Covid-19 salgını çeşitli varyantlarda sürse de pandemi günlerinin üzerinden bir hayli zaman geçti. İnsanlık koronavirüs pandemisini hayati tehlike anlamında geride bıraktı bırakmasına ama salgın günlerinden kalma güvensizlik hissi birçok davranışta hala da kendini gösteriyor.

İnsanın kendini güvende hissedememesi, geleceğe dönük belirsizlik hissi ekonomik alışkanlıklar üzerindeki ciddi etkisini kriz ortamının süreklileşmesiyle birlikte git gide bir davranış tarzına dönüştürdü. Pandemi günlerinde market raflarına hücum eden yurdum insanı, süreklileşen ekonomik kriz koşullarının basıncı altında bu sefer de “ucuzluk” kampanyaları peşinde koşturur oldu.

Kampanyalı ürünlere artan yoğun ilginin arz talep arasındaki makası daha da açması ürünlerin kampanya sonrası fiyatlarında da ciddi sıçramalara yol açarken, aslında dar gelirliler için geçim derdi katlanarak artmaktan başka bir sonuç üretmiyor. Kendini ekonomik olarak güvende hissedemeyen ve bir türlü iki yakası bir araya gelmeyen kitleler açısından kampanya günlerinin getirisinden çok götürüsünün olduğu gün gibi ortada. Ama her nedense yine de kampanya ürünlerini istif etmek, stoklamak hatta depo etmek önüne geçilemeyen bir davranış olarak günlük yaşantımızın bir parçası olmuş durumdadır.

Ekonomik güven endeksi verilerinin, resmi enflasyon açıklamalarının gölgesinde yurdum insanının günlük, birebir, canlı olarak tanık olduğu sürekli değişen etiket fiyatları gerçeği, kampanya peşinde koşma davranışını kronikleştirmekle kalmıyor, güvensizlik hissini daha da pekiştiriyor. Değil bir yıl sonrasını, bir hafta sonrasının dahi öngörülmediği fiyat istikrarsızlığı altında her geçen gün ihtiyaçtan fazla stokçuluk sarmalı hayatımızın kaçınılmaz bir döngüsü haline geliveriyor.

Peki, ekonomik krizden kurtuluşun henüz ufukta gözükmediği bir ortamda kampanyalar üzerinden yaşamımızın bir parçası olan stokçuluktan nasıl kurtulabiliriz? Fiyatların her an değişebildiği bir tabloda insanlara kampanyalı ürünlere hücum etmeyin deseniz de kim dinler sizi? Güvensizlik hissinin her geçen gün daha da körüklendiği bir ortamda insanların anlık, günü birlik düşünmesinin önüne geçebilecek sihirli bir dokunuş mümkün mü?

Bugün aldığımı yarın aynı fiyata alamayacaksam, bugün bulduğumla birkaç ay idare etmemin neresi yanlış diye bir savunmaya kim ne diyebilir ki. Kaldı ki, birçok davranış gibi istif etme, stoklama, eskinin tabiriyle “kıtlık günleri” gelecek gibi depo etme insanlığın öteden beri gelen davranışıdır. Bunun da ötesinde hayvanlarda da görülen saklama, depolama davranışı içgüdüsel bir dürtüdür. Tüm bunlar orta yerdeyken insan bilincinde küçük bir sıçramaya yol açabilecek iradi bir davranış hala da mümkün değil mi? Yani insanlar kampanya günlerinin “avantajlarından” yararlanmasın mı? Herkes sadece ihtiyacı kadar ürünü stok, istif, depo vs. etmeden alış veriş yapsa, zarar mı eder?

Aslında herkes aynı davranışı birlikte sergilemiş olsa kimse zarar etmez ama işte insan hali kendi karı için toplumun çıkarını hiçe sayan davranış tarzı değil mi, yaşanan tüm sorunların kaynağı? Birlikte davrandığında topluca kazanmak yerine bireysel kar için toplumsal zarara yol açmak, insan bireyciliğinin ne yazık ki kaçınılmaz bir sonucu oluveriyor. Çözüm de mantık da basit aslında, bireysel çıkar için toplumsal faydaya zarar verecek davranışlardan uzak durmak gerekiyor. Yani, bireylerin kendi içlerinde çözebileceği basit bir sorun, çözülmediğinde toplumun bir sorunsalı haline geliyor.

Covid-19 pandemisi insanlık tarihinde bir iz bırakarak geçti ama insanların ekonomik kriz koşulları altında yaşadığı güvensizlik hissi ve bunun getirdiği stoklama alışkanlığı maalesef ekonomik tabloyu ve ruh halimizi karartmayı sürdürüyor.