Musa, tanrının kendilerine Kenan bölgesini verip, Kenan bölgesine yerleşerek, kabilesini güvenceye almak için emir aldığını söyler.

Böylece Musa, kabilesini alarak mısırdan o bölgeye gider. O bölge Filistin bölgesidir.

İlk tapınaklarını orada inşa ederler. Bu tapınak Musa’nın ölümünden sonra oğlu Süleyman tarafından devam edilir. Sonradan mescidi aksaya dönüşür. İbadetlerinin kıblesi olur. Yıllar sonra Müslümanlığın doğması ile Müslümanlarda kıble olarak kullanırlar. Böylece Müslümanların da ilk kıblesi olur. 

Yahudiler-- Mademki kıblemizi kullanıyorsunuz bizin dinimize neden itiraz edip başka dinlere tapıyorsunuz-- Söylentiler üzerine Müslümanlar kıblelerini Kâbe’ye çeviriyorlar.

Musa ve Süleyman’ın ölümlerinden çok sonraları, Filistin’de yaşayan başka din ve Müslüman mensupları sürekli Yahudilere saldırı düzenledikleri için, Yahudiler orada tutunamayıp, dünyanın değişik coğrafyalarına dağılıyorlar.

Etkinlik sağlayan Müslümanlar, kendi aralarında sürekli rekabet ve çatışma yaşayarak, dağınık bir haldedirler. Hristiyan orduları bu dağınık durumlarından faydalanır. Filistin’e sefer düzenler 1099 yılında ele geçirilir. Bu sefere haçlı seferi denilmesinin sebebi savaşa katılanların hacı olacakları, katılanların bütün günahlarından azade olacakları anlamına gelmektedir.

88 yıl Filistin ve Kudüs Hristiyan haçlıların elinde kalır. 

Yaşanan süreçte ölenler, ganimetler, esirler, tecavüzler, ekonomik çöküşler, yıkımlar, acıların önemi es geçiliyor ve her zafer kazanan kendi açısından değerlendirerek orayı kurtardık deyip kendilerini kahraman ilan ediyorlar.

Tarih bütün olan bitenleri, yaşanan acıları bize unutturup o dönemki komutanların kahramanlığı veya zalimliğinden başka bir şey anlatmıyor.

Her savaşın ekonomi kazananı da var, ancak bu kazananlar halk değildir.

Haçlı Hristiyanlar Kudüs’e saldırmadan önce, Müslümanların Kudüs’ü korumak için bütün tedbirleri alır, hendekler kazar, kuyulara zehir atar, doğu roma Hristiyanlarını haçlılara yardım etmemeleri için şehir dışına çıkarır. Fakat bütün tedbirlere rağmen Kudüs haçlıların eline geçer. Haçlılar herkesi öldürerek korkunç bir katliam yapar. Bu katliamlara Müslümanlar, Yahudiler ve doğu roma Hristiyanlarını da katarlar. Çünkü bütün mallara göz koymuşlar ve kimseye ayrıcalık tanımamışlar.

Haçlı seferi başlamadan önce, gidecek olan askerleri teşvik ve motive etmeleri için, -- doğu roma da ki kardeşlerimizin bizlere ihtiyacı var, onları orada bulunan Araplardan kurtarmamız lazım, gidenlerin cennetlik olacaklarını, hacı olacaklarını, orada balların, şarapların ve güzel kızların onları beklediğini söylemekte. Kısa bir sürede bir milyon üç yüz bin gibi büyük bir kitle toplanmaktadır. Gitmek isteyenlerin hem zengin olmaları hem cennetlik olmaları motive edilir. Kırmızı haç işaretini elbiselerine yapıştırarak her geçtikleri yeri soyma, talan etme, yollarda rastladıkları insanları öldürme gibi vahşete imza atıyorlar.  Onlara göre haça giden ne günah işlerse Allah onları affedecekti.

Bütün savaş ve dış seferler, iç çatışma ve iktidarların yönetme zafiyetini, içerdeki mutsuz büyük çoğunluğun yönetenlere isyan bayrağını şaha kaldırmayı bastırmak için, dış savaşlara başvurma şeklidir. Bu dönemde nüfus hızla artmakta ve nüfus doyurulamamaktadır. Kuraklık var, tarımdaki hasat çok düşük ve çöküntü içinde. Bu ekonomik nedenler sosyal ve siyasal çalkantılar oluşturmuş. Avrupa içinde baş gösteren bu yıkımı, doğuya taşımak için kiliselere de büyük avantaj sağlıyordu.

O dönemde Selçuklular Türkmenlerle, Abbasîler Fatımilerle, sunilerin Şiilerle şiddetli çatışma halinde olmaları, haçlı ordularının doğuya saldırarak ele geçirmesi çok kolay bir hal alır.

