Türkçede kullanılan sözcükleri anlamak için ülkenin içten ve dıştan, geçmişten bugüne geçirdiği evreleri bilmek gerekiyor. Belki bu şekilde sözcüklerin geçirdiği anlam farklılaşmasını, sözcüklerinin ilk anlamlarının yerine türetilen yeni sözcükleri anlamaya kolaylıklar sağlayabiliriz. Ama bu öyle bir kolaylıktır ki, çok zor olan bir konuya hazırlamak için okuyucu ve araştırmacıları teşvik eden cesaretlendirici, umut verici bir çabadır. Zira dildeki değişiklikler, dillerin doğasında olan bir itkiyle değil, daha çok dıştan ve içten müdahalelerle (bu tutumlar da dil hassasiyeti gözetilerek değil,) siyasilerin, cemaatlerin ve grupların iktidar hırs ve amaçları saikleriyle yapıldığı için sözcüklerin anlam değişikliğini, evrimini anlamak büyük bir çabayı gerektirir. Biz yine de anlama gayretkeşliğiyle umudumuzu diri tutalım. Biliriz ki her dil, doğaları gereği anlaşılmak içindir ve özünde bir şeyler anlattıkları gibi, kendilerini de anlaşılır kılmaya muktedirdirler.
‘’İhtilal’’ sözcüğünün çok bilinen ve duyulan bir sözcük olmasının altında yatan en önemli şey, bu sözcüğün 1789 yılında Fransa’da yaşanan büyük bir tarihsel olayla, adeta şahitlik yaparcasına özdeşleşmesidir. Bu öyle büyük bir olay ki, bir çağı kapatıp bir çağı açacak kadar, sözcüğün tam anlamıyla, çığır açıcı büyük bir eylem, büyük bir olaydır. Bu tarihsel olay, ‘’Fransız İhtilali’’ adıyla tanımlanmıştır. Bu tarihsel olayın ‘’İhtilal’’ sıfatıyla kaydedilmesi, tarihsel olayın ilk kayıt altına alındığında nasıl tanımlandığını; aynı şekilde ‘’ihtilal’’ sözcüğünün zaman içerisinde geçirdiği anlam kaymaları ve değişikliklerle de, olaya bakış açısının, yani mentalitenin zamanla nasıl değiştiğini göstermesi açısından tipik bir örnektir. Sözcüğün ilk kullanımından bugüne değin geçirdiği anlam karmaşası, sistemin geçirdiği ideolojik çatışmalar, bu çatışmaların dil düzleminde de sürmesi, yeni bir dil, yeni bir terminoloji oluşturarak yeni bir sistemi inşa etme güdüsü ve çabasının sonucudur.

‘’İhtilal’’ sözcüğü ilk olarak Fransa’da ortaya çıkan olayla kullanıma girmiş ve 1789’daki Fransa olayı da ‘’Fransız İhtilali’’ olarak tanımlanmıştır. Bugünkü kullanımdaki anlamından çok farklı olarak bu sözcük o dönem ‘’bozma, karmaşa’’ anlamıyla Fransa olayını değerlendirmiştir. Zira Osmanlı yöneticileri bu olayı kendileri için büyük bir tehlike olarak görmüşleridir ve kendi literatürlerinde bu olayı olumsuzlayıcı bir terminolojiyle adlandırmışlardır. Zira ‘’ihtilal’’ sözcüğü, ‘’bozma, biçimsel ve içerik olarak bozulmaya başlama’’ anlamında ‘’xelle / خَلَّ' ‘’ fillinden türetilmiştir. Bu sözcüğün zaman içerisinde olumsuz bir anlamdan olumluya doğru evrilmesi' de, Osmanlı’nın yıkılıp yerine ulus bir devletin doğmaya başlaması ve bu yeni ulusun doğuşunda ilham kaynağının 1789 Fransa olayı olması hasebiyledir. Artık ‘’ihtilal’’ sözcüğü, yeni ulus devletini inşa edicilerin ideolojik argümanları çerçevesinde başka bir anlamda kullanılmış, yeni ideolojinin yeni kullanmaya başladığı ‘’inkılap’’ a giden önemli bir hareket, bu ‘’inkılap’’ oluşumuna zemin hazırlayan değiştirici / dönüştürücü olaylar silsilesi olarak yorumlanmaya başlanmıştır.
