Bütün organizasyonların geleceklerini planlama gibi bir işlevleri vardır. Aileler, kurumlar ve şirketlerde olduğu gibi en büyük organizasyon olan devletin de böyle bir işlevi olmak durumundadır.

Organizasyonun beş yıl, on yıl, yüz yıl sonrasındaki durumuna projektörler tutulur ve beklenen durumlara karşı gerekli hazırlık ve önlemler önceden planlanır. Tabi bunu yaparken istatistik bilimi kurumlara çok önemli veriler sunar. Örneğin ülkenin 20 yıl sonrasındaki nüfusunun ne kadar olacağı istatistiksel olarak nüfus artış hızına bakılarak kestirilebilir. Bu nüfusun ne kadar okul, hastane, konuta ihtiyacının olacağı şimdiden öngörülebilir ve bu oranda buralarda görev yapacak kadar öğretmen, doktor vs. personelin yetiştirilmesi planlanır ve bu iş için gerekli kaynaklar oluşturulur. Bu yöntem sanayi, yatırım, tarım, ulaşım, güvenlik kısaca tüm alanlarda uygulanır ve onca yıl sonrasının vizyonuna uygun olarak gerekli altyapılar daha şimdiden hazırlanır. Halk arasında buna hesap-kitap denilirse de büyük organizasyonlarda bunun adı plan-program oluyor.

'Ülkemizde sosyal ve ekonomik kalkınmayı yönetmek üzere 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuştur. Bu planlamaya veri sunmak üzere de daha önce istatistik dairesi, istatistik müdürlüğü gibi adlar altında veri hazırlayan kurum 1962 yılında Devlet İstatistik Enstitüsü olarak yapılandırılmıştır. Bu maksatla ilki 1963 yılında uygulamaya konulan 1. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile ülkenin geleceği beşer yıllık periyotlarla planlanma faaliyetleri başlamıştır.

'Tabii ki burada ülkenin siyasi vizyonu ve ideolojisi kendisini bu kurumların tüm hücrelerine dayatır.' Ülkenin gelecekte nasıl bir ülke olması ile ilgili ideolojik beklentiye uygun olarak planlama da şekillenir. Örneğin oluşacak nüfusa uygun eğitim ve okul planlaması yapılırken yeni neslin hangi tür okullarda eğitilmesi gibi tercihleri siyaset belirlemeye çalışmıştır. Yakın geçmişte bu tartışmalar ve uygulamalara toplum tanıklık etmiştir. 10 Aralık 1996 tarihli Milliyet Gazetesine de manşet olan MGK’nın gündeminde Kürt nüfus artış hızı masaya yatırılıyor, gerekli tedbirler alınmazsa 2025 yılında Kürt nüfusun toplam nüfusun yarısı olacağı rapor edilerek tedbir alınması hükümete ‘tavsiye’ ediliyor. Gerçi 2022 yılında olduğumuz göz önüne alındığında bu tespitin ne kadar gerçeklikten uzak olduğu, bilimsellikten ne kadar uzak, tamamen güvenlikçi paranoyalarla hazırlandığı ayrı bir değerlendirme konusu.

2011 yılına geldiğimizde planlama uygulamaları lağvedilen DPT yerine Kalkınma Bakanlığı tarafından sürdürülmeye başlandığını görüyoruz. Ancak planlama faaliyetlerinin gittikçe istatistik biliminin gerçekleri yerine günübirlik politik hesaplarla sürdürüldüğüne tanık oluyoruz. Örneğin ülkenin ne kadar doktor, hemşire, mühendis, öğretmen, iktisatçıya ihtiyacı var olduğu ve bu ihtiyaca uygun olarak YÖK’e bu alanlarda istihdam edilecek akademik bölümler açması görevi verilmesi yerine her ile üniversite kurulması gibi ülke gerçeklerinden uzak uygulamalarla yüz yüze kaldık. Tabi beklenti politik olunca ülke gerçekleri görmezden gelinir.

Üniversiteye girişteki baraj uygulamasına da son verildiğini herkesin üniversiteye girebileceği bir döneme girdik. Herkesin üniversite mezunu olabileceği bir siyasi uygulamanın acı sonuçlarını yaşıyoruz ve gittikçe daha can yakıcı bir şekilde yaşayacağımız görülüyor. Yığınla ataması yapılmayan öğretmen, işletme-iktisat mezunu, veteriner, mühendis yetiştirilirken, doktor yetersizliğinden ülke insanının sağlık kuruluşlarında muayene olabilmek için günlerce haftalarca beklemeleri ve özel sağlık kuruluşlarının insafına maruz bırakılması tamamen planlamasızlığın ürünüdür.

Tam da bu süreçte yıkılmaya başlanan havaalanı tartışmaları da planlama mahrumiyetinin ortaya çıkardığı ayrı bir sonuçtur. Var olan bir havaalanının yolcu garantili uygulama için işletmecilere verilen taahhütlerin sonucunda ortadan kaldırılacağı görülüyor. Diğer iki havaalanının da yükünü azaltacak uygulamalar mümkün değil midir acaba? Örneğin tüm kargo-lojistik uçaklarının inip kalkabileceği bir şekilde kullanılamaz mı? Orman Bakanlığının yangın söndürme uçakları, Sağlık Bakanlığının ambulans uçak ve helikopterleri, sivil havacılık uçakları, protokol uçuşları gibi amaçlarla kullanılabilecek bir platform olarak kullanılamaz mıydı acaba bu havaalanı?

Erk sahiplerinin siyasi hesap ve beklentilerden sıyrılıp tamamen bilimsel gerçeklerle yapılacak bir planlama ile içinde bulunduğumuz çıkmazın önü açılmalıdır. Aksi takdirde ülke kaynaklarının her geçen gün daha çok heba edilmesi kaçınılmazdır.