İki ve ya daha fazla şey arasındaki ilişki sorunu, insanın merakını her zaman cezbetmiştir. ‘’İlişki / alaka’’ konusu, bilgi seviyesinin durumuna göre, en basitinden en karmaşığa doğru bir hal alır. Bazen bu şeyler arasındaki ilişki apaçıktır; bazen de o kadar karmaşık ya da o kadar görünmezdir ki, kurulan ya da kurulmaya çalışılan ilişkinin neticesinde ‘’saçma! Ne alaka!’’ sözleri duyulur. En bilge insanlar arasında, her şeyin birbiriyle, ilkesel olarak, ilişkide olduğu bilinir; ama onlar için önemli olan bu ilişkinin nasılllığı sorunsalıdır. Çoğu zaman ilk bakışta, basitçe görülebilen bu ilişki, tıpkı berrak suyun derinliğini göstermemesi gibi, gerçekte çok daha karmaşık ve katmanları olan bir derinliğe sahiptir. Bilimsel bilgideki gelişim seviyemiz, deneyimlerimiz ve görgümüz artıkça doğadaki nesneler ve şeyler arasındaki ilişki de daha farkedilir hale gelmeye başlar. Belki de bütün gelişmiş bilgimizi, nesnelerin birbiriyle kurulan, öğrenilen bu ilişkisine borçluyuz. Sözkonusu dil olunca da, ilişki ve ilişkilendirmenin konusu, daha ilginç bir hal alır. ‘’İlişki’’ ve ‘’ilginç’’ sözcüklerinin aynı kökten olması, ‘’ilişki’’ sözcüğünün karmaşık, derin ve bütüncül doğasına dair bize güzel izlenimler verir. Sözcüklerin arasındaki uzak-yakın anlam ilişkisi keşfi, bizi hayata dair ‘’uzak’’ ve ‘’yakın’’ tanımının dar çerçeveli esaretinden, göreceliğin özgür algısına taşımıştır. Bu özgür algının durduğu yer, yerelden evrensele doğru uzanan insanlık hikayesinin, yeryüzüyle gökyüzünü birleştirdiği ufuk çizgisidir.

Birbirleriyle ilişki kurabileciğimiz iki sözcüğümüz ‘’maaş’’ ve ‘’hukuk’’ tur. Belki bu sayede, bu iki sözcük arasında kuracağımız bir ilişki, konumuzu daha ilginç bir hale getirecektir. Arapça bir sözcük olan ‘’maaş / مَعَاش ’’ sözcüğü, ‘’yaşamak / yaşadı’’ anlamına gelen ‘’ğaşe /عَاشَ‘’ fiiliyle aynı kökten gelmiştir. İnsanın bir hizmet karşılığında aldığı maaş, insanın yaşamını idame etmesi için gerekli duyduğu şeyleri almaya olanak verir. Bu temel olanağın kendisi yaşamsal olduğu için alınan bu paraya da Türkçe ve Kürtçede doğrudan yaşamı ifade eden ‘’ مَعَاش /maaş / meaş / yaşam’’ denmesi akla yatkındır. Günlük hayatta ve fimlerde, işsizlikten kaynaklanan nedenlerle artık maaşın alınmadığı durumlarda ‘’maaş olmadan nasıl geçineceğiz?’’ söylemleri, bir gerçeğe işaret ediyor. Bu Arapça sözcüğü, Türkçe dışında Kürtçe de kullanıyor. Kürtlerin sadece Türkiye kısmında yaşayan, Türkçeden etkilenen kısmı bu sözcüğü daha çok kullandığını görüyorum. Araplarla coğrafi olarak daha yakın olmalarına rağmen Kürtler, bu sözcüğü Türklerden almıştır. Bunun nedeni, Kürtlerin eğitim dilinin Türkçe olmasından kaynaklanmaktadır. Böylece sözcük seçimi ve kullanımı da, Türkçenin yapısına ve mentalitesine göre olmaktadır. Ne yazık ki Kürtçeyle beraber bu topraklarda yaşayan diğer diller, Türkçenin baskın tutumu ve resmiyetin eliyle diğer dilleri gölgelemiştir. Ulus devletlerin bu dil politikaları neticesinde, aynı sınırlarda yaşayan azınlık ve diğer halkların dil haritası, devletin dikenli tel sınırlarının arasında yırtılmıştır. Sınırın iki tarafında yaşayan, birbirlerinin ezan seslerini bile duyan ve dil haritasına göre birbirinden etkilenmeleri, sözcük alışverişleri normal olabilecek bir durumu ortadan kaldıran şey, anormal ve insanlık dışı olan bu tek dil politikalarıdır. Bu politikaların, görünür-görünmez, o kadar keskin ve büyük ağları vardır ki, komşu halkları ayıran dikenli ve mayınlı sınırlardan tutun, anne ve çocuğu arasındaki ana sütü kadar doğal olan ana diline bile mesafeyi koyabilecek kadar her yeri sarmıştır.

