Bulgaristanlı Vasil 32 yaşında insan canlısı bir genç. 32 yaşında olmasına rağmen, sormayan bilmeyen atmışında biri sanır. Yüzüne dikkatli baktığınızda ezilmişliğini hemen anlarsınız zaten. Yaklaşık bir aydır bir taşeron firma aracılığıyla bize yardım ediyor. Daha güzel bir yaşam için memleketi Bulgaristan'ın Avrupa Birliği üyesi olmasını fırsat bilerek annesi babası kız kardeşi ve diğer abisiyle 5 nüfus memlekette neyi var neyi yok satıp 10 yıl önce gelip Almanya'nın Wiedenbrück şehrine yerleşmişler; öyle diyor Vasil... Yerleşmişler ama şansızlık da yakalarını bırakmamış anlattığına göre.

Konuşurken gözleri doluyor, belli ki yaşanmışlıkların verdiği çaresizliği her hâline yansıyor. Vasil “tamam artık bundan sonra rahat ederiz” dediği anda annesini yakalandığı kanserden, ardından da babasını yakalandığı koronadan kaybediyor. Bu duruma çok üzülen Vasil belli ki aldığı aile kültürü gereği anne ve babasının zamansız ölümüne üzülmesi bir yana kendisini onlar olmadan yaşayamayacağının psikolojisine kaptırmış. Anlatırken kendisini aynı zamanda çaresiz, onlar olmadan hiçbir şeyi yapamayacağına inandırmış bir hali de var... Vasil’i bir yandan teselli ederken diğer yandan da kendisinin çaresiz ve güçsüz olmadığını, isterse yaşadığı kötü yaşama pekâlâ mücadele ederek müdahale edebilecek güçte olduğunu anlatınca çok seviniyor.

Yanımızda çalışan diğer arkadaşları göz ucuyla göstererek "Bunlarla sohbet ederken senin gibi konuşmuyorlar, yaptıkları benimle alay ederek "Çingene "demeleri, bu da çok zoruma gidiyor. Çingene’ysek insan değiliz sanki " diyor kaşlarını çatmayı da ihmal etmeden... “Boşver sen onların ne söylediğini” diyorum. Gözlerindeki ışıltıyı fark edince sürdürüyorum konuşmayı; “sen yapılacak olanları yap, mücadele etmesini öğrenmeliyiz yoksa canımızı sıkan bu tatsız ve anlamsız yaklaşımlar ve bakışlar canımızı daha çok sıkar, daha çok üzülürüz. Üzülmek istemiyorsak mücadele etmesini öğreneceğiz. Ben de senin gibiydim önceleri, sonra ne zaman mücadele etmesini öğrendim kendimi anlamsız şeylerle yıpratmam da sona erdi” diyorum...

Sonra laf döndü dolaştı Bulgaristanlı Marksist filozoflardan Georgi Dimitrov 'a gelince gözleri parlayarak bana "sen onu nerden biliyorsun?" diyor. “Kitaplarını okudum, büyük adam” dediğimde Vasil "Bulgarca dilinden kitapları da var mı acaba?" diye soruyor. “Olmaz mı ana dili, ne de olsa Bulgaristanlı” diyorum. Vasil, bu kez samimi bir şekilde "Ben de okumak istiyorum, nasıl edineceğim kitaplarını?" deyince birlikte interneti açtık, Amazon'dan Vasil'e Georgi Dimitrov 'un "Faşizme Karşı Birleşik Cephe" adlı kitabını ısmarladık. Bu sıcak, içten, dostane sohbetin ardından işlerimizin başına döndük...