İlk gençlik yıllarımda etüt dersinde bize tarih öğreten kişi, ‘’İstanbul fethedildi, özellikle fetih diyeceksiniz.’’ cümlesini kurduğunda ben, aklımın bir köşesinde ‘’fetih’’ sözcüğünü sonra üzerinde düşünmek, tartışmak için saklamıştım. Ardından, ‘’Moğollar Anadolu’yu istila etti.’’, ‘’Amerika, Irak’ı işgal etti.’’ cümleleri sıralanırken ben, ‘’fetih, istila, işgal’’ sözcüklerini cümlelerin kendisinden daha çok düşünmeye başlıyordum. Zira o cümleleri anlamak için de anahtar sözcükler onlardı. Sözcükleri düşünürken, bize aktarılan cümlelerin aslında bir olaylar dizisi olmadığını, bilakis bir düşünceye, daha doğrusu bir yönlendirme ve belki de bir yargıya varmamız isteniyordu. Resmi anlatıda ‘’fetih’’ sözcüğü anlam açısından fazla değişikliğe uğramadı; ama ‘’istila ve işgal’’ sözcükleri bazen birbirinin yerine kullanılıyordu. Zamanla ‘’istila’’, kendini tamamiyle “işgal”e bıraktı ve ‘’istila’’ da sadece ‘’Çekirgeler, buğday tarlasını istila etti.’’ cümlesinde kendine sabit bir yer buldu. 

fetih
Fetih

Peki, “fetih”i olumlayan şey ile “istila ve işgal”i olumsuzlayan şeyler nelerdir? Bilinir ki olumlu ve olumsuz değerlendirmeler, tamamiyle öznel yargılardır. Sözcüklere bazen hedef düşünceler doğrultusunda başka anlamlar kazandırılabilir. Zira bir sözlük inşa etmek, anayasa inşa etmek kadar önem arzedebilir. Sözcükler başka bir dilden alınsalar bile, alan kültürün siyasi ve milli emelleri sözcüklere yeni anlamlar enjekte edebilir. Bundan dolayı, ben bir dilin başka bir dilden sözcük almasına İngilizcedeki gibi “loan word / borç alınmış sözcük” olarak bakmıyorum. Zira yeni anlamlar kazandırılmış sözcükler, orijinal biçim ve içerikten farklı bir karakter kazanır. Bu karakterdeki sözcükler milli sınırlar hatta bu milli sınırlar içinde de başka sınırlar tarafından o kadar hapsedilmiş olur ki, yorum ve özellikle de çeviride büyük sıkıntılara yol açarlar. Çünkü olay aktaran cümleler gözüküyor olmalarına rağmen, esasında içkin olarak değişken ve göreceli öznel yargılar taşır. Bazen de sözcüklerin yerlerine karşıt görüşlü insanlar tarafından yine öznel yargı taşıyan başka sözcükler kullanılabilir. Sözgelimi, ‘’İstanbul, fethedilmedi, işgal edildi.’’ ya da ‘’Amerika, Irak’ı kurtardı, özgür kıldı.’’ denilebilir. Bundan dolayı ben çoğu zaman kullanılan sözcüklerin özgün ve sonradan kazandırılan anlamlarını anlamak ve onları birbirinden ayırmak için, sözcüklerin kök anlamlarına inerim. Böylece sözcüğe yeni anlamlar veren kültürün mantığını anlamada kolaylıklar sağlarım.

‘’Fetih’’ sözcüğü de Arapçadan alınan bir sözcük olarak “fetehe / فَتَحَ” fiilinden türetilmiş ve öz anlamı ‘’açma’’ anlamına gelir. Türkçeye geçerken kazandırılan mecazi anlamı da “alınan toprakların İslam egemenliğine girmesi”dir. Bundan dolayı İslam hukuku ve felsefesine göre alınan bu topraklar işgal değil, egemenliğin bir gereğidir. Sınırların açılıp genişlemesidir. Artık egemenliğin geçici değil, daimi olduğu bir toprak parçasıdır. Bunun adı fetihtir. Diğer sözcüğümüz de egemenliğin geçici biçimi olan “istila”dır. İstila, işgale giden bir yoldur. Bu yol, açılımın olumludan olumsuza geçişidir. Denilebilir ki ‘’İstila’’ sözcüğü, “wele / وَلَا” kökünden doğarak “gözetmek, bakmak, egemen olmak” anlamlarına gelir. ‘’Velayet / vali’’ sözcükleri de aynı kökten türeyerek, aslen kendi toprak parçasına katmadan geçici olarak kendine bağlama, ona üstün olma, bir nevi kendi atayacağı bir vali ile kendi vilayeti gibi yapma egemenlik biçimidir. Üçüncü sözcüğümüz olan ‘’İşgal’’ sözcüğü de diğer iki sözcük gibi, Arapçadan alınan bir sözcük olarak “şeğele / شغل” fiilinden türeyerek ‘’uğraştı, iş yaptı, meşgul etti.’’ anlamlarına gelir. Bir yeri işgal eden bir güç, orayı kendi sorunlarından başka sorunlara sevk ederek uğraştırır, öz benliğini ellerinden alarak bir nevi oyalar, kişiliksiz bir yere çevirir. İşgalci güç, kontrolüne altına aldığı toprakları kendi emelleri için işler hale getirir.

Görüldüğü üzere sözcüklerin mecaz anlamları, çoğu kez özel anlamlardır. Bu özel anlamlar, özel amaçlar doğrultusunda sözcüklere enjekte edilmiştir. Ezber eğitim metoduyla da bu sözcükler, milliyetçi hedefler doğrultusunda yeni nesillere aktarılmak üzere cümlelerde kullanılır. Böylece ezber bir dil, dayatılan bir dil olarak, asimilasyonun bir aracına dönüşür.'