Sefalet hep vardı.

Yoksul insanlar hep vardı.

Dilencilik de hep vardı.

Fakat asla böyle yaygın değildi. Koca şehirlerde bir elin parmağı kadar dilenci bulunurdu. Onları, o şehirleri bilen herkes tanırdı. Her birinin bir semti vardı. Ne zaman gitsen aynı yerde dururlardı. Kimi gerçekten sakattı, kimi bir tür hobi edinmişti. Kiminin aklı tam değildi.

İnsanlar çok gururluydu. El açmayı kendilerine yakıştırmazlardı. Sosyal bağlar güçlüydü, insanlar akrabalarının, dostlarının el açacak duruma düşmesini istemezlerdi.

Şimdi gurur mu kalmadı? Yoksulluk mu daha çok arttı? Kıtlık mı var?

Suriye savaşından sonra çok çok yaygınlaştığı bir gerçek. Artık her yerdeler. Genç adamlar, genç akadınlar, çocuklar, hele de kucağında bebek bulunan kadınlar... Işıklarda, lokantaların önünde, kafelerin önünde, mağazaların önünde, marketlerin önünde... İnsanın yüreğini burkan bir manzara. Eş dost güzel bir lokantaya gidelim, diyorsunuz, kapıda çömelmiş bir kadın; kucağında bir bebe, yanı başında iki-üç küçücük çocuk. Yaz sıcağıdır, kavrulmuşlar sıcaktan. Kıştır, yerler buz.

Kimisi, bunlar böyle zaten, devlet her şeyi veriyor, diyor.

"Mutlaka ihtiyaçları vardır, yoksa şartları öyle cazip falan değil, bol para topladıkları da söylenemez." diyorum.

"Gururları olsaydı, vatanlarında ölür, bu hallere düşmezlerdi." diyor birçok insan.

Bu insanlar çok kötü koşullarda, karınlarını doyurmak için uğraşıyorlar. El açıyorlar. Neden bu hale düştükleri ile ilgili bir sürü laf sayılabilir, ama çok trajik bir durumdalar, çok insanlık dışı şartlarda yaşıyorlar. Bir İslam dünyası varsa, İslam dünyasının çeşitli kurumları varsa: bu İslam dünyası yeryüzünde başı dik yaşamak istiyorsa, bunlara bir çare bulmalı. Silahlara ayırdıkları paraların bir kısmıyla bu insanlık dışı görüntüyü ortadan kaldırabilirler.

Birey olarak bize ne düşüyor?

Vaktiyle orta büyüklükte bir kentte, bir yoksullukla mücadele derneği şöyle bir açıklama yapmıştı: Kentimizde düzenli bir işe sahip olan insanların yarısı, maaşlarının yüzde birini bize öderlerse, ortalıkta ne dilenci bırakırız ne muhtaç aile.

Eğer devlet maaşlarımızın yüzde biri ile bu soruna çözüm bulabilecekse, bizi bu görüntülerden kurtarabilecekse, buyursun, helali hoş olsun, derim.