‘’İnkılap’’ sözcüğünü literatüre sokan ulusçu / milliyetçi kesim, özünde askeri kökenli bir oluşumdu. Dıştan gelen bir müdahaleyle yıkılan gelenekselci bir imparatorluğun enkazları üstünde Avrupa tarzında modern / ulusçu bir devlet inşa etme amacıyla yeni bir dil ve terminoloji çalışmasına başlamıştır. Bu yeni sistem inşa etme çabasını da ‘’inkılap’’ olarak alandırmıştır. Her ne kadar ulusalcı ideoloji ‘’ihtilal’’ sözcüğünü olumlayıcı bir anlam vermeye çalışmışsa da, halkın belleğinde ‘ihtilal’’ tanımı daha çok imparatorluğun eğitim anlayışı etkisindeydi ve ulusalcılar da içten gelen bir değişiklikten çok, üstten bir dokunuşla yeni süreci kendi oluşturdukları terminoloji ile adlandırarak ‘’inkılap’’ olarak tanımlamışlardır. İnkılap sözcüğü Arapçadan alınma bir sözcük olarak ‘’devrilmek’’ anlamında ‘’kalaba / قَلَبَ ‘’ fiilinden türemiştir. İnkılap sözcüğü de ‘’devrim’’ anlamındadır. Eski sistemi yıkıp yeni sistemi inşa eden bir sistemin ideolojisi için en uygun sözcük bu olmalıydı. 1789’daki Fransa olayından esinlenip, tüm sistemini de ona dayandırdığı halde, o olayı ‘’Fransız İhtilali’’ olarak adlandırmayı olduğu gibi bırakmış, kendi oluşumunu ise ‘’Türk İnkılabı’’ olarak adlandırmıştır. Bunu yapmasındaki iki nedenden biri, halkın yerleşik bilincinde ‘’ihtilal’in kötü anlam alışkanlığı ve kendilerindeki yeni oluşumu bu alışkanlıkla ‘’ihtilal’’le özdeşleştirmeleri tehlikesi ve kabul etmemeleri; ikinci neden de yeni oluşumun dışardan ve üstten dayattığı yeni sistem formatını halkın kolay özümsemesi için iç saiklerle, yerel dinamiklerle ortaya çıktığını iddia eden yeni argümanlarla, yepyeni bir sözcük olan ‘’inkılab’’ı tanımlamaya girişmek istemesidir. Bu yaklaşım daha kolay ve daha ikna edici görülmüştür.
Ulusalcıların inkılap sözcüğünü kullanmaları tesadüf değildi. Zira o dönemin en güçlü bilimsel ve eğitim dili olan Arapçada bu sözcük askeri müdahaleler için kullanılıyordu. Yani bugünkü anlamda İngilizcedeki ‘’revolution’’ değil, ‘’coup’’ anlamındaydı. Aynı şekilde yeni sistemin oluşturucuları da askeri kökenden geldikleri için ve dönemin savaş sürecinde başrolü oynadıkları için bu oluşumu da, haliyle, askeri darbe anlamında ‘’inkılap’’ olarak tanımlamışlardır.
1789 Fransız olayıyla başlayan ve asırlar sonrası da tüm dünyayı etkileyen demokratikleşme çabaları ve halk hareketleriyle toplumlar, askeri yönetimleri sorgulamaya başlayınca inkılap sözcüğünün de tahtı sallanmaya başlandı. Yeni süreç, konjoktürel şartları gereği yeni bir dil, yeni bir söylem ve bunun için şartlara uyarlı, açıklayıcı yeni terimler ihtiyacını doğurdu. İnkılap sözcüğünü ve kendinde içkin olan anlamını ve tanımındaki sosyo – politik söylemini alaşağı edecek yeni sözcük, inkılabın anlamına tam da denk düşen, devrimdi. Yeni sürecin ruhuna yakıştırılan ‘’devrim’’ sözcüğü, daha önce çok kez yapılıp yabancı sözcüklerden arınma deneyimlerinin gösterdiği gibi, yerine konmak istenen sözcüğün birebir çevirisi örnek alınarak türetildi. ‘’Devrim’’ sözcüğü, devirmek anlamına gelen ‘’inkılab’’ın yerine geçmiştir. Tabiri yerindeyse, inkılaba karşı devrim yapılmıştır. Bu yeni sözcük de aslen Arapçadaki ‘’devr, devir-(mek)’’ fiilinden türetilmiştir. Günümüzün yazınsal ve gündelik hayatında bu iki sözcük hala etkin bir şekilde, eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Ama bazı cümlelerde, aradaki nüans (ama hayati de olabilecek) farklılığından dolayı, birbirlerinin yerine kullanılamamaktadır. Öyle ki egemen sistemin dil lügatında inkılap sözcüğü, devrim sözcüğü kadar rahatsız edici, hatta hiç de değildir.'' ''