Diller yapaylık ve devrim niteliğinde bir gelişmenin ürünü değildir. Bir dil kişi veya kurumların alacağı kararların ürünü de değildir.

Dil sapma göstermez, sapmalar şeklinde düzenleme veya ıslaha tabi tutulmaz. Dil doğrudan doğruya halkların sanatkarlığının bir ürünüdür.

Dil insan zihninin ortaya koyduğu en büyük eserlerdir.  En çok filozoflar, ideologlar ve teologların ilgi alanını meşgul etmiştir. Epistemolojik metotların hepsine baş vurulmuştur. Gelinen sonuçta dil eski kuşakların miras olarak bıraktıkları muazzam bir üründür. Bu eskiden olduğu gibi bugün de böyledir. Kökeninden ziyade ürün olarak çok değerli bir insanlık mirasıdır. 

Dile yaklaşım filozofları üç guruba ayırmıştır. Pozitivistler (deneysel ispatlayıcılar), teologlar (dilin vahyedilmişliği) ve mitolojistler.

Teologlara göre önce dil yaratılmış sonra insanlar yaratılarak tek tek kendilerine vahyedilmiştir. Pozitivistler bu tezi asla kabul etmezler. Dile teolojik açıdan yaklaşanlar siyasi amaçları doğrultusunda kutsal ve kutsal olmayan diller olarak hakimiyet oluşturmanın araçlarına dönüştürmüşler.

Pozitivist ideologlar dilin insanların planlaması ve tasarısı şeklinde olmadığı bir ağacın tomurcuğu şeklinde ortaya çıktığını söyler. Bir tomurcuk meyvenin bütün özelliklerini içinde taşır zamanla şartlarını geliştirerek olgunlaşmaya başlar dilde bu ağaç tomurcuğu sürecine benzer bir tarzda gelişkinleşerek iletişim ağına dönüşür. Mitolojistler, Babil kuleleri hikayesinden yola çıkarlar.

İnsanlar oturup yıllarca bir dili ortaya çıkaralım diye bir uğraş ve süreç oluşmamıştır. Kendiliğinden bir tomurcuk şeklinde oluşmuştur.    Uzak doğu ve Çin dili tek heceli bir yapıya sahip büyük bir medeniyete hizmet ediyor. Uzak doğu dışındaki coğrafyalarda ekler uydurularak sözcüklerin anlamlarında çeşitlemelere gidilmiş. Bu anlamda Dillerin mutlak ve ortak yasaları yoktur, her dilin kendi iç yapı ve dehasının işleyiş ve ilerleyiş yapısı var.

Diller meyveler gibi birbirlerine benzeyen fakat asla aynı olmayan iç dinamiklere sahiptir. Tıpkı hiçbir ağacın başka bir ağacın iç işleyişini bozamadığı gibi. Birbirlerinin içine girerek farklı dil de oluşmaz ancak farklı diller aynı ortamlarda gezinirken perçinlenme denilen ortak kullanılan kelimeler dillerin yapısını bozmaz. Örnek radyo(godarwan) bu kelime bir dile aittir fakat başka dillerde perçinlenme usulü ile kullanabilmektedir.

Hiçbir dil başka bir dili gölgesine alarak yolundan saptıramaz. Dil deneme yanılma tarzının ürünü de değildir, her dilin ilk kalıbı üzerinden ilk başlangıcı olup ebediyen süren bir sezginin üründür.  Her dilin arkasında kendi ırk veya coğrafyasının ilk bilge kişisi vardır ancak bunun bilinmesinin imkansızlığı anonimleştirir.

Her dönemin bilge aristokrasisi, insanlığın kanunlarına vücut bulmuşlardır. Bunlar medeniyetleri kabartan kesimlerdir.  Dillerin gelişiminde ve özelliklerinin açığa çıkarılmasında bu sınıfın katkıları göz ardı edilemez.

Dişil ve eril diller en eski dillerdir, yeni dillerde dişil ve erilliğe önem verilmez. Kadın ve erkek faaliyetlerinin belirgin bir şekilde ayrı olduğu yerlerde dişil ve eril daha yoğundur.    

Dil belli bir plan çerçevesinde değil psikolojik hayatın belli bir aşamasında bir zorunluluk olarak meydana gelmiştir. Bu an aynı zamanda bir çağın başlangıcıdır.

Dili üreten psikolojik yasalar, çocuğun dili öğrendiği sırada egemen olan yasalarla aynıdır.

Ses, görme duyusu ile beyin arasında bir bağ oluşturarak ses anlam kazanıyor ve bu anlam dilin bir unsuruna dönüşüyor.  Kozalak çam değildir fakat çamın bütün özelliklerini içinde barındırır, kozalak toprağa düştükten sonra zamanla gelişerek çama dönüşür. Dilde bir çam kozalağı gibi bütün özellikleri içinde taşır, tarihsel gelişim sürecinde gelişip organize olur.  

Diller sistemsel olarak birbirlerinin içinden çıkmamışlar, her biri bağımsız olarak gelişip bugünkü düzeye erişmiş.  Dilin gelişmesi kendi içinde sistemsel olarak zaten organizedir.

Bir dil çocukluk dönemine çakılı kalabilir, Aynı zamanda her taraftan kuşatılmış gelişmesi engellenen bir dil, en çağdaş bir dil olarak sahnede yerini alabilir.

Diller düşüncenin yansımaları değiller, dil olmadan da düşünce vardı, dilsizler konuşamadıkları halde düşünme melekeleri vardır.  Binlerce yılda embriyo, kozalak veya tomurcuk olarak dünya sahnesine çıkmış bir coğrafya veya ırkın atalarının binlerce yıllık emekleri olan dilinin yasaklamaya kaybedilmesine ve unutturulmaya çalışma dünyanın en vahşi jenosidal hareketidir. Bu harekette bulunanlar kendilerine büyük başarı ve kahramanlık atfederler. Ama gelin hep birlikte onlara dur deyip kınadığımızı söyleyelim.