Birkaç büyük kentin birkaç üniversitesinden geriye kalan üniversiteler, taşra üniversiteleri birer mahalle mektebidir.

Farklı renklere, farklı görüşlere, farklı dil ve etnistitelere, farklı mezheplere tanık olmadığınız, başka fikirlerle çarpışma ve çatışma olanağı bulamadığınız bir üniversite, sırdan bir mahalle lisesidir.

Üniversite öğretim görevlileri, doçentleri, profları… artık birer akademisyen değildir. Parti komiserlerince atanmış, görevlendirilmiş birer memurdurlar. Ünvanlar bilimsel yayınlarla, dil yeteneğiyle, emekle alınmıyor artık. Kimin adamı varsa, kim işini biliyorsa, kim gemisini yürütebiliyorsa, en yağlı mevkileri o alır. En yüksek ünvanları o alır. Sürekli bir eli balda olur.

Taşra üniversitelerinde farklı illerden insanlar da pek az görünüyor artık. O kentin bir üniversitesidir. Tıpkı mahalledeki lise gibi, mahalledeki ilköğretim okulu gibi. Edirne’de yüzde doksanı Edirnelidir; Hakkari’de yüzde 90’ı Hakkarilidir. Öğretim elemanları bir fen lisesinde, iyi bir Anadolu lisesinde, iyi bir Sosyal Bilimler lisesinde çalışamayacak kadar birikimsiz, donanımsızdır.

Mahalle üniversitelerin belirgin bir özelliği de akademik kadrolardaki akraba yoğunluğudur.

Bakıyorsunuz amca, dayı, yeğen, teyze, hala oğlu, velet, torun aynı üniversitede çeşitli unvanlarda görev yapmaktadır. Aristokrat aileler yanında akademik aile tipi bu üniversiteler sayesinde hayatımıza girmiş bulunmaktadır.

Mahalle üniversitelerine giren öğrenciler kültürel, sosyal, siyasal, mesleki bir derinlik kazanmadan ve empati yeteneği geliştirmeden mezun olurlar. Diplomaları da olmasa, mahalledeki herhangi bir ilkokul mezunundan ayırt edemezsiniz.

Mahalle üniversitelerinin hiç mi iyi bir özelliği yok, diye sorarsanız, bazı havaalanları gibi boş olmaması; bazı köprüler gibi müşteri garantili, döviz ödemeli olmamaları iyidir, derim.