1140 yılında Halep’te bulunan Arap ZENGİ kabilesi ilk olarak haçlılara karşı saldırılar düzenliyor. Zenginin ölümünden sonra yerine geçen oğlu Nurettin, bu saldırılara devam ederek büyük bir moral ve motivasyon yakalar. Bu başarılarının karşılığı olarak Şam’ın yönetimi kendisine verilir, büyük bir lider olarak sivrilir. Hristiyanlarla iyi ilişki içinde olanlara dinsiz deyip kendi safına çekmeye çalışır.

--Artık Arap Araplarla değil, Hristiyanlarla savaşmalıdır-- der.

Nurettin mücadele sürecinde mısırın önemini anlar ve mısır ele geçirilirse işlerinin çok kolaylaşacağını ön görür. Böylece 1169 yılında Salahattin’in komutasında mısıra asker gönderir. Salahattin mısırı alır birlik oluşturma adına bütün Şiileri tasfiye ederek Herkesi Sünni yapmak için dönüştürme sürecini örgütler. Bu eylemi suni Araplar arasında büyük güven, moral ve desteye dönüşür.

Arapların birbirlerine karşı egemenlik sürecini de durdurur.

Nurettin 1174’te ölünce bütün yetkiler Salahattin’e geçer. Salahattin Araplar üzerindeki etkinliğini artırma ve konsolide etmek için önce Şam’ın egemenliğini sağlar, sonra 1182 de Diyarbakır, 1183’te Halep, 1186 da Musul topraklarını Arapların egemenliğine tahkim edip Hristiyanlığa karşı gücünü merkezileştiriyor.

Salahattin kendi hanedanlığını kurmak için, egemen olduğu yerlerin yeterli olmadığını görmüş ve mutlak Arap egemenliğini sağlamak için, Kudüs’ü alma gereğini anlamış.

Bu gelişme karşısında Haçlıların ticari yollarının kapanması ve çöküşü, tam tersine Arap tüccarlarının ticaret yollarının, ekonominin nefes borularının gelişmesi süreci hızla Salahattin’in popülitesini artırmıştır.

1187 de Salahattin haçlı askerleri olan frankları kıstırıp hepsini imha eder. Hristiyan Kudüs krallığının gücüne büyük bir darbe vurarak morallen onları çökertir.

Haçlıların elinde olan Beyrut, nasıra, Nablus’u tek tek alarak Kudüs’ü kuşatır. Haçlılar imha olacaklarını anlayınca Salahattin’le uzlaşmak için her erkek için on, her kadın için beş, her çocuk içinde iki altın vererek anlaşırlar. Böylece haçlılar şehri terk ederler. Artık Kudüs Salahattin liderliğinde Arap Sünni Müslümanlara aittir.

Salahattin Kürt’tür fakat o kürtlük için değil, Arap topraklarını kurtarmak ve geliştirmek için mücadele eder.  Arapların komutanı sıfatı ile Araplarda büyük bir değerdir.

1828 yılında dünya Musevi cemiyeti toplantı yaparlar. Zengin Museviler bütün dünyada dışlandıklarını cemaatlerini bir yerde toplayıp dışlanmaktan kurtulmak için İngilizlerle konuşma ve kendilerine yardımcı olmalarını teklif etmeyi THEODOR HERZL görevlendirilir.

İngiliz hükümeti bu teklifi Osmanlıya aktarır, çünkü Osmanlı o dönem çok borçludur. Yüklü para için Osmanlı bu teklifi kabul eder. Osmanlı onlara Kıbrıs’ı vereceğini söyler, ancak Musevilerin kitaplarında Allah Filistin’i bahşettiği için, Filistin’i isterler. Osmanlı kabul eder, İngilizlerle birlikte bu iş kotarılır. Büyük bir emek ve çabayla Musevi zenginlerinin yardımı ile Museviler Filistin’e yerleşirler, ancak sürekli Arapların saldırı ve tacizine maruz kalırlar, kendilerini koruma adına İngilizlerin verdiği ağır silahlar sayesinde gerilla savaşı sitili ile kendilerini önce korurlar sonradan bu silahlı mücadelede büyük deneyim kazanıp kendilerini tam güvene almak için parayla aldıkları topraklara ilaveten ilhak topraklarda alırlar.

Askeri ve siyasi olarak çok güçlü bir pozisyon oluşturduktan sonra, yine İngilizlerin desteği ile 14 Mayıs 1948 yılında İsrail devleti olarak kendilerini ilan ederler. İsrail Devleti ilk tanıyan yine İngilizler olur.

İsrail sorunu Musa’nın Filistin’e hicretmesiyle başlar, bugün 2023 tam üç bin yıl geçmiş ve bu sorun yakıcı bir şekilde orta yerde duruyor. 

-bütün dış savaşlar aynı zamanda iç tasfiyeye ve rakiplerini yok etmeye de yöneliktir haçlı seferide sadece Müslümanlara karşı bir hareket değil aynı zamanda birbirlerini de imha etme savaşıdır. Hiçbir savaş ırksal ve dinsel ideolojik değildir bütün savaşlar çıkar ve alan hakimiyeti egemenliğini pekiştirme saiki ile yapılır. Ancak aynı zamanda bütün savaşlar ırk, din ve ideolojileri araç olarak kullanarak savaşanları motive etmeye çalışılır. Haçlı seferleri dönemi batı Hristiyanlığın Anadolu’da bulunan doğu Hristiyanlığı egemenliği altına almaya yöneliktir. Aynı dönem Türklerinde orta Asya’dan Anadolu’ya yerleşerek kendilerine yeni yurt edinmeye yöneliktir. bu iki güç Anadolu’yu harabeye çevirerek büyük kıyımlar yaratmışlardır. Burada başarılı olan Türkler olmuştur. Çünkü halk ikili saldırıda yorgun düşmüşler ve uzun vadeli direnememişler. Şayet gerçekten batı roma doğu roma ya yardım etmek için gelmiş olsaydı, Türkler imha edilecek ve Anadolu’ya yerleşip yurt edinemeyecekti. Yahudi inancı kitaplarında kayda geçtiği gibi özel tanrıları olan Yehova kendilerine Kenan bölgesi yani Filistin’i verdiğini buranın tanrı Yehova’nın bir armağanı olduğunu, tanrı için savaşmanın bir zorunluluk olduğu ilkesinden yola çıkarlar. Öğle bir tanrı ki Filistinlileri kovdurup yerine Yahudileri koyuyor. Kral Süleyman’ın ölümünden sonra Yahudiler ikiye ayrılır İsrail ve Yuda krallığı sonra da baskılara dayanamayıp dünyanın değişik yerlerine dağılırlar. Dünyada ilk olarak din uğruna toprak fethetmeği Yahudiler başlatmış oluyor. Tevrat’taki Samson ile delile mitolojisine dayanarak tanrının Filistinlileri sevmediği öyküleri ile doludur. Kuranda İsraillilerin atalarının Araplarında atası olduğu, tanrının onlara özel güç ve yetenek vererek peygamber mertebesine çıkardığı görüşü Müslümanların kendi içindeki handikabını oluşturur. Çünkü on binlerce Filistinli gerek Davut zamanında gerek Davud’un oğlu Süleyman zamanında katledilmişler ve köle olarak kullanılmışlar. Sonradan doğan dinlerde de kölelik geçerliliğini korumuştur. Ancak 1900 yıllarında tarih sahnesinden silinmiştir.

İslam mantalitesine göre, İsrail’in yaşam hakkının ortadan kaldırılması gerekir.

İslam’ın bu mantalitesi ve Filistin öncülerinin bu mantaliteyi kalıcı bir ideoloji haline getirmesi, sürecin çok kanlı devam ediyor olmasını ve dünyanın ezici çoğunluğunu İsraillin arkasına almasını somut bir vaka olarak orta yerde sergiliyor.

İki tarafında dini mantaliteleri, birbirlerini yok etmeden huzur ve savaşsız zeminin sağlanamayacağı inancıdır.

Muhammet zamanında da Medine’de Yahudiler yok edildiklerinde kuran baz alınmıştı. O dönem bundan habersiz olan Yahudiler, Muhammedî güvenilir ve onunla her türlü sözleşmenin yapılabilirliğine güvenerek Medine sözleşmesini birlikte hazırlamışlardı. Sonradan Allah’ın bunları lanetlediği ayetlerini sürüme sokuyor ve bu ayetlere dayanarak büyük katliamlara baş vuruluyor. Dünyaya dağılan Yahudiler, bu sefer İsa’nın katili olarak her yerde Hristiyanlar tarafından lanetlenip kovuluyorlar. 1290 da Fransa’dan, 1392 de İngiltere’den, 1492 de ispanyadan, 1497 de Portekiz’den göçe zorlanıyorlar ve bunların çoğu Osmanlılara Tekirdağ tarafına yerleşiyorlar. Avrupa’da ve Rusya’da burjuvazi ve milliyetçilik geliştiği zamanda Yahudi düşmanlığı anti semitizm devam etmiş büyük katliamlara maruz kalmışlar. Kurandaki maide süresindeki 82 ve 51 ayetler anti semitizmdir