Yazar Mehmet Mahsum ORAL’ın, Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar, kitabımızın edebi eleştirisinden. Okumanıza…

Hani olur ya alırsın bir tohumu gönül içre aşktır amacın, emek senin ya…

Tohumu serpmeye eşelersin toprağı, emek senin ya…

Niyetin yeşertmekse bir ağaç, emek senin ya…

Büyütmekse bir yaşam, emek senin ya…

Var etmekse bir aşk, emek senin ya…

Niyette filizlendiğin bir tohum, cesaretten toprağa emanet edilir elbet. Böcekler toprağı besler. Su topraktaki tohumu öpücükle besler. Tohum toprak hanedanlığının karanlığından kendini var eder. Topraktan başını çıkardığında evrende her ne var ise ona gülümser. Rüzgâr, doğa, kuşlar, arılar, karıncalar, bulutlar, buluttan akan yağmurlar ve en mühimi hepsinde baş aktör güneşin yaptıkları emek değil, emek senin ya…

Girdiydin bir evin içine, ev varlığıyla seni karşılamasını beklersin. Kimine muazzam bir abartıdan tasvir. Kimine de natürel şeffaflığın, sakinliğin, dingin ederinde hoş bir misafir. İşte, misafir eyledi bizi Mahsuni ederin, masum haddine ve mahzun edebin kalem konağına. Gördüğümüzü görmek kendimizden olsaydı. Tohumu atan sahip sanırdık kendimizi, onca olana ve anlatılana dair. Emek senin ya…

Nefesine konuk olduğum “Ev düşkünü bazı rüzgârların etkisi”nin tasnifi nefesinde mihvan olduk. Anlatılan, yaşanılan ve dile gelenler bütünselinde gayet cesaretli anlatımlar gördük. Rolden role geçişler ve bu rolün sonunda özneler ile doku ve kokuya kelam edilmiş cümleler karşıladı bizi. Farklılık zenginlik mantığıyla akışkan bir geçiş olsa da misafiri konuk etme telaşı ve kaygısı kaleme yeteri cesareti, nezaketin gölgesinde gördük. Dahasında, kalemin silahsörlük edebilmesi için bazı alışkanlıklarda yaratmak lazımdır. Anlatıverdik ya tohumu serpende toprağa, gerisini olanlar hal edebileceğine dair şek şüpheden kaçınıp herkesin görevini kendi varlığınca yapacağına ikna olmamız lazım. O vakit, doğa ve doğallık tohumu ağaç etme konusunda herkes üstüne düşeni yapacaktır. Yazarımızın nefesinde de gördüğümüz gibi bu roller kendisinden başka olanlara yazar tarafından verilmesi ürkeklik değil, yeniliğe alıştırma arzusundan olsa gerek. Ola ki böyle bir cesaret dahi kaygı ve şüpheden daha edebicedir. Bu konuda kendini, şahsımızın mizanında takdiri alkış eyledik. Bundan evvel ve bundan ötesi kaygısına girmemek lazımdı. Kalem sende ise tohum gibi onu sayfaya yani toprağa doğru yerleştirdikten sonra gereğini, gerekende, gerekenler yapacağını bilmek lazımdır. Emek senin ya…

Yazarın, bizi misafir ettiği evde, nazikliğince bizi sahiplik kaygısına düşürmedi. Masum kelimelerin mahzun mürekkebi olmak bu olsa gerek. Söz hakkı kimde ise onlara da yeterince yol, zaman ve mekân ayırması takdire şayandı. Bu emeğin hakkı tohumun dahi kendinden bilip, tohumu ağaçla sahiplenme monoloğundan çıkarıp, kalemin kendini beğenmişliğini kafamızda silmişti. Sadece söz verilenlerin hakkı konusunda daha cesaretli, daha hoş betimlemeler ve aforizmalar denenebilirdi. İmgeye kaçan korkunun betimlemedeki utangaçlığı belki de bir başlangıcın deneme konusu olarak görmek doğru olacak. Emek senin ya…    

Madem konuştu ve konuşturulduk. O vakit kelimeler daha aşkça, daha edebice korkulmadan muhabbetin sofrasına serilebilir. Bu da kalemimize naçiz bir gül sunumumuz olsun. Onun dışında basit bir ev iklimini anlatabilmek edepli ve haddini bilen kalemşörlük dışında edebi bir özgürlük, özgünlük ve sınırsızlıkla beraber özgüven ister. Bu özgüveni ayakta alkışlamak, edebimizin haddinin kıymetine hüsnamız olsun. Emek senin ya…

Etki ve tepki baskısı altında kalmadan, yapanın yaptığını layıkıyla yapabilmesi için kelam sahibinin cesareti kaleme de yansıyacağını biliriz ki emek senin ise emeğe destek veren kahramanların kıymetinden kıymet vermek, kıymetli insanların kıymetindendir. Emek senin ya…

Emek senin benim onun ya…

Emek iklime konu olan her kaleme kıymet edilip sunak edilenin ya…

Emek Mahsum yüreğin, Masum naifliğinin, mahzun zarifliğinde, Ev düşkünü bazı rüzgârların ya…

Edebi eleştiri haddimizi kıymetle kıymetlendiren kıymetlimize haddimizce aşk ola… Saygılarımla

Ömer HATTAPOĞLU