Yakın zamana kadar Türkçede, bu Arapça sözcüğüne karşılık yeni bir sözcük arama neticelerinde, ‘’gelir’’ sözcüğü kullanıma sokuldu. Bu sözcük de aslen Fransızca ‘’revenue’’ ve İngilizce ‘’income’’ sözcüklerinin birebir kelime anlamından türetilmiştir. Aynı şekilde Farsçada da ‘’gelir’’ sözcüğüne karşılık kullanılan ‘’ درآمد‘’, İngilizcedeki ‘’income’’ sözcüğünün çevirisidir. Bu sözcük Farsçada yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Oysa ‘’mozd / مزد ‘’ sözcüğü Farsçanın asli sözcüğüdür. Bu sözcük yaygın bir şekilde kullanımda değildir. Kürtçede de, özellikle Sorani bölgesinde, Farsçanın etkisindeki bölgelerde, Arapça asıllı Türkçe ‘’maaş / مَعَاش ‘’ sözcüğü yerine Farsçadaki ‘’mozd / مزد‘’ sözcüğüyle aynı kökten olan ‘’miz / mûçe / muçe’’ sözcüğü daha yaygın kullanılır. Farsça ve Kürtçe aynı aileden iki dil olduğu için, aynı kökten türeyen ama küçük değişikliklerle ortak kullanılan sözcükler vardır. Çoğu zaman bu ortak sözcükleri, resmiyetin ve eğitim dilinin avantajını kullanan Farsçaya dayandırmak, dilbilimi açısından yanlış, hukuk açısından da, haksızlıktır. Çevre dillerin baskıcı politikaları ve resmiyete dahil edilmemesiyle gelişimi ciddi oranda yara alan Kürtçe, aynı zamanda kendi mirası olan, binyıllardır kendi dağarcığında varolan asli / kadim sözcüklerini Farsçaya kaptırmasıyla da iskeletinden, onu ayakta tutan omurgasından yere düşürülmeye çalışılmaktadır. Çevre dillerin bu dil politikaları, ortak ulusal / milliyetçi politikaların bir sonucudur. Zira Kürtlerin kadim toprakları bu devletlerin sınırları dahilindedir. Her biri kendi payına düşeni alma stratejileri kapsamında bu ortak politikayı yürütmektedir. Ne yazık ki bu insanlık dışı politikalar neticesinde en büyük yarayı dil almaktadır. Daha da vahimi en büyük yarayı sadece Kürtçe değil, bu topraklarda yaşayan diğer azınlık diller de, lehçe ve şiveler de almaktadır. Bilinmelidir ki bu topraklarda hangi politikalar yürütülürse yürütülsün, ardından yeniden bir ağaç yetiştirilebilir; ama kökünü kaybeden bir dilin bir daha yeşerme olanağı yoktur. Dil, sonbaharda yapraklarını kaybeden ve ilkbaharda yeniden açan bir yaprak değildir.
Peki! ‘’Maaş’’ sözcüğü, kendi orjin dilinde ne anlamda kullanılmaktadır? Açıkçası, bir dilden başka bir dile geçen sözcüklerin geçirdikleri değişim kadar, bu sözcüklerin kendi orjin dillerinde nasıl ve hangi anlamda kullanıldıkları sorusu da, beni her zaman meraklandırmıştır. Sözcüklerin çıktıkları dilden vardıkları dile kadar olan seyahatleri, başlı başına bir kültür serüvenidir. Nasıl ki seyahatnameler tarihin birer ışıldakları olarak, kendi dönemlerini zamanın karanlığından günyüzüne çıkarırlar, sözcüklerin seyahatleri de, bir name olarak, halkların kültür tarihine ışık tutar. Dil aracılığıyla ilişkiye geçen sözcükler, birbirlerinin kültürlerini besledikleri gibi, birbirlerinin tarihsel ilişkilerine de ayna tutarlarlar. Sözcüklerin namelerinden öğrendiğimiz bu tarihsel ve kültürel bilgiler, resmi politikaların iddia ettiği dil ve tarih söylemlerinden daha gerçekçidir. Halkların tarihsel ve kültürel somut mirasları bombalarla yıkılabilir, barajların suyu altında kaybedilebilir; edebi metinler, yer ve mimari yapıların adları da deforme edilebilir, başka adlarla değiştirilebilir; ama yüz hatların insanı ele vermesi gibi, sözcük zarfların kendi içindeki nameler, bir belge olarak, halkların ortak bir emekle inşa ettiği kültürel ve tarihsel ilişki mirasını bize devreder.
Arapçada ‘’maaş’’ sözcüğü, emeklilere ödenen aylık ücret yani maaştır. Fiili olarak hala çalışan kesime ödenen ücrete de, ‘’düzenli, kademeli’’ anlamında ‘’ratip /راتب ‘’ denilir. Fiili olarak çalışan kesime ödenen ücret, fiili olarak çalışmayan emekliye ödenen ücretten daha fazladır. Zira emekli için ödenen ücret, sadece yaşam için geçimini sağlayabilecek asgari düzeyde olan bir ücrettir. Bunun için Arapçada buna ‘’maaş’’ denilmiştir. İronik bir biçimde Türkçede çalışana ödenen ücret olan ‘’maaş’’ın ancak geçinebilecek bir düzeyde olması, emekçilerin aldıkları bu maaşın neden sürekli bir sorun olduğu konusu, bu sayede daha anlaşılır olmaya başlıyor. Fiili olan emeğe reva görülen karşılık, gerçekte emekliye ödenen ücret olması sorunu, gerçekte bir yaklaşımın, mentalitenin göstergesidir. Bu yaklaşımın etkisi ve baskısıyla Kürtçede ve diğer azınlık halkların dillerinde de ‘’maaş’’ sorunu vardır. Mardinli bir Arap olarak bizim ana dilimizde de ‘’maaş’’ sözcüğü, Türkçe eğitimin etkisiyle, aynı anlamda kullanılmaktadır. Haliyle başka bir ironi de şudur ki, biz Türkiyede yaşayan Araplar, Arapça orjinli bir sözcüğü Arapçada kullanıldığı anlamda değil, Türkiye’de yaşayan diğer dillerde de olduğu gibi, Türkçedeki kullanım şekliyle kullanmaktayız. Bu örnek de bize gösteriyor ki, resmi eğitim dilinin etkisi, bütün ana dilleri baskılar.'''
‘’Maaş’’ sözcüğüne karşılık, Farsçada ‘’gelir’’ anlamında ‘’deramed / درآمد‘’ sözcüğünün kullanılmasının yanında, yaygın bir şekilde, ‘’hukuk / حقوق‘’ sözcüğü de kullanılır. Ben İran gezilerimde çoğu zaman ‘’hukuk / حقوق‘’ sözcüğünü duyardım. Yazılı dilde de öyledir. Farsçada ‘’Mozd / مزد‘’ gibi kendine özgü bir sözcük olmasına rağmen Arapça bir sözcük olan ‘’hukuk‘’ sözcüğünün kullanılması, tamamiyle siyasi nedenlerdir. Halihazırdaki siyasi iktidar, hemen hemen tüm Arap ülkeleriyle düşman olmasına rağmen, dilde Arapça sözcüklere öncelik tanıması, kendine özgü sözcükleri olmasına rağmen Arapça sözcükleri tercih etmesi, din kaynaklı iktidar politikalarıdır. Kendi iç iktidarının söylem dilini, paradigmasını oturtmak için dış düşmanının ana dilini başka kılıflar altında kullanmaktan çekinmemesi, baskıcı rejimlerin gerçek yüzünü göstermesi açısından ilginç bir örnektir. Dil bize gösterir ki, dilin insani ve doğal gelişim akışına ‘’dil politikası / politika dili’’ adı altında yapılan her müdahale, gerçekte siyasi iktidar gücünün kendi dilini oluşturma, paradigmasını halklara dayatma stratejisidir. Dilde bazen saçma gibi gördüğümüz durumlar, gerçekte bir nehir kadar akışkan bir anlam bütünlüğüne sahip olan dilin önüne konulan bentlerdir. Bu bentler, geçmişten günümüze, bu iktidar paradigmalarının kalıntılarıdır. Oysa dil bir umuttur ve bizler, bir nehir olan dilin önüne konulan her bendin, er ya da geç, yıkılacağını biliyoruz.
Farsçada ‘’maaş’’ için kullanılan ‘’hukuk / حقوق‘’ sözcüğü, bir hizmete karşılık olan; ister fiziksel ister kafa olarak, bir emek sonucunda elde edilen doğal bir hak sayıldığı için bu ücrete ‘’hukuk / حقوق‘’ denilmiştir. Hukuk bilimi açısından bakıldığında da çalışanların alacakları hukuk tarafından düzenlenmiş ve güvence altına alınmıştır. Ayrıca hem Arapçada hem de Kürtçe ve Türkçede, ‘’hakkını almak, emeğin hakkını almak’’ deyişleri de, emeğin karşılığının bir hak ve hukuk çerçevesinde sayıldığını gösterir.
Birbirinden etkilenen farklı dillerin, bazen aynı anlama karşılık gelebilecek sözcüklerinin mantık tutarlığı, birbirleriyle olan ilişkilerinin sonucudur. Ortak bir coğrafyada, birbirine yakın olan kültürlerin kavrayışı, çoğu zaman birbirinden o kadar uzak değildir. Bazen de aynı kaynaktan aldıkları farklı sözcükler, kendilerine özgü bir kültür dinamiğine sahip olduklarını gösterir. Zira her kültür, kendi anlam dünyasının kavrayışına göre sözcükler türeterek kültür sözlüğüne dahil eder. ‘’Maaş’’ ve ‘’hukuk’’ sözcüklerinin farklı dillerde, ‘’emeğin karşılığı olan ücret’’ anlamında eş anlam olarak kullanılması, bir olaya ve olguya farklı dillerin bakış açısını gösterir. ‘’Hukuk’’, hem Kürtçede hem de Türkçede farklı bir anlam taşıdığı halde, aynı sözcüğün hem Kürtçe hem de Türkçede, başka bir dilin ‘’maaş’’ sözcüğüne karşılık eş anlamda kullanılması, ilk başta şaşırtıcı gelse de, sözcüğün anlamı ve ilişkilendiği olay / olgu düşünüldüğünde, sözcüğün beslendiği kültüre göre tutarlığı görülebilir.
Denilebilir ki, yaşamı üreten emeğin karşılığının yani ‘’yaşam ve geçim’’ anlamına gelen ‘’maaş’’ın, insanın en temel ve asli ‘’hukuk’ u olduğu şüphesizdir. Bu iki sözcüğün farklı dillerde eş anlam olarak kullanıldıkları kadar, birbirleriyle olan ilişkileri de düşünüldüğünde, emekle yoğrulmuş bir yaşamın, hukukun kendisi olduğunu bize gösterir.