İnsan beyni, 24 saat düşünür. (Uykuda bile)

İnsanların beyinlerinin düşünme hızı eşittir.

Ancak, insan beyninin algılama hızı eşit değildir. Çünkü insanların algılama hızları, dış dünyalarından aldığı bilgi ve yetenek birikimleri ile doğru orantılıdır.

Bu anlamda, beynin, çalışma hızı ile algılama hızları, farklı tanımlardır.

İnsanların, bilgi ve yetenekleri çok az ise, algılama hızları da çok yavaştır.

İnsan beyni, bütün kâinatı içine alacak ve depolayacak güce ve kapasiteye sahiptir.

İnsan beyni, sürekli geleceği planlamayla meşguldür.

Beyindeki, bilgi, yetenek ve birikim miktarı, konuşma ve vücut dili üzerinde de hız açısından yansımasını bulur.

Bilgi ve yeteneklerini, güncellemenin çok gerisinde olanların, düşünceleri de kalitesini kaybeder.

Kaliteli düşünce, bilgi ve yeteneklerini sürekli güncelleyen ve birikimlerini artıranlarda mevcuttur.

Bu tanım, herkesin kendini doğru okuması açısından önemlidir.

Unutmak, beyinde boşluk oluşturmaz, zaten, beyin bütün kâinatı içine alacak kadar hacimlidir. Tek sorun, zamanın yetersizliğidir.

İnsan beyninin, besin ile ilişkilendirme yanlış bir kanıdır.

Acıma, düşünme, âşık olma, görme, işitme, vicdan gibi duygular, kalbin bir işlevi olarak biliniyordu,

Ancak, 1700 yıllarında, bütün bu işlevlerin, kalbin değil, beynin bir işlevsel fonksiyonu olduğu anlaşıldı.

Beyin, aldığı bilgi ve yetenek türüne göre, şartlı refleksler edinir.

 Bu şartlı refleksler ya caydırıcı ya da teşvik edip hareket ettiricidir.

Mesela, şeriat bilgisi ile donatılan bir kişinin, gayri İslam, alevi, sosyalist olan birisine karşı olan refleksleri, ile bilime dayalı eğitim alan bir kişinin, yukarıdaki gruplara olan refleksleri, ters yönde hareket eder.

İki kişilik, ters yönde, uç noktalarda, yabancılaşmış ve bölünmüş, toplumsal kitlelere dönüşürler.

Türk eğitim sistemi iki ideolojik boyutlu olduğundan, kendi halkını, uzlaşmaz ve kaynaşmaz, iki beyinsel algılama boyutlu olarak bölmüştür. (Sınıf boyutlu bölünme, ayrı bir konu dur)

Bir iç kargaşada, iki farklı algı boyutlu kesimlerin birbirlerini imha etmesi, doğal bir sonuç olarak tanımlanmalıdır.

Kürt coğrafyasında ise, algılama bölünmüşlüğü üç boyutludur.

Beynin 24 saat durmadan düşündüğünü, ancak algılama, düşünce yapısı ve hızı, Beynin, dış dünyadan aldığı bilgi ve yetenek tarafından yönlendirildiği, bakış açısı, materyalist bakıştır.

Tam tersi olan metafizik(dinsel) bakış açısına göre ise, bütün yönelimler, insanların kendi inisiyatifinde, olduğu anlayışıdır.

Eğer her şey, insanın kendi elinde olsaydı, şüphesiz, insanlar en iyi eylemsellikte bulunurdu.

Oysa, insanların kendilerince yaptıkları en iyi eylemsellikler, dış dünyalarında aldıkları bilgi ve yeteneklerinin türüne ve miktarına bağlıdır.

İnsanlar dış dünyalarında aldıkları bilgi, yetenek ve ideolojiler, farklı olduğu için, aynı kulvarda olmazlar ve yürümezler.

Dini eğitim alan birisi, depreme, Allah’ın kullarına bir ceza ve ihtarı olarak yorumlar.

Hala anlamadınız mı diyerek, sitem eder.

Ve kendi anlayışında olmayanlara acır.

Bilimsel eğitim alan başka birisi ise depremin jeolojik olduğu ve zemin etüdüne göre inşaatlar yapıldığında insanların ölmeyeceğini,

Eğer insanlar ölüyor ise, binaların jeolojik etüdüne göre yapılmadığından kaynaklandığını, buna da en çok hükümetlerin duyarsızlığı ve yoksul insanların sağlam bina yapacak paralarının olmaması gibi yorumlarda bulunur.

İşte birinci görüş metafizik (dinsel), ikinci görüş, materyalist görüştür.

İki görüşün temsilci ve bireylerinin yönelim, iyi, kötü ve dürüst olma anlayış ve yaklaşımları bu duruma göre ayrışır.

İnsan düşüncesini oluşturan ve harekete geçiren, beyinin içindeki bilgi türü ve miktarıdır.

Algılama ve düşünme hızı da toplanan miktar ile doğrusaldır.

İnsanların bilgi ve yetenek toplama kulvarları aynı ise, davranış kalıp, hayal ve düşünceleri çok benzeşir.

Ancak, bilgi ve yetenek topladığı kulvarları farklı ise, davranış kalıpları, hayal ve düşünceleri benzeşmez.

Yani Dini kulvarda bilgi ve yetenek toplayan ile bilim kulvarında bilgi ve yetenek toplayanların davranış kalıpları, hayalleri, düşünce tarzları, korkuları, kültürel kodları, aromatik hazlar, hak ve adaleti yorumlama biçimleri taban tabana zıt konumdadır.

Bu iki zıt konumun bir arada yaşamaları içtenlikli değildir. Yabancılaşma, korku ve şüphe konumludur. Birbirleri ile olan ilişki ve iletişimleri suni ve ikirciklidir.

Zihinsel Düşünce ve hayallerindeki farklılık, onları birbirlerine yabancılaştırarak düşmanlaştırmaya kadar götürür.

Üç sorunla karşı karşıyayız.

Birincisi, farklı miktarda bilgi toplama, ikincisi, farklı türde bilgi toplama, üçüncüsü, ekonomik katmanlar arası makasın açılma durumudur.

Bu üç faktörün kombinezonu, iç savaşın temel taşlarıdır.

Yani, farklı kulvarlardaki farklı bilgi ve yetenek toplayanlardan aynı davranış, sahiplenme ve uzlaşıyı beklemek, ideolojik zavallılıktır.

Sonuç olarak: yumruk atanda kurşun sıkanda katliam yapanda âşık olanda mutlu olanda dışardan beyne giren bilgilerin beyinde harmanlanıp kimyasal reaksiyonlar geçirdikten sonra kaslara komutu veren beyindir. Dışardan giren bilgi türü beyni konumlandırır.