Şarkılar hissettiklerimizle, duygularımızla mı konuşur? Peki, biz, bizler nasıl konuşuruz şarkılarla? Sessiz sessiz mi? hıçkırarak mı? Dili damağına yapışık içinden içinden susarak mı? Nasıl? Bazen bazı şarkılar birkaç nefes dinlenip yollarına devam eden şarkılar değildir; sarkı biter ama ritim devam eder. Duygu ile sözcüklerin çarpışması bilinçte şimşek gibi çakar ve alaz alaz dağlanan içte ahenkle canını kusma seremonisini başlatır kimi şarkılar. Kimimiz için şarkılar sadece şarkı değil. Peki, nedir öyleyse?

Kocaman gözleri olan bir acı, küçücük elleri olan bir mutluluk, belki de ilk kurulan hayalin yol arkadaşı olabilir bir şarkı. Kim bilir, belki de her zerresi kırık bir hayal kırıklığının sesten tanığı.

“Onlarla konuşuyorum”. Şarkılarla konuştukça unutmayı, unuttuğunu fark ettirmeyen sözcükler dolaşırken damarlarında tozu genzine kaçan anıların anları da çekerken dünün girdabına, şimdiden yarına parçalı bulutsuz günler kalır ıpıslak...

“Onlarla konuşuyorum” beni duyduklarını sanıp avunuyorum böyle, ama çiçeklerimi büyümeye ikna edemiyorum” diyor Sagopa Kajmer.

Avunuyorum derken, avutan bir şarkıda avunmayan insanın kalbinin dili dışarda, kalbinin gözlerinde sırrı dökülmüş aynaların cam kırıkları canına batıyor ve sadece onlarla konuşuyor, onu duyduklarına değil, duymadıklarına ikna oluyor, şarkı her bittiğinde insan.

 Her hissin ömrü hissedenin kimyasına bağlı. Kısa ömürlü duygular ve ömrü yaşından da büyük duygular var.  Duygular eskidikçe, işinin ehli bir iç mimarın sanat eseri çıkıyor ortaya sanki.  Kimi şarkılar da eskidikçe, muhteşem mimarinin akustiği olarak his ve şarkı yağmurla toprağın birleşmesinden doğan muhteşem kokudan farksız genizde buruk bir tat bırakıyor. Duyguların da, şarkıların da kendine has kokuları olduğunu bilenler bilir. “Onlarla konuşuyorum”. Onlarla konuşurken ölü hayallerin hayaletleri doğdukları sokakların kaldırımlarını öpüyor. Doğmamış çocuklar büyümüş çocukların göz bebeklerinde kör ebe oynarken, şarkı yine bitiyor. Çekiliyor hisler zihnin saklambaç oynamayı en çok seven odasına. Maskeler takılıyor, hayat devam ediyor ya hani! Olabildiğince her gün yeniden başlıyor gün. Ölümüne verilmiş sözden dokunmuş kravatı boynunda hayatla dans ediyor insan. Unutuyor  ya da unutmuyor sevdiği şarkıların içinde pimi çekilmiş kıvılcımlardan öğrendiklerini; acı ile bazen dans edip bazen ağlayıp bazen de gülmeyi mesela...

Onlarla, şarkılarla konuşuyorum, ama onlar beni duysun diye değil işte, bizi duymamak için. DJ aç hayatın sesini,  biz de şarkılarınkini... Şarkıların sesinden duyulmasın sesi(m)n!