuna/ bir it gibi çekebilirsin ardından///

öfkemin durduğu yerde/ kaybetmenin güzelliğini de öğrendim/…bu dünyada evi yıkılanlar dedim/ zaten kendi evinde yaşamayanlar artık///

AYRILIK VE YENİDEN: senin o gittiğin gün/ hani beni bir cami avlusuna bırakıp gittiğin/ o gün/ gece çok uzun bir şey gibi durdu karşımda/…Şiirin devamında: “uyanır uyanmaz söylüyorum sesim içimde gür/ ey sesimi kendi içimde kendi sesiymiş gibi duyan” şair, kendi iç benliğine mi, Allah’a mı sesleniyor? Yoksa şiirin sonunda “elma salatasına limon sıkıyor musun hâlâ” dediğine mi? Şaire şiiri sorulmaz; şairin şiirleri yeniden okunur ancak!

Avuntulara karnı tok şair ve olup bitenlere de kızgın: “insan kaybettikçe güzelleşmiyor dedim/ beni artık kandırmayın///

“benim de canımda, canımdan eden kırıklar var” “çaput bağlayıp en uzun geceye/ la havle dedik hep beraber/ la havle vela/…

allah da bizi görmüyor mu/… o elimizden başka bir şey gelmeyen dua/ … bizim bir suçumuz yok ile bitti/ suçumuz yok/ la havle / la havle vela/

VE SEVGİLİ: “eleni” : gözlerin ilk gördüğüm deniz/… hep aynı kavgada/ hep aynı yerden/ hep aynı bıçakla yara almaya nasıl gönüllü olur/ insan diye açıklama… eleni/ sana delirmelerimi ve dilenmelerimi/  paris’in surlarından bir çingeneyi vurur gibi bir ordu/ lazım değil der gibi fikrimin sensizliğe meyli/ lazım değildi eleni…

seninle eşit olanın dahi canımı sıktığı bir arzu ile/ aklım bir aşiret toplantısında/ düğme ilikleyerek baştan aşağı/…

yalan yok/ yalan yok dizim/ ah efendim/ her anım siz/ siz her anımda/ anım hep sizinle/ nefesin ciğer ile düeti/ bir aklıma düşüyorsunuz/ aklım düşüyor bedenimden/ aklımın peşine mi düşsem/ aklıma düşenin peşinden mi koşsam bilemiyorum… ve eleni/ tek doğrum sen olsaydın da/ tek kalsaydım şu evrende/ yek ve pare

Allah’a sesleniyor; kulağı var çünkü. Sevgilisine sesleniyor, onun da duyduğunu biliyor; ama ses vermediğini de. Ve bir de kuşatılmışlığından söz ediyor, o ses vermeyen çevresinden.

“allah da çok yukarıda/ sesi yok, kulağı var işte… etrafım bu işte/ etrafım, allah’a ve sana çok benziyor/ sesi yok/ kulak var sadece”

Ve insanların sınıf çelişkisini gördüğü zemin ve sınıf çelişkisi diye bildiği: “evlerin üst üste dikildiği bu şehirde/ insan ya üstündekine öykünüyor/ yahut altındakinden nefret ediyor/

VE VAROLUŞSAL SANCI: “her zaman bir kadının sancısı ile/ nefese kavuşuyor bedenin/ çoğu zaman bir adamın sevinci oluyorsun/ her şey değişecek sanıyorsun/ sen hariç/

Ve bizim çözümleyemediğimiz için yerin dibine çekildiğimiz, kadim sorunumuz: “şanslıysan/ egemen bir dilin/ / egemen bir ırkın/ egemen bir dinin/ ve aşka bolca zaman/ farkındalığa biraz çaba gerekir/  şansından kurtulmak gerekir/

şanslıysan nizami orduların var/ senin için kan dökmeye hazır/ methiyeler dizen din adamların/ kafatasında turan çıkıntısı/…

şansızsan şayet durmadan dağılan orduların/ kulağında yanlış vaizlerle bir tanrı/ beyni yıkanmış bir hain/ cibilliyetine adanmış öfkeli küfürler/ genelleme içinde ölçüsü nizami bir kemik sızısı/ turan çıkıntısı yerine/ her şey değişiyor/ sen hariç… şanslıysan/ her yerde sana ait/ ne ağıtlarının dili değişir/ ne de sevincinin rengi/ şarap da içsen/ zemzem de içsen/ sen sensin şanssızsan şayet/ kimliğin bir renk skalasının tam ortasında/ ne siyahsın ne beyaz/ kenarından renk vermiyor kartların/ sadece ortası senin rengin/ toprak kabul etse de mezarda / insan kabul etmiyor dışarıda/ siirt’te türk/ çanakkale’de kürt/ her şey değişiyor sanıyorsun/ sen hariç…

Ve şair çelişkilerin farkında ve zıtlığı da kullanıyor: durup içinden dünyaya bakıyorsun/ hiçbir şey değişmemiş diyorsun/ ben hariç

Ve “çaresizlik”te: kim ne dediyse yaptım”

Ve “son mırıldanma”da: “tanrı dağa bakıp karını yağdırırmış”

Ve şairin serzenişi: “sahi hangi dağdı bu/ o kadar büyük değildim ki.”

Şairimizin şiir dünyasını ele veren dizeler aktardım ben.

Şiir okurlarına ve şairlere, şairimizin şiirini yekpare okuyun derim.

Biliyorum, siz de benim gibi seveceksiniz.

Şairimizin yolu açıktır, biliyorum. Daha nice şiir kitaplarına diyorum.

AYDIN